Bir ekonominin performansı en önemli 3-5 kriter çerçevesinde değerlendirilir. Bunlar iktisadi gelişme hızı, istihdam hızı, fiyat istikrarı, yurt içi tasarrufların oranı ve cari denge gibi önemli kalemlerdir. Ekonominin genel görünümü aşağıdaki dört temel orana bakılarak değerlendirilir.
- GSYH Büyüme Oranı,
- Kamu Borcu/ GSYH,
- Enflasyon Oranı,
- Cari Açık/GSYH
Bir ekonominin borç alabilirliği ve kırılganlığının tespiti yukarıda belirtilen objektif kriterlere dayanarak tespit edildiği gibi, finansörlerin keyfi tercihlerine dayanarak da değerlendirilebilir. İflas eden bir ekonomiye, çöken bir şirkete sınırsız finansman imkânı sağlayarak ayakta tutabilirsiniz. Mesela Yunanistan ekonomisi böyle durumdadır. Kamu borçlarının GSMH’a oranı %500 seviyelerinde olmasına rağmen finans kurumları Yunanistan ekonomisine kredi açmakta tereddüt etmiyorlar.
Yani şunu söylemek istiyoruz: Bu objektif kriterlere ilaveten bir de sübjektif keyfi kriterler vardır.
Nitekim Türkiye’nin kamu borcu oranları, iktisadi büyüme hızı gibi temel parametreler dikkate alındığında birçok AB ülkesinden daha iyi durumda olmasına rağmen finans akımlarından performansı ile orantılı olarak istifade edememektedir.
İş hayatında karşılaşılan; iş, adres, telefon değiştirme ve telefona çıkmamak gibi güven kaybına sebep olan davranışların küresel manadaki adı finans güvenliğidir. Sermaye /finans piyasa ve kaynakları ürkektir. Başta terör olmak üzere güvenlik sektörü zafiyeti, ülkenin hukuki alt yapısı yetersizliği, mevzuat ve hukuk güvenliği, kâr ve kazanç transferinde karşılaşılacak müşkülat, ülke içinde beraber çalışacakları geleneksel iş adamı sınıfının varlığı, hedef ülkenin durumuna bakarken siyasi kıstas olarak ileri sürdükleri: hükümete olan güven ve siyasi istikrar, ABD ve AB dış politikasıyla uyum gibi kimi zaman objektif kimi zaman sübjektif kriterler önemli rol oynar. Dolayısıyla batının aldığı finans kararları homoekenomikus kararlar değildir. Siyasetten arınmış kararlar değildir. Batının siyasi ve askeri çıkarlarından soyutlanmış değildir.
Bu gün için batılı ülkelerin tehlikeli bir biçimde uyguladıkları istihbarat operasyonları, istikrarsızlaştırma, teröre batırma, suikast ve fesat operasyonları kendi tezlerini haklı çıkartarak hedef ülkeyi çok yönlü dize getirme amacına hizmet etmektedir.
Düğmeye bastıkları an ağzınızla kuş tutsanız bir şey ifade etmez. Ekonominiz, istikrarınız, asayişiniz, mevzuat güvenliğiniz her şeyiniz kötüdür.
Geçtiğimiz günlerde hükümetin düzenlediği ekonomik zirve sona erdi birçok tavsiye kararları alındı: Gayrimenkul kiralarının TL cinsinden ödenmesi, yabancı paralardan vazgeçilmesi tavsiye edildi. Esnafa düşük faizli kredi kullandırılması… (Şu anda teminatı olan ve güvenilir esnafa bankalar yıllık, %12,96’dan kredi açabiliyor.) Bankalar KOBİ'ler için (küçük işletmeler), faizi yıllık 9,9' a indirilmiş... KOBİ’ler kredileri bankalar üzerinden kullandırıyor... Bankadan kredi kullanabilmek için, gayrimenkul ipoteğiniz veya saygın imajınız olması gerekiyor.
Yüksek faiz oranları ile krediyi hiçbir küçük işletme alamaz ve kullanamaz. Dünya piyasalarının çok çok üstündeki faiz oranları ekonominin büyümesi için gerekli ivmeyi veremez.
Ekonomiyi canlandırabilmek için, Cumhurbaşkanı'nın ısrarla dile getirdiği gibi, banka kredileri faiz oranları ciddi biçimde düşürülmelidir... Burada temel sıkıntı şudur: Enflasyon beklentisi ve büyüklüğü faiz oranlarının tespitinde önemli rol oynuyor. Bankaların yurt dışından tedarik ettikleri sendikasyon kredilerini TL’ye çevirip iç piyasaya sürdüğünde döviz fiyatları($) bir yıl içinde 2,2 den 3,5 TL’ye çıkmışsa hiçbir banka %20 ile kredi bile kullandırırsa bile iflas etmekten kurtulamaz.
Avrupa'da ABD'de yıllık %3-5 le kredi kullandırılırken, ülkemizde 3-4 kat fazla faiz talep etmek, yatırım yapılamayacağı anlamına gelir. Kredi faizlerinin yatırım yapılabilir marjlarda kalabilmesi için Merkez Bankası para politikasının küresel sistemden bağımsız, kendi devletinin çıkarlarına göre tanzim edilmesi gereklidir. Ayrıca para politikası ile iyi koordine edilmiş maliye, sosyal güvenlik politikasının olması gereklidir. Bundan öte dış ticaret politikasının azami 5-10 yıllık süre içinde ticari viyabilite sorununu kökünden çözmesi gereklidir. Ticari viyabilite olmadan komşular veya diğer ülkelerle milli para üzerinden ticaret yapamazsınız. Sözler ve söylemler fantazi seviyesinde kalır.
Altın para rejimine geçilsin, uluslararası sistemde altın kullanılsın sözü dolar hâkimiyetini kırmak bakımından güzel bir fikirdir. Ancak dış ticareti sürekli açık veren, cari dengesi kronik açık veren bir ülkenin altın stokları artmaz, borç stokları artar, bu da ödemelerde altın kullanılmasına imkân vermez.
2014 YILI 6. Ay itibariyle tedavüldeki para miktarı 80 milyar lira civarındadır. Altının kilosu bu gün itibariyle 128 bin TL den altın paraya çevirmeye kalksak 80.109/128.103=625.000 Kg altına ihtiyaç var. Hâlbuki Türkiye’nin elindeki altın stoku 420 ton dur. Bu durumda parayı altına çevirmenin imkânı yoktur. Dolayısıyla Türkiye lirayı altın olarak bassın fikri uygulanabilir değildir. Altın karşılığı para basmak, istendiğinde karşılığını altın olarak vermek mümkündür. Zaten öyle yapılıyor.
Ancak gelinen nokta itibariyle Türkiye, dışarıya sattığından daha fazlasını satın alan ve bu nedenle ekonomisi kırılgan nitelikte olan bir ülkedir. Ülkemizin ihracatının, ithalatı karşılama oranı yüzde 55-65 aralığında seyretmektedir. Dış ticaretimizde ihracat aleyhine oluşan bu tablo ülkemizin cari açığını olumsuz yönde etkilemekte ve sonuçta ‘sürekli değeri düşen ulusal para krizi’ yaşanmaktadır.
Ekonomideki kırılganlık nedeniyle ülkemiz üzerinde hesapları olan küresel güçler, bugünlerde kur, faiz, derecelendirme kuruluşları eliyle ekonomik darbe yapmaya çalışıyorlar. Bu girişimin bertaraf edilmesi amacı ile yerli mallara dönülmesi ‘yüzde100 TÜRKİYE’ sloganı ile “YERLİ MALI YURDUN MALI” kampanyalarının yapılması, her seviyede ithal mal çılgınlığından vazgeçilmesi gerekiyor.
ABD Başkanı seçilen Trump’ın daha da gevşek bir maliye politikası izleyeceği, Fed’in, bu politikanın yaratacağı enflasyonist baskıyı önlemek için faiz artıracağı düşünülürse; bu durumda ABD tahvil faizleri daha hızlı yükselecek, Türkiye gibi ülkelerden döviz çıkışı hızlanacaktır. Bunun sonucunda kurlar daha hızlı yükselecek ve merkez bankası faizi sert bir biçimde artacaktır.
Bunun anlamı şudur: fasit daire dönüp duracak… Kredi faizleri arttığı için yatırım yapılamayacak, yatırım yapılamadığı için üretim artmayacak, üretim artmadığı için dışarıdan daha çok mal ithal edilecek, cari açık kabaracak, cari açığın finansmanı için para bulmak zorlaşacak, ekonomi tıkanacak. İş yapmak ateşten gömlek olacak…