Libya Güney Orta Akdeniz’de Afrika’nın Kuzeyinde 1911 yılında elimizden en son çıkan Osmanlı topraklarındandır. Kimilerine göre Libya sınırlarını Batılıların cetvelle kurşun kalemle çizip devlet yaptığı, hudutlarını suluboya renklerle belirlediği bir çöl ülkesidir. Araplardan uzak durulması gereken Fizan çölüdür. Libya tezkeresi kabul edildikten sonra medyamızda üzerinde en çok konuşulan üzerinde spekülasyon yapılan konulardan biri de Libya meselesi olmuştur.
Sinan Meydan’nın 6 Ocak 2020 tarihinde Sözcü Gazetesi’nde “Libya Tezkeresini Atatürk’le Meşrulaştırmak” yazısına göre Atatürk Libya’ya kimi şeyhlerin ‘meşrutiyete karşı’ başlattığı gerici isyanı bastırmak için gitmiştir[1]. Bu anlayışa göre gericilikle mücadele vatan savunmasından önce gelmektedir. Atatürk’ün aklına Libya’daki gericilere karşı mücadele etmek fikri tam da İtalya’nın Libya’yı işgale kalktığı sırada gelmiştir (!) Sinan Meydan’a göre Balkan toprakları Libya’dan daha önemli olduğu için Mustafa Kemal Balkan Savaşları başlar başlamaz İstanbul’a geri dönmüştür. Gene Meydan’a göre Atatürk için Balkan topraklarını savunmak daha önemlidir, birinci önceliktedir, M. Kemal böyle demiştir. (Hâlbuki Libya’da bulunan bütün subayları Balkan Savaşı çıkınca Harbiye Nazırlığı geri çağırmıştır.) Sinan Meydan’ın anlatımına göre Atatürk devletten bağımsız kafasına göre hareket etmektedir.
O tarihlerde Kuveyt’i işgal eden İngiltere ile aramızın bozulmaması gerektiğini söyleyen Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa şöyle demişti: ”Bir çöl parçası için devleti fehime ile aramız bozulmamalıdır.” Petrolün bir enerji kaynağı olarak keşfedildiği bir yüz yılda eğer M. Kemal Libya’nın stratejik değerini önemsemeden vatan savunma bilinci olmadan veya ganimet toplamak, Meşrutiyetten 3 yıl sonra gerici şeyhleri hizaya getirmek için savaşa gitmişse bilgisiz bir maceracıdır. Eğer vatan savunmasının şuurunda olarak, Libya’yı vatanın ayrılmaz bir parçası olarak görmüş veya askerlik mesleğinin gereği olarak emre itaat duygusuyla ve vazife aşkıyla gitmişse namuslu bir askerdir. Oraya gitmek için yollarda çektiği bin bir meşakkat, gözünden yaralanması (Bir İtalyan top mermisinin sıçrattığı taşlar yüzünden) (Gerici şeyhlerin attığı taşla yaralanmadığına göre), daha sonra Kurtuluş Savaşı’na önderlik etmesi Sinan Meydan’ı yalanlamaktadır. Bizce M. Kemal’in Libya’ya gericiliğe karşı mücadele, madalya toplamak veya terfi etmek için gittiğini söylemek hezeyandır. Kendini Kemalist gösteren ve bu gün Atatürkçülüğün şampiyonluğunu yapan kimi çevrelerin ne kadar batıcı ve batının çıkarlarına hizmet etmek için çalıştıkları gerçekleri ters yüz etmek için uğraştıkları ortadadır.
Libya, Tunus ve Cezayir gibi ülkelerin topraklarının önemli bir kısmı çöl olduğu için tarih boyunca yerleşim sahil şeritlerinde olmuştur. Arazi ve kıyı şeridi fazla nüfusun barınmasına imkân ermediği için halk genellikle kıyı şeritlerinde toplanmış ve seyrek nüfuslu yerleşim olmuştur. İslamiyet’in doğuşundan itibaren 711 İspanya Harekâtına kadar olan 70-80 senelik sürede Kuzey Afrika’nın tamamı Müslümanlaşmıştır. Fas, Tunus, Cezayir ve Libya’nın seyrek nüfuslu olması kendilerini savunacak yeteri kadar askeri güçlerinin bulunmayışı İspanyol, Portekiz ve Venedikli korsanlardan korunmalarını zayıflatmıştır. Umur Bey’in 1320’lerde İzmir’i almasından sonra Mora üzerine yürümesi kısmen işgal etmesi Güney Akdeniz ülkeleriyle devletimizin temasının önünü açtı.
1350’den 1550’ye kadar süre içinde Anadolu’dan Fas-Tunus- Cezayir ve Libya topraklarına mütemadiyen Türk nüfusu aktı. Akdeniz’de Venedikli korsanlara karşı savaşmak üzeri Anadolu’dan asker toplandı. Kuzey Afrika’nın bu topraklarına ecdadımız Garp Ocakları adını verdi. Bir asır önce iki tane Trablus vilayetimiz vardı. Şimdiki Lübnan’da bulunan vilayetimizin adı Trablusşam, Libya’da bulunan vilayetimizin adı Trablusgarp’dı. Garp Ocaklarının en mühim vilayeti Cezayir’i Fransızlar 1830’da işgal etmişti. Fransızlar Anadolu ve Mısır vilayetimize yakınlığı dolayısıyla Libya’yı işgale yeltenmemişlerdi. Sultan Abdulhamid’in 1908 darbesiyle iş başından uzaklaştırılmasından sonra Osmanlı diplomasi dehasında ortaya çıkan zafiyeti fırsat bilen batılı güçler Osmanlı Devletini yağmalamaya başladılar. Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından ilhakı, İngiltere’nin Mısır üzerindeki hükümranlık haklarımızın zayıflatma teşebbüsleri, Balkanlardaki isyanlar- komitacı faaliyetler, Ermeni İsyanları, Trablusgarp’ın İtalya tarafından işgal edilmesi, Balkan Savaşları ve devletimizin l. Dünya Savaşı’na sokularak perişan edilmesi projesi 10 yıl içinde gerçekleştirildi.
Osmanlı yönetiminde kaldığı dönemde Libya’nın yönetiminde Türk kökenli Karaman soyundan gelen aileler görev alıyordu. Kuloğulları, Davutpaşa, en son askeri valimiz Neşet Paşa idi. Libya milletimizin Afrika topraklarındaki kopmaz bir parçası olarak tarihteki yerini muhafaza ediyordu. Türkiye Libya kardeşlik ve akrabalığının en büyük delili olarak Şeyh Sunisi Hazretleri Milli Kurtuluş Savaşımıza hizmet etmek için Anadolu topraklarını karış karış dolaşıyordu. 1931 yılında Libya Milli Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Ömer Muhtar İtalyanlar tarafından idam edildi. (Eylül 1931 Ömer Muhtar’ın esir alınması, bir celsede idama mahkûm edilmesi ve 20.000 Libyalının önünde idam edilmesi.) Libya İtalya’ya bağlandı. Türkiye daha önce Lozan ve Uşi antlaşmaları ile Libya üzerindeki haklarından zorla feragat ettirilmişti. ll. Dünya Savaşı içinde Ekim 1942 İngiliz kuvvetlerince önce Habeşistan’da sonra da Libya’da İtalyan yönetimine son verildi. 1943 Seyyid İdris es-Senûsî, İngilizlerin öncülüğünde Bingazi’ye girdi. ll. Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya’nın yenilmesi üzerine Libya’ya bağımsızlık verildi. Aralık 1951 Birleşik Libya Krallığı kuruldu. Sunisi ailesinden İdris kral yapıldı. Demokrat Parti döneminde (1956) Adnan Menderes ve Celal Bayar Libya’yı ziyaret ettiler. Libya ile ekonomik ve sosyal ilişkiler kuruldu. Bayrağı Türk bayrağının Orta Akdeniz’deki bir tekrarı olarak ay yıldızlı bayrak oldu. Kral İdris’in kaplıca tedavisi için Türkiye’de bulunduğu bir sırada Nasır’ın etkisinde kalan bir kısım subaylarla birlikte Yüzbaşı Muammer Kaddafi 1969 yılında darbe yaparak iktidara geldi. (Otomatikman terfi ettirilerek Albay oldu.) Arap Baharı başlayıncaya kadar 42 sene iktidarda kaldı. 2011 yılında Sirtre’de öldürüldü.
[1] Hâlbuki Atatürk’ün Libya’da görev aldığı yer Tobruk’tur o tarihlerde nüfusu 3-5 bini geçmeyen doğru dürüst bir din adamının bile bulunmadığı bir yere gericilikle mücadele için gittiğini söylemek iki noktadan mantıksızdır. 1.si Atatürk o tarihlerde küçük rütbeli bir subaydır. Daha yeni binbaşı olmuştur. 2.si ll. Meşrutiyet ilan edildikten ve aradan 3 yıl geçtikten sonra ( Yeni rejim oturduktan sonra) tam İtalyanlar Libya’yı işgale başladığı sırada böyle bir mücadele için gittiğini söylemek tam bir mantıksızlıktır.