Bir işin bir kişinin tutarlığı söz ve eylemlerinin dayanağına, fikir ve filinin benzerliğine savunduğu görüşleri gerçek hayatında yaşamasına bağlıdır. Sigara içen bir kişi sigara ile savaş derneğinde elinde sigara ile çalışsa veya alkolik bir şahsın alkole karşı savaşan bir çalışmanın içinde olsa bu şahsın tutarlı olduğu söylenebilir mi? Şahsın samimiyetine inanılabilir mi? Bir kişinin eşsiz bir devrimci olduğunun en büyük delili; savunduğu görüşleri kendi nefsinde ibraz etmesi ve yaşaması kriteridir. Bütün bunların yapılabilmesi için o kişinin hayatının gerçek yönleriyle bilinmesi, iç tutarlılığının anlaşılması lazımdır.
Kemalizm’in önemli figürlerinden Prof. Dr. Bozkurt Güvenç’in, “Atatürk, agnostik (şüpheci) düşünceyi benimsediği için Hz. Muhammed ile diğer peygamberleri kabul etmiyordu”[1] şeklindeki değerlendirmesi, esas alındığında bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz. 1.Müslüman bir toplum agnostik değerleri benimsemeye mecbur mu? Millete kendi doğrularını dayatması doğru mu? 2.“Bilhassa cumhuriyetin ilk günlerinde, 1920’lerde, Bolşevik isyanının da başarıya ulaşması sonucunda, değişik fikir cereyanları, dini, ilerlemenin bir bağı saymış, geri kalmanın da sebebi saymış, açıkçası, din düşmanlığı, dinsizlik, ilerlemenin şartı sayılmıştır. Bu, Türkiye’de milletle devleti birbirine küstürmüştür. 1920’ler sonrasının devleti, millet için değildir. O günlerde millet, devlet içindir”.[2] Bu anlayış bu gün için geçerli midir?
Bir dönemin doğruları diğer bir dönemin yanlışları haline gelebilir. Bütün zamanları kapsayan hakikat yoktur. Geçenlerde İngiltere’de bir üniversitede görev yapan bir akademisyen arkadaş diyor ki; benim gördüğüm eğitim M. Kemal’dan kat be kat fazla bana ne verebilir ki? Bu akademisyen yanlış mı düşünüyor?!
Her şey hakikat için ise hiç kimseyi putlaştırmamak, hiçbir şahsı tabu haline getirmemek şarttır. Çünkü bilimin temeli peşin hükümlerden arınmakla başlar.
M. Kemal iyi bir asker olmasına rağmen başarılı bir inkılâpçı mıdır? Yaptığı devrimler ne derece tutarlıdır? Türk toplumunun ilerlemesine gerçekte bir katkısı olmuş mudur? Olmuşsa hangi alanlarda olmuştur, başarısız olmuşsa nerelerde hata yapılmıştır? Bütün bunların serbest bir tartışma ortamında bilinmesi ve araştırılması lazımdır.
Mesela Kemalizm konusunda Samuel Hundington’un görüşlerine hiçbir Kemalist cevap vermemiştir veya cevap verememiştir.
Hundington’un medeniyetler çatışması tezinden özet görüşler: Türkiye doğu toplumudur, İslam medeniyetine aittir. Tekrar kendi medeniyet değerlerine dönecektir. Atatürk sosyolojik olarak yanlış yapmıştır. TÜRKİYE ‘KİMLİKSİZ-BÖLÜNMÜŞ-ŞİZOFREN’ ÜLKE HALİNE GELMİŞTİR. Bu durum böyle gidemez.
Huntington’un tezine göre Atatürk’ün bu Doğulu-İslam Türk toplumunu Batılılaştırma çabası sonucu Türkiye bugün ‘kimliksiz-bölünmüş-şizofren ülke’ haline gelmiştir…
Eğer Batılı olmayan toplumlar modernleşmek istiyorlarsa, bunu Batılılar gibi değil, tıpkı Japonya gibi, kendi yöntemleriyle, kendi gelenek, kurum ve değerlerini kullanarak ve geliştirerek başarmak zorundalar. (Teknomilliyetçilik yapılmalıdır.)
Politik liderler tarih yapabilirler, ama tarihten kaçamazlar. Kararsız ülkeler ortaya çıkarırlar, Batılı toplumlar yaratamazlar. Kalıcı olan ve tabiat haline gelen kültürel bir şizofreni ile ülkelerini malul ederler.
Hundington; Batı kültüründen bir şeyler öğrenebilmek için, öncelikle onun üstünlüğünü kabul etmiş olmak gerektiğini söylüyor.
Hâlbuki M. Kemal’in 10 yıl Nutku’nda söylediği ” Türklüğün unutulmuş üstün medeni vasfı üstün medeni kabiliyeti bundan sonraki inkişafıyla atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.” Sözü, batının üstünlüğünü kabul etmediğini meseleyi metodoloji meselesi olarak ele aldığını göstermektedir. Bu durum bile Kemalizm’in ontolojik kriz içine düştüğünün açık delilidir.
Hundington; Kemalizm, batılılaşma ve modernleşme konusunda başarısız olmuştur, 'terk edilmesi gereken yapısal bir sorun' haline gelmiştir.
Huntington Kemalizm’i kendi kendini asimle etme projesi olarak görmektedir.
Huntington'ın geçmişi yok sayan ve sıfırdan medeniyet inşa etmeye kalkan liderlerin başarısız olmaya mahkûm oldukları konusunda tarihe bakmaları gerektiğini söyledikten sonra, harf inkılabı olmasa bile Arap harflerine karşı takınılan menfi tutumun Batılılaşmayı değil, kimliksizleşmeyi doğuracağı/doğurduğunu ifade ediyor.
Türkiye, Batılılaşma serüvenini, 'Batı ile uyumlu olma' değil, doğrudan 'Batılı olma' üzerine bina ettiğini, bu nedenle de, Batılı olmayan kültür ve medeniyetini ortadan kaldırmaktan başka bir seçenek bırakmadığını bunun da kimlik krizi yarattığını söylüyor.
Huntington’ın defalarca belirttiği, “medeniyet ithalinin dünyada bugüne kadar başarılı olabildiği tek bir ülke bile yok. Aksine, medeniyet ithali, şizofren toplumlar oluşturuyor.”[3]
[1] (sentezhaber.com, 31.10.06).
[2] ” (Köprü, Ağustos-1991; İslâm Demokrasi Laiklik, s. 61)
[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Samuel_P._Huntington
//www.derinsular.com/pdf/medeniyetler-catismasi.pdf