Sanat; insan ruhundaki bedii duyguların dışa yansıyıp, resim, müzik, mimari, hat, tezhip, minyatür, ebru, şiir edebiyat vb. formlarında tezahür etmesi olarak izah edilebilir. Sanat bazen sanatkâr ruhlu insanda kendi kendine, mektep medrese görmeden gelişirse de çoğu zaman bir üstattan tahsil yolu ile öğrenilip gelişir.
Aynı zamanda sanat; tarih sahnesindeki milletlerin maneviyat ve medeniyet seviyelerinin nişanesidir. Allah’a inanan milletler ve putperest kavimler, hülasa bütün insanlık tarih boyunca eserlerinde inançlarını yansıtmışlardır. Müslümanlar Allah’ın (c.c.) ismini, Kur’an ayetlerini ve Hadisi şerifleri Hüsn-i Hat ile nakşederken, Allah’a ortak koşanlar veya diğer gayri İslami din mensupları eserlerine inançlarını totem, heykel, ikon vb. Olarak yansıtmışlardır. Onun için din nasıl ilk insanla mevcut ise sanatta insanlıkla beraber var olan bir olgudur.
Dinimizde sanat erbabı Allah'ın güzel olduğuna, bu güzelliğin kâinatta tecelli ettiğine ve böylece Allah'ın varlıkları güzel yarattığına inanır. Bu yüzden o, hünerini, maharetini ve icra ettiği sanatı kendinden bilmez, Allah'ın lütfuna mazhar olduğunu idrak eder. Buna bağlı olarak Müslüman sanatkâr kendisini, bu güzelliklerin başkaları tarafından fark edilmesi için bir vasıta olarak gördüğü için onun nazarında yegâne yaratıcı Allah'tır. O, "Sanatkârı da sanatını da Allah yaratır" (1 )hadisinin beyanı doğrultusunda sanatın Allah'ın yaratmasıyla kendinde meydana geldiğine inanır. Kendini onun Sâni', Musavvir, Bedî' ve Mübdi' isimlerinin tecellisine mazhar olarak mütalaa eder. Dolayısıyla o, sanatını icra ederken Allah karşısında haddini aşıp "Ben de yaratıyorum." havasına girmez. Yaptığı eserleri Allah'ın sanat eserlerine bir nazire olarak da algılamaz. Bunları gurur ve kibir vesilesi yapmaz, aksine şükrün bir vasıtası haline dönüştürür. Zira insanlara bütün imkân ve kabiliyetleri O'nun bahşettiğine inanır ve sanatını onun yolunda icra eder. Müslüman sanatkâr, icra ettiği hünerin, Allah'ın sanatının bir gölgesi olduğunu düşünerek aradan çekilir ve sanatının bütün yönleriyle Allah'ı işaret etmesine itina gösterir. "Yegâne sanat ve güzellik sahibi Allah'tır" inancıyla sanatını O'nun gerçek sanatının anlaşılmasına vasıta yapar.(2)
Yüce kitabımız Kur’an ı Kerim’ in 'Gerçekten de biz insanı en güzel surette yarattık.'(3) beyanı ve “Hz.Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem’ in “Allah güzeldir, güzelliği sever” (4)hadisi şerifleri İslamın sanata ve sanatkâra verdiği değere ne kadar güzel işaret etmişlerdir
Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız sanat ve sanatkâr tanımına ayrı bir zaviyeden bakarak, bize yeni ufuklar açan merhum Necip Fazıl’ı hayırla yâd edelim: O bizlere:
"Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış…"
Diyerek; sanatkârı sanatıyla "marifetullah"a yol bulmaya ve onu seyredenleri de o yola ulaştırmaya çalışmıştır.
Tarihdeki önemli şahsiyetlere ve güzel insanlara baktığımızda sanatın bir dalı ile ilgisi olduğunu görürüz. Zira peygamberlerin ( a.s.) bazılarının sanatkâr olduklarını ve mesleklerini ayet ve hadisler bize bildirmektedir. Yine Osmanlı Padişahlardan bazıları hattat bazıları bestekâr bazıları şair, ediptirler.
Bu arada Şeyh Muhammed Nurullah SEYDA’NIN (R.A.) şiir, edebiyat, hüsn-i hat dallarında çok mahir olduğu erbabına malumdur. O’nun; ziyaretlerimden birinde, kendi yazdığı hat levhasını bizzat bana göstererek “nasıl, olmuş mu Erkan efendi? Diye tebessüm eden hali hala gözümün önündedir. Hakeza divanı ve eserleri de bu yönüne işaret etmektedir.
İslam tarihinde önemli şahsiyetler nasıl sanatkâr ruhlu insanlar olarak yetişmişlerse, bizlerinde ruhlarımıza neşe veren fıtratımıza uygun bir sanat dalı ile iştigal etmemiz faydadan hali değildir. Sanatkâr ruhlu Müslüman ince ruhlu olur. İdrak kabiliyeti gelişir Allah’a kulluğunu daha bir iştiyakla ifa eder.
“Efendim dergâhınızda hizmet etmek, müridiniz olmak istiyorum “diye taleple gelen kişiye bir şeyh efendinin:
- “Evlat sen hiç kuşlara böceklere dağdaki çiçeklere hani bazen oturup hayran hayran bakarmısın?
- Yoo ! Hayır efendim,
- Peki, sen ara sıra yıldızlara semaya güneşe şöyle bakıp tefekkür edermisin?
- Yoo! Hayır efendim
- Ara sıra hiç ilahi, türkü falan da mı?
- Yoo! Hayır, efendim hiç yapmam,
- Hiç birini sevdin mi?
- Hayır efendim,
- Evlat benim sana yapabilecek bir şeyim yok” cevabı çok manidardır ve anlatmak istediklerimizin özeti sayılabilir.
İnşallah ilerleyen bölümlerde İslam sanatının en güzel bölümlerinden Hüsn-i Hat ile yolumuza devam edelim.
“Allah (CC.) güzeldir, güzelliği sever .”
1: Buharî, Halku ef'âli'l-ibâd, s. 25.
2:Prof.Dr. Muhit Mert’in “sanata vurulan tevhit damgası ”adlı yazısından
3: Tin:4
4:Müslim, İman, 1/93