Tövbe, dönmektir. Dönüş yapmaktır, döneklik yapmak değildir. Günahlardan, Allah’a isyandan vazgeçip Allah’a itaate dönmektir.
İslam’da tövbe, herkese gereklidir. İşte bundan dolayı Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ.
“Ey müminler! Allah'a topluca hepiniz tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz”
(Nûr sûresi (24), 31.)
Bu âyet-i kerimeye göre herkesin her günahtan tövbe etmesi gerekmektedir. Çünkü tövbe olmadan kurtulmak mümkün değildir. Ama nasıl tövbe edilecektir?
Hem Hakka hem halka karşı işlenen günahlardan tövbe etmek,
Hem kalple hem dil ve bedenle yapılan günahlardan tövbe etmek,
Hem açık hem gizli olan günahlardan tövbe etmek gerekmektedir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَذَرُواْ ظَاهِرَ الإِثْمِ وَبَاطِنَهُ إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُواْ يَقْتَرِفُونَ
“Günahın açık olanını da gizlisini de bırakın. Çünkü günah işleyenler, işlemekte oldukları günahları yüzünden cezalandırılacaklardır.”
(En’âm sûresi (6), 120.)
Günahın açık olanını, açıkta dil ve bedenle işlenen günahları terk etmek,
Gizli olan, gizlide işlenen günahları terk etmek,
Kalple işlenen günahları terk etmek gerekir.
Kalple işlenen günahı terk etmek, dil ve bedenle işlenen günahı terk etmekten daha önemlidir.
Küfür ve şirk kalbin günahı olduğu gibi, kibir, kin, riya, ucup/kendini beğenme, haset, öfke, cimrilik de kalbin günahıdır. Çünkü kalp bozulunca beden de bozulduğu gibi, kalp düzelince beden de düzelmektedir.
İşte bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
وَإِنَّ فِي الْجَسَدِ مُضْغَةً إِذَا صَلَحَتْ صَلَحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ وَإِذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ أَلَا وَهِيَ الْقَلْبُ
“Dikkat ediniz! Vücutta bir et parçası vardır ki o bozulursa bütün vücud bozulur, eğer düzelirse bütün vücut düzelir. Dikkat edin o et parçası kalptir.”
(Müslim, Müsâkât, 107; Buhârî, Îmân, 39; İbn Mâce, Fiten, 14; Dârimî, Büyû’, 1.)
Kalp çok önemlidir. Zira Allah Teâlâ kalbe bakıyor.
İşte hadîs-i şerîf:
إِنَّ اللَّهَ لَا يَنْظُرُ إِلَى أَجْسَامِكْم، وَلَا إِلَى صُوَرِكُمْ، وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعْمَالِكُمْ
“Muhakkak Allah Teâlâ, sizin cisimlerinize ve yüzlerinize bakmaz, kalplerinize ve amellerinize bakar.”
(Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9.)
Allah Teâlâ kalpteki niyete, niyetteki ihlasa ve ihlasın oranına bakıyor. Amellerin, Sünnet’e uyup uymadığına bakıyor. Çünkü mü’mini münafıktan ayıran ihlas, mü’mini bid’atçıdan ayıran Sünnet’tir.
Kalp Temizlenmezse Ne Olur?
Kalp; kibir, riya, ucub, kin, cimrilik, hased, öfke, mal ve baş olma sevgisi, dünya hırsı, uzun emel ve günah kirlerinden temizlenmedikçe kişi daima suç işler, yanlış şeyler yapar.
Kalpte kibir varsa, kendisini üstün görür, başkasını hakir görür, başkasına karşı suç işlemeyi doğru görebilir. Çünkü şeytan böyle kişiye amelini ve fikrini süsler, kişi de kendisini hak yolda zanneder, eğri yapar ama doğru yaptığını zanneder.
Kalpte riya varsa, kendisini âleme göstermek ister, yalnız olunca geri durur, âlem görünce şevki artar, övülünce yönelir, tenkit görünce gerisin geriye döner. Şeytan ona kıymetinin bilinmediğini iğva verir, "Bırak bunları" der, o kişi de beraberliğe son verir.
Kalpte ucub yani kendisini beğenme varsa, kendisini beğenmeyen ve hatta tenkit edenlerle alakayı keser. Bu kimse kibirlenmeye başlar. Şeytan ona, "Senin gibisi yoktur, nasıl olur da senin kıymetini bilmiyorlar?" der. O kişi de kardeşlerden veya tenkit edenlerden alakayı keser.
Kindar, düşmanlık eder.
Cimrilik kişiyi mala mülke ulaşmak için her türlü yanlışı işlemeye sevkeder, kan dökmeye, haramlarını helal etmeye sevk eder.
Hased, karşının mahrum olmasına iter, mahrum olmasına çalışır.
Mal ve baş olma sevgisi, İslam davasını ve Allah rızasını değil, kendisini öne çıkarmaya iter.
Dünya hırsı haram helal ayırmaz ve neticede âhireti dünyaya feda etmeye iter.
Uzun emel, emeline ulaşmak için her konuda dikkatsiz olmaya sevk eder.
Günahlardan tövbe etmeyen kişi zamanla günahları işlemeyi normal görmeye başlar ki bu durum küfürdür.
Çare, nasûh tövbedir. Nasûh tövbe, zâhir ve bâtın yani bedenle ve kalple işlediği günahlara, gizli ve açık işlediği günahlara tövbe etmektir. Günaha bir daha dönmemek üzere yapılan tövbedir.
Önce tövbe etmeyi dert edinmek gerekir. Sonra tövbenin gerçekleşmesini sağlamak gerekir.
Her günahın tövbesi kendi cinsindendir:
Namazların tövbesi, kılmadıklarını kılmak;
Zekâtın tövbesi, vermediklerini vermek;
Orucun tövbesi, tutmadıklarını tutmak gibi...
Kul hakkı ise onu o kula vermektir yani o kulla helalleşmektir.
Günahlardan Tövbe Olmazsa Ne Olur?
Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
((إِنَّ الْمُؤْمِنَ، إِذَا أَذْنَبَ، كَانَتْ نُكْتَةٌ سَوْدَاءُ فِي قَلْبِهِ. فَإِنْ تَابَ وَنَزَعَ وَاسْتَغْفَرَ، صُقِلَ فَلْبُهُ. فَإِنْ زَادَ زَادَتْ. فَذلِكَ الرَّانُ الَّذِي ذَكَرَهُ اللَّهُ فِي كِتَابِهِ ((83/ 14)) كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِمْ مَاكَانُوا بَكْسِبُونَ))
“Mü’min bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta meydana gelir. Eğer o günahı hemen bırakıp tövbe ve istiğfâr ederse, kalbi eski parlaklığına kavuşur. Günah işlemeye devam ederse, siyah noktalar gittikçe çoğalır ve kalbini büsbütün kaplar. Bu siyah noktalar, Allah Teâlâ’nın: ‘Hayır hayır, onların işlediği günahlar kalblerini örtmüştür. [Mutaffifîn sûresi (83), 14] diye belirttiği pastır.”
(İbn Mâce, Zühd, 29; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 297.)
Kişi, önce tenzîhen mekruhu işlemeye başlar, sonra tahrîmen mekruhu/harama yakın mekruhu işlemeye başlar daha sonra haramı işlemeye başlar. Haramı işleye işleye haramı işlemeyi helal görmeye başlar kâfir olur. Yahut önce müstehap olanı terk eder, sonra sünnet olanı, sonra vacip ve farz olanı terk etmeye başlar. Farzları terk ede ede farzları terk etmeyi helal görür veya hafife alır kâfir olur. Demek ki her günahta küfre giden yollar vardır.
Tövbeyi geciktirmemek gerekir. Ya ölüm gelir tövbeyi gerçekleştirmeye vakit kalmaz; terk ettiği farzları kaza etmeye zaman kalmaz ya da insanlarla helalleşmeye imkân bulamaz.
Allah’tan af ve mağfiret, bağışlanmak, dünya ve âhiret huzura kavuşmak istiyorsak, günahları terk edelim.
Fudayl b. Iyaz’ın dediği gibi (rh.a.) “Günahları terk etmeden Allah’tan af ve mağfiret istemek, yalancıların istiğfarıdır.” Belki “Allahım! Bize tövbe etmeyi ilham eyle!” diye dua ederiz.
Günahları terk etmek yetmez, sâlih amelleri de işlemek gerekir. Zaten tövbe demek, dönüş yapmak; işlediği günahları terk etmeye dönmek, terk ettiği sevapları işlemeye dönmektir. Çünkü cennete götürecek iki şeyin birisi günahları terk etmek diğeri sâlih amelleri işlemektir.
Zira şu iki âyet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
إِن تَجْتَنِبُواْ كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيماً
“Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli mekâna/cennete sokarız.”
(Nisâ sûresi (4), 31)
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً
“İman edip sâlih amel işleyenleri, içinde ebediyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokacağız.”
(Nisâ sûresi (4), 57.)
Günahlardan tövbe edince kalpte hafif bir silinti izini silecek olan da Allah’ı zikirdir. Zira zikrin bu yönüyle ilgili Allah c.c. şöyle buyurmuştur:
الَّذِينَ آمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللَّهِ أَلَا بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
“Onlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikredip anmakla huzur bulur.”
(Ra’d sûresi (13) 28.)
Zikir, ibadetlerin en kolay olanıdır. Âlimler, kulun zikre olan ihtiyacını, kulun gıdaya ve uykuya ihtiyacına benzetmişler.
Allah bizi gerçek tövbeye ve sâlih ameller işlemeye, dilimizle zikretmeye, zikrettiğimizi aklımızla düşünmeye, kalbimizi de zikrin faydalarını elde ederek tesirlenmeye muvaffak kılsın.