Bugün “Sevgi ve Aşk”a dair bir çağrı var. Parlayan güneşin ayazla dostluk ettiği günün ortasında Beyazıt’a doğru yürüyorum. Soluklanıyorum, huşûya dalıyorum, aşkın gönlüme değdiğini hissediyorum. Bir çağrıyı zamanın koynunda bırakarak, yeni çağrılara koşuyorum.
Basamakları yavaş yavaş iniyorum; “Sevgi ve Aşk”a dair cümle ve dizelerin Divanyolu Caddesi’ne taştığı yere. Çayımı alıp, mâziden âtiye akan zamana pür dikkat kesilmişlerin arasına oturuyorum, sessizce. Ev sahibi gönül heybesinden çıkardığı naif cümleleri misafirlerine ikram ediyor, beyaz güller eşliğinde.
Biraz sonra Leyla çıkıyor sahneye, meğer çok da güzel değilmiş.
Soruyorlar Mecnun’a:
“Onca sıkıntın bunun için miydi?..”
Mecnun cevap veriyor:
“Hayır, gönlümdeki Leyla içindi!..”
Sonra Yunus geliyor, süzüyordu sevgi sahnesinin önündeki cemiyetin güngörmüş simalarını. “Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü” ifadesini bir kez daha kararmaya yüz tutmuş gönül hanelerine serdediyordu. Susuyor, fakat kaybolup gitmiyordu. O da bizim gibi, “Kardeşlerim sevin, dostça sevin! Sevgi, gönül cennetinin kapılarını açan anahtardır” diyerek semâya duran Mevlânâ’yı izliyordu.
Roma Katolik Kilisesi’nin Aziz Valentine için bir güne hapsettiği sevgi; Ahmet Yesevî’de, Hacı Bektaş Velî’de, Karacaoğlan’da, Ruhsatî’de, Âkif’te dahası bu coğrafyada yılın bütün günlerinde mâkes buluyordu.
Dizeler neyden aşk kıvamında çıkarak, ud eşliğinde sevgi pınarı gibi akıp gidiyordu.
İçinde bulunduğumuz ân, ölüm kokan havaya inat sevgi ve muhabbete akıyordu. Bir şaire, bir ozana, bir hikâyesi olana söz veriliyor ve sıra bana geliyordu:
AŞK
Aşk; ruh sahnenin sonsuzluğa açıldığı ân,
Öyle engin bir deniz ki, ucu bucağı olmayandır.
*
Aşk; varlığın sırrı, hayatın demi,
Sevmekten başka çaresi olmayanların eylemidir.
*
Aşk; bülbülün güle hasreti,
Allah’ın kuluna merhametidir.
*
Aşk; Hâcer gibi Safâ’dan Merveye koşabilmek,
İbrahim gibi İsmailini kurban edebilmektir.
*
Aşk; Peygamberi, Hatice gibi sevebilmek,
Vahşi’yi yahşiye çevirebilmektir.
*
Aşk; dokunmadan, ruhla hissedebilmek,
“Yüzünde göz izi var, sana kim baktı yârim” diyebilmektir.
*
Aşk; Fatih’in İstanbulu, Sinan’ın Selimiyesi,
Yunus’un Taptuk Emresi, Mevlânâ’nın Şemsidir.
*
Aşk; bitmek bilmeyen bir hakikat,
En sevgiliye inanmaktır.