Geçen senenin Aralık ayında, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü bir bütün olarak İsrail’in başkenti olarak tanıdıklarını ve Telaviv’deki büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıyacaklarını açıklaması üzerine İstanbul’da olağanüstü toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Birleşmiş Milletleri İsrail’e karşı harekete geçirmek için gerekirse “377” formülüne müracaat edeceğini duyurmuştu.
BM Genel Kurulu’nun 377 sayılı Kararı: “Barış İçin Birleşme” (Uniting For Peace) kararı, BM Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip beş daimi üyesini ‘baypas’ ederek barışı ihlal eden ülkelere karşı (İsrail’e) müdahalede bulunmayı mümkün kılıyor; buna askerî müdahale de dâhildir. Üye ülkelerin üçte ikisinin istemesi yeterli karar sayısını oluşturuyor. Yani BM’de 196 ülke var ise: 131 ülkenin destek vermesi halinde bu karar yasalaşıyor, hukuki meşruiyet kazanıyor. 5 Daimi üye bu kararı veto edemiyor. Etse de geçerli olamıyor.
Türkiye mazlum Filistin halkının hep yanında olmuş, bedel de ödemiştir. Davos'ta İsrail'e olan "one minute" tepkisi ve "Mavi Marmara" olayı hâlâ hatırlardadır.
Geçtiğimiz yıl Kasım ayında Türkiye’nin öncülüğünde toplanan İİT Zirvesinde alınan karar BM’ye taşınmış çok az bir sayı eksikliği ile 377 sayılı karara yaklaşacak oy miktarına ulaşmıştır.
Türkiye BM Genel Kurulu’nda ABD'nin Kudüs kararını geri almasını öngören tasarının büyük bir ekseriyetle kabul edilmesine önderlik etmiştir.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın yukarıda mezkûr olağanüstü toplantısının sonuç bildirgesinde deniyordu ki:
“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne çağrıda bulunularak, derhal sorumluluklarını üstlenmesi, Kudüs-ü Şerif şehrinin yasal statüsünü teyit etmesi, Filistin Devleti topraklarındaki İsrail işgaline son vermesi, Filistin halkının uluslararası korunma altına alınmasını sağlaması, Filistin Davası’na ilişkin aldığı tüm kararları uygulaması ve bu kararlara uyması istenmiştir. BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçememesi halinde, İİT üyesi ülkelerin bu ağır ihlali BM Genel Kurulu’nun 377 A sayılı ‘Barış İçin Birleşme Kararı’ çerçevesinde BM Genel Kurulu’na götürmeye hazır olduğu teyit edilmiştir.”
Türkiye “Dünya 5’ten Büyüktür’ü kuvveden fiile çıkarma” yolunda kullanılmaya müsait bir hedefi işaret ediyor.
Filistin Devleti 2011 senesinde BM’de ‘377’ye müracaat etmeye yeltendiğinde Siyonist emperyalistlerin ödü kopmuştu, vaat veyahut tehditlerle Filistinlileri bu teşebbüsten vazgeçirmişlerdi. Bu defa uluslararası mütekebbir sistem lortlarının birtakım tavizler verme ihtimali çok yüksek. En azından, “savunma pozisyonuna geçmeye ve bir süre o pozisyonda kalmaya planlarını akamete uğratmaya zorlayabiliriz.”
Son olaylarda Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre 64 kişi öldü, 2771 kişi de gerçek mermiyle yaralandı. Böylece protestoları başından bu yana ölenlerin sayısı 111'e, yaralı sayısı da yaklaşık 10.000'e yükseldi. Ölü sayısının 300’e ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Başka ülkelerde de bu tür gösteriler oluyor ama yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanmıyor. İsrail güvenlik güçlerinin çok sert tepki göstererek müdahale ettikleri ve acımasız davrandıkları bir hakikat. Bunun bir nedeni, İsrail’i savunma psikozuna iten temel bir güvensizlik duygusu olabilir. İkinci ve belki de daha önemlisi, bu sert tepki, Filistinlilere müzakere edecek bir konu bulunmadığını güçlü bir şekilde aktarmanın yoludur. Sonuçta, İsrail'in ve arkasındaki ABD'nin nefretle algılanmasına yol açacak bir eylem gerçekleşmiş bulunuyor.
Bu konunun Kuveyt tarafından BMGK(Güvenlik Konseyi) götürülmesi üzerine “sivil halka karşı şiddete varan güç kullanılmasını engelleyen tasarı” ABD tarafından veto edilmiştir. ABD artık İsrail’i korumakta tereddütsüz davranmakta ve hukuk ihlallerine karşı gösterilen tepkileri hiçe saymakta, pervasız hareket ettiği görülmektedir.
Ne var ki İİT deklarasyonun üzerinden altı ay geçtiği halde İslam İşbirliği Teşkilatı “377” konusunda hiçbir adım atmış değil. Türkiye bu işe öncülük etmezse bu işin olmayacağı açıktır.
Paraguay, ABD ve Guatemala'nın ardından Tel Aviv'deki büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan üçüncü ülke oldu. Bu sayının bir elin parmakları sayısına ulaştıktan sonra çok artacağı beklenmemelidir.
Dikkati çeken bir olayda ABD’nin Kudüs’de Büyükelçilik açılışına Trump'ın kızı İvanka, damadı ve danışmanı Jared Kushner ve Hazine Bakanı Steven Mnuchin gibi üst seviyeden zatların katılması oldu. Büyükelçilik makamına da Siyonist asıllı David Friedman getirildi.
Siyonist kuruluş Achiya, ABD’nin İsrail Büyükelçisi Yahudi asıllı David Friedman’a fotoşopla Mescid-i Aksa’nın yerine sözde Süleyman Mabedi inşa edildiği Kudüs tablosu hediye ederek bütün dünyanın gözleri önünde Müslümanlara karşı provokasyon yaparak nefret dolu saygısızlıkta bulundu. Büyükelçi de bu tabloyu sevinç içinde sırıtarak aldı. Bu tavır İslam dünyasına karşı açık meydan okumakdır. Kendilerini yenilmez güç sanıyorlar. Bu günlerde Çin’de aynı yanılgının fasit dairesine düşerek D. Türkistan’da zulüm yapmaktadır.
ABD’nin yıkılışı kibirden olacaktır: “Kibir bele bağlanmış taş gibidir. Onunla ne yüzülür ne uçulur” (Hacı Bayram Veli) Bizim inandığımız ilahi kanunlara göre her mütekebbir mutlaka zelil olacaktır.
Yaratıcımıza karşı büyüklenmeci tavırların yerden yere vurulduğu bir inanç ve kültür dairesinde yaşıyoruz. Kibir ve emperyal terör yıkılışın temel göstergesidir. Müslümanları bir araya getirecek kıvılcımı kendi elleriyle ateşliyorlar. İslam Birliğinin gerçekleşmesi yolunu açıyorlar.