Cizre şehri tarih boyunca değişik alanlarda şöhret kazanmış birçok âlime ev sahipliği yapmıştır. Yetiştirdiği ilim adamlarıyla geçmişten günümüze dünya ölçeğinde bir itibara sahip olmuştur. Tarihî kent ilim, irfân, kültür ve sanatta çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir merkez haline gelmiştir. 1 el-Cezerî, nisbesini taşıyan ilim adamlarının yazmış olduğu şaheserler, kütüphanelerin en müstesnâ yerlerini süslemiştir.2
Ancak belirtmek gerekir ki asırlarca İslâm medeniyetine büyük katkılar sunmuş Cizre şehrinin, günümüzde eski konumundan maalesef eser kalmamıştır. Kanaatimize göre Cizre’nin İslâmî ilimlerde yetkin âlimlerinden biride eski Cizre müftüsü Mahmut Bilge Efendi’dir. Kendisinin vefatından sonra Cizre’de kadîm medrese geleneğini temsil eden çok yönlü, kudretli ilim ve fikir adamları çok az kalmış, zengin ilmî mîrâs tamamıyla kaybolmaya yüz tutmuştur.
Eskiden Cizre’de dînî ilimler, fen ilimleri, edebiyat, sanat ve kültürde ileri derecede yetişmiş âlimlere “12 ilimle mücehhez hoca” tabiri kullanılır ve bu şekilde olmayanların bilgisine itibâr edilmezdi. Cizre’nin İslâm medeniyet tarihinde önemli bir yere sahip olmasında başrolü üstlenen bu âlimlerin tasavvuf ilmine de vâkıf, irfân ve hikmet sahibi kimseler olduğunu söylemek gerekir. Cizre’de var olan medreselerin yanı başında bir tekke olması ya da tekke ve medresenin iç içe olması bu irfânî geleneğe şahitlik etmektedir.3
Bedîüzzamân Ebü’l-İzz İsmâîl b. er-Rezzâz el-Cezerî (ö. 602-603/1206), Ebü’s-Seâdât Mecdüddîn el-Mübârek b. Esîrüddîn Muhammed b. Muhammed eş- Şeybânî el-Cezerî (ö. 606/1210), Ebü’l-Hasen İzzüddîn Alî b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî (ö. 630/1233), Ebü’l-Feth Ziyâüddîn Nasrullāh b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî (ö. 637/1239), Ebü’l-Hayr Şemsüddin Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Alî b. Yûsuf el-Cezerî (ö. 833/1429), Mevlânâ Şeyh Ahmed el-Cezerî (Molla Cezerî) (ö. 1050/1640), Seyyid Muhammed Kadri Hazin Haşimî (ö. 1961), Seyyid Ali Fındıkî (ö. 1968) gibi Cizre kadîm medrese geleneğine mensup âlimlerin çoğu, sahip oldukları bu tasavvufî neşveyi şiirlerine aksettirmişlerdir. Bu geleneğin temsilcilerinden birisi olan Müftü Efendi’nin de çoğu kez dönemindeki insanları ikaz ve irşâd için şiire müracaat ettiği görülmüştür.
MÜFTÜ MAHMUT BİLGE'NİN HAYATI VE ERSERLERİ
ADI, AİLESİ, TAHSİL HAYATI VE ÇOCUKLARI
Müftü Efendi 1904 yılında Cizre şehrinde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Molla Abdurrahman Hûserî (ö. 1940/?) olup bölgenin en meşhûr âlimi ve Kâdirî halîfelerinden idi.4 Annesi Ayşe Hanım yine Cizre’nin eşrafından Ahmet Ağa’nın kızıdır. İlim, irfân ve edeple yoğrulmuş bir aile içinde dünyaya gözlerini açan Müftü Efendi’nin dedesi Molla Mahmut ve dedesinin babası Molla Ali de ilim ve fazilet sahibi kimseler olup soyları Kâdiriyyet tarikatının kurucusu Seyyid Abdulkadir Geylânî’ye (ö. 561/1165-66) dayanmaktadır. Müftü Efendi, ilim tahsiline daha küçük yaşlarda babasının gözetiminde başlamış ve icâzetini de onun elinden almıştır. İlim öğrenmedeki azmi ve gayreti ile bilinen Müftü Efendi, 1919 yılında on beş yaşlarında iken Rehberi Terakki ilkokulundan mezun olmuştur. Büyük bir ilmî birikime sahip olan Müftü Mahmut Efendi, 1920 yılında vekil öğretmen olarak başladığı Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki görevine girdiği sınavları başarı ile neticelendirmesinden sonra asâleten devam etmiştir.5
Müftü Efendi, 1929 yılında öğretmenlikten istifa etmiş, 1930 yılında da Cizre Belediye kâtipliği ve veznedarlığı vazifelerine başlamıştır. Bu vazifeden ayrılan Müftü Efendi, 1934 yılında sırasıyla Nusaybin, Kızıltepe, Cizre ve Mardin şehirlerinde nüfus memurluğu ve nüfus başkâtipliği memuriyetlerini icra etmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bünyesindeki İmamlar İmtihan Kurulu’nun Mardin’de icra ettiği sınavda başarılı olmuş ve 31 Ekim 1948 yılında Cizre müftüsü olarak göreve başlamıştır. 1969 yılında Birecik müftülüğüne, 1970 yılında da Silopi müftülüğüne tayin edilmiştir. Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Müftü Efendi’ye doğu bölgesi müfettişliği görevi de tevdi edilmiş ve kendisi bu doğrultuda bazı raporlar kaleme almıştır. Yirmi üç sene süren müftülük görevinden 1971 yılında kendi isteği ile emekliye ayrılmıştır. Müftü Efendi’nin Behiye, Abdülaziz, Abdülkadir, isminde üç çocuğu olmuştur. Müftü Efendi 5 Nisan 1974 tarihinde memleketi Cizre’de Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, Cizre Asri Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedilmiştir.6
MAHMUT BİLGE'NİN ESERLERİ
Müftü Efendi, hayatında bir kısmı küçük hacimli olmak üzere birçok eser yazmıştır.3 Eserlerinden bir kısmını Arapça kaleme almıştır. Bu eserlerden sadece üç tanesini; “Resulü Ekrem, Muhammed Mustafa'nın Nüfus Hüviyet Cüzdanı”, “Nûh (a.s.) ve Tûfan”, “Ay Risâlesi” basabilmiştir.4 Bir eser “Yezidîler: Tarih-İbadet-Örf ve Âdetler” vefatından sonra basılmıştır. “Daşdalağlı Fendi” isimli hikayesi de Başkanlık Cumhuriyet Arşivi’nde kayıtlıdır. Müftü Efendi’nin eserlerini günümüze ulaşanlar ve ulaşamayanlar şeklinde sınıflandırabiliriz:
GÜNÜMÜZE ULAŞAN KİTAPLARI
1- Resulü Ekrem, Muhammed Mustafa'nın Nüfus Hüviyet Cüzdanı
Hz. Peygamber’i tanıtan eser, onun fiziksel özelliklerinin yanı sıra sevdiği ve ilgilendiği çevresini kısaca okuyucularına aktarmayı hedeflemiştir. Kitap 1965 yılında Ankara’da iki yüz dört sayfa olarak basılmıştır.
2- Nüh (as) ve Tufan
Hz. Nûh (a.s.) döneminde gerçekleşen ve Kur’ân-ı Kerîm’de de anlatılan tûfan olayını açıklamıştır. Ayrıca Hz. Nûh (a.s.)’ın gemisinin Cudi Dağı’na oturduğunu ispat etmeye çalışmıştır. 1965 yılında Ankara'da yirmi dört sayfa olarak basılmıştır.
3- Ay Risalesi
İnsanların Ay'a gidebileceklerini akli ve nakli deliller ışığında açıklamıştır. 1963 yılında Ankara'da iki yüz sayfa olarak basılmıştır.
4- Yezidiler: Tarih İbadet Örf ve adetler
Yezidiler hakkında kısa bilgiler ihtiva eden kitap yetmiş iki sayfadan ibarettir. Ahmet Taşgın tarafından 2002 yılında Ankara’da yayınlanmıştır.
5- Daşdalağlı Fendi
Müftü Efendi’nin Mardin ili Nusaybin ilçesinde görev yaparken 03.09.1938 yılında Halkevi Başkanlığı’nın düzenlediği yarışmaya sunduğu sekiz sayfalık bir hikâyeden ibarettir. Müftü Efendi Cizre’de öğretmen iken o zamanlar Siirt’e bağlı bir ilçe olan Şırnak’ın Daşdalağ Köyü’ne yaptığı ziyaret neticesinde bazı izlenimlerinin yanı sıra köyde yaşayan Fendi isimli bir gencin Adana iline göç ettikten sonraki başarı hikayesini konu edinmektedir.
GÜNÜMÜZE ULAŞAMAYAN KİTAPLARI
Günümüze ulaşamayan eserlerinden Dîvân ve İndeks hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Diğer eserleri ise günümüze ulaşamadığı gibi içerikleri hakkında da bir bilgi bulunmamaktadır.
1- Divan
Müftü Efendi’nin eserleri arasında yer alan divanı Arapça, Türkçe, Farsça ve Kürtçe kaleme aldığı şiirlerinden oluşmaktaydı. Yalnız eserlerinin büyük bir bölümü gibi bu şiir divanı da kayıptır. Çalışmamızın konusunu teşkil eden Dünya Manzûmesi ve birkaç şiiri günümüze ulaşabilmiştir.9
2- İndeks
Müftü Efendi, Mevlânâ Şeyh Ahmed el-Cezerî’nin divanını incelediği “İndeks” adlı bu eserinde, divanda geçen şahıs ver yer isimleri belirlenmiştir. Bundan başka divanda geçen Arapça, Türkçe ve Farsça kelimeler açıklanmıştır.
3- Kıyâmet Risâlesi
4- Öldükten sonra dirilmek
5- Kur’ân-ı Kerîm’e ait muhtelif bilgiler ve tahliller
6- Kur’ân-ı Kerîm’deki Kıssalardan Hisseler
7- İslâmda İtikadî Fırka ve Şubeler
8- Ferâiz Kitabı
9- Hac Kılavuzu
10- el-Cezerî’nin Tecvidi Tercüme ve Şerhi
11- Kasîde-i Bürde’nin Tercüme ve Şerhi
12- Şerhi Münferice Kasidesinin Tercüme ve Şerhi
13- Bânet Suâd Kasidesinin Tercüme ve Şerhi
14- Cin Risâlesi
15- Rüya Kitabı
16- Cezaevinde vaazları
17- Veli Risâlesi
18- Taaddüd-i Zevcât
19- Fıkıh Ahkâmına Göre Kur’ân Ayetleri ve Delilleri
20- Tehzîbu Kavâidi’l-‘İrâb
21- Amerika’nın Yirmi Üç Sualine Cevaplarımz 10
MAHMUT BİLGENİN İLMİ ŞAHSİYETİ
Müftü Efendi, çok yönlü bir âlim olup Cizre’nin derin âlimlerinin son bâkiyesi idi. İlim ve irfânı ile meşhûr olan babası Molla Abdurrahman Hûserî’den ilmî icâzetini aldığında daha on sekiz yaşında idi. Geleneksel ilmî tahsilinin yanında zamanın şartlarına göre resmi eğitimini de ihmal etmemiştir. Rehberi Terakki ilkokulundan “pekiyi” derece ile mezun olmuştur. Üstlendiği görevlerini hakkı ile yerine getirmenin yanı sıra tedrisat ile de meşgul olarak bölgede ilim ve irfânıyla meşhûr birçok âlim yetiştirmiştir. Ünü ülkenin sınırlarını aşan, civar ülkelerde hatta Mısır el-Ezher’de adı bilinen, yeri geldiğinde kendisinden fetva istenen bir allame olan Müftü Efendi’nin azim ve gayreti sınır tanımamıştır. Elli beş yaşını aşmış olmasına rağmen ilk önce Trabzon İmam Hatip orta kısmını 1961 yılında, akabinde de Trabzon İmam Hatip lise kısmını 1963 yılında başarı ile bitirmiştir. Bazı Cizrelilerin; “Efendim! Bu yaşınıza rağmen Trabzon’a okumaya mı gideceksiniz? ifadelerine
“اُطْلُبُوا الْعِلْمَ مِنَ الْمَھْدِ اِلَ اللَّحْدِ”
"beşikten mezara kadar ilim tahsil edînîz"11 hadîs-i şerifi ile cevap vermiştir. Yine bu gruba şu hadîs-i şerifi de hatırlatmıştır: “İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.”12 Trabzon İmam Hatip okulunun öğretmenleri Müftü Efendi’yi kendilerine hoca kabul etmiş ve kendisinden istifade etmeye başlamışlardır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dışında da birçok kurum, kuruluş ve kişinin güvenle soru sorduğu, fetva aldığı bir zât, çok tanınmış ilmî müesseselerin danıştığı âlim bir
şahsiyet olarak dikkat çekmiştir.13 Müftü Efendi evinin yanında “fetvahâne” tabirini kullandıkları bir yerde tedrisat ile meşgul olmuştur. Çok yönlü bir âlim olması ile tanınan Müftü Efendi, İslâmî ilimlerin yanında fen ilimleri, felsefe, tarih, coğrafya ve edebiyat alanına da vâkıf ilim ve fikir adamı olmuştur. Kaleme aldığı eserlerde de bu kabiliyet ve birikimini fark ettirmiştir.14
MAHMUT BİLGENİN TASAVVUFİ ŞAHSİYETİ
Kur’ân-ı Kerîm ve sünneti rehber ittihaz eden Müftü Efendi, zâhirî ilimlerde mercî bir şahsiyet olduğu kadar tasavvufî ilimlerde de derin bir bilgiye sahipti. Kendisi açıktan tarikat faaliyetleri yürütmese de Brîfkân Dergâhı postnişini Şeyh Memdûh Brîfkanî (ö. 1971)’den Kâdirî icâzetnâmesini alarak halîfeleri arasına girmişti. Babası Molla Abdurrahman Hûserî de Brîfkân Dergâhı’nın halîfelerinden idi. Yalnız babası gibi kendisi de daha çok talebe yetiştirmeye önem vermiş ve tarikat faaliyetlerini çok sınırlı tutmuştur.15
Müftü Efendi halkın içine girmeyi seven, insanların maddî ve mânevî dertleri ile ilgilenen ve onlara eğitici rehberlikte bulunan bir şahıstı. Bulunduğu yerlerde ceza evlerinin ıslah evlerine dönüşmesi için gayret sarf etmiş oralarda yaptığı vaaz ve nasihatleri Cezaevinde Vaazlarım ismiyle kitaplaştırmıştır. Kendisinin akrabaları da olan Cizre’deki tarikat büyüklerinden Seyyid Muhammed Kadri Hazîn Haşimî hazretlerinin ve Şeyh Muhammed Said Seyda (ö. 1968) hazretlerinin sohbet meclislerine katılır, ilmî istişârelerde bulunurdu. Tasavvuf ile ilgili bir kitap da yazdığı düşünülen Müftü Efendi’nin yukarıda aktardığımız gibi kitaplarının büyük bir bölümü zâyi olmuştur.16
DÜNYA MANZUMESİ'NDE TASAVVUFİ TEMA
Müftü Efendi’nin günümüze ulaşabilen zühd ve ahlâk içerikli tek şiiri Dünya Manzûmesi’nde17 şu konular işlenmiştir: Dünya hayatı bir gün sona erecektir. Bu geçici ve aldatıcı yaşama kanmamalıdır. Dünya kendisini görünüşte süslü ve güzel bir surette gösterse de gerçekte çirkin, hilekâr bir kocakarıdır. Dünyevî mevki ve makamlar ise kabir kapısına kadar geçerlidir. Bir gün bırakılacak olan dünya menfaatlerine kanmak, onları ebedî zannedip mağrur olmak yanlıştır. Dünya nimetleri beraberinde hüzün ve kederi de taşımaktadır. Bu fâni dünya az bir menfaate karşılık, tükenmeyecek bir cennet hayatından eder. Kötü arkadaştan sakınmak gerekmektedir. Çünkü kötü arkadaş, kişiyi dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşmaktan alıkoyar. Dünyadan vefâ beklenmemelidir. Bu dünyaya hükümran olan nice krallar vardı. Şimdi mülklerinden eser yoktur. Sahip oldukları sadece yattıkları bir karış topraktır. İnsana bu dünyada menfaat sağlayacak tek şey işleyeceği sâlih amellerdir. Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazandıracak sâlih bir amelden başka sığınılacak bir dost, bir dayanak yoktur. İnsan kendisini maddeten çok güçlü bir varlık zanneder. Ama hakikatte böyle değildir. İnsanoğlu yaratılanlar içinde en zayıf varlıktır. Faraza güçlü olduğu kabul edilse bile, onun tüm kuvvet ve kudretini yok edecek ölüm onu beklemektedir. Buna göre kişi aklını başına almalı, ibadete sarılmalı, tevbe etmeli, günahlarının affı için Yüce Allah’a devamlı yalvarmalıdır.
DÜNYA
Mutasavvıflar, kişiyi Yüce Allah’tan uzaklaştıran ve kişinin takvasına yardım etmeyen her şeyin dünya olduğunu söylerler.18 Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Muhakkak ki Allah'ın va'di haktır. Öyle ise dünya hayâtı sakın sizi aldatmasın!”19 Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle demiştir: “Dünya muhabbeti bütün hataların başıdır.”20 “Benim dünya ile ne işim (alakam) var? Ben, dünyada yolculuğu sırasında bir ağaç altında gölgelenen, sonra da oradan geçip giden bir yolcu gibiyim”21
Müftü Efendi otuz yaşına gelip baktığında kendisini ihtiyarlamış, ömrünü beyhude işlerle geçirdiğini düşünüp üzüntüsünü dile getirmiştir. Ehl-i dünya ile geçirdiği vakte hayıflanmıştır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kişi dostunun dînî üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.”22 İmam Kuşeyrî’ye (ö. 465/1072) göre kişinin kalbinde tevbe etme isteği yerleştiğinde Yüce Allah onun bu niyetinde samimiyet elde etmesi ve iyi bir dönüş yapması için sebepleri hazırlama suretiyle ona yardımcı olur. Cenâb-ı Hakk’ın kendisine yaptığı yardımlardan ilki de kötü arkadaşları terk etmesidir. Çünkü onlar bu girdiği güzel yoldan onu çevirmek isteyeceklerdir.23 Aşağıdaki beyitte Müftü Efendi de dünya ehlini kendisi ile Hak arasına giren engin dalgalara benzetmiştir:
Nûq kir mi dî nêv lucceê emwâcê dinêdâ
Pûlik tinê, ew jî zexel û qelb mi derânî
Dünyanın engin denizlerine ve dalgalarına daldım
Gördüğüm değersiz, aldatıcı şeyler, kalbimi oradan çekip aldım.24
Müftü Efendi, dünyanın maddî olanaklarını içine zehir katılan bir içeceğe benzetmiştir. Dünyanın, taliplilerine küçük bir lezzet sunduğunu, karşılığında onları sonsuz cennet hayatından ettiğini bildirmiştir. Bundan dolayı dünyanın güvenilmez olduğunu, kişiye sunduğu imkânların görünüşüne aldanılmaması gerektiği üzerinde durmuştur.
Dunya didê zâhir j’ bû te şerbeta sâfî
Lâkin bedelê curʿekê distînê rewânî
Dünya görünüşte sana duru bir şerbet sunar
Ancak bir yuduma karşılık ruhunu alır senden25
Tasavvufta dünyayı tarif etmek için leş ifadesinin yanında sözünde durmayan, çokça yalan söyleyen “kezzâb” kullanılan terimlerdendir.26 Yunus Emre (ö. 720/1320 [?]) dünyaya şöyle seslenmiştir:
Bilirim seni yalan dünyasın
Evliyâları alan dünyasın
Kaçan kurtulsa kuş kurtulaydı
Şahin kanadın kıran dünyasın.27
Müftü Efendi de dünyayı cîfe ve yalancı olarak nitelemekte ve ona kanmamak gerektiği üzerinde durmaktadır. Kullandığı cîfe tabiriyle şu hadîs-i şerife telmihte bulunmuştur: “Dünya bir leştir. Onu elde etmek isteyenler de köpeklerdir.”28
Ew cîfeyâ mirdâre û xeddâ'e û heyyâl
Kezzâbe eger ew bikê sed weʿd û emânî
O cife, murdar, aldatıcı ve hilebazdır
Yüz kere söz ve güvence verse de yalancıdır.29
Abdülkerîm el-Cîlî (ö. 832/1428) dünyadaki her nimetin muhakkak bazı sıkıntı ve üzüntülerle bulanık bir halde olduğunu, bunun da Rahmâniyyet’in tecellilerinden olduğunu ifade eder.30 Müftü Efendi de bu yönde dünyadan şikâyetçidir. Bunun için dünyayı; olmayanı varmış gibi gösteren, göz boyayan, sevimsiz ve çirkin bir cadıya benzeten sûfîler.31 gibi dünyayı kötülemekte ve onu çirkin görmektedir.
Dunya bi heqiqet pîr û mustekreh û meʿtu
Câdûye qebîhe siftûye da tu bizânî
Dünya hakikatte kocamış, iğrenç ve değersizdir
Ayrıca bil ki, dünya geçimsizdir, çirkindir, kokmuştur.32
Müftü Efendi, dünyaya aldanıp âhiret hayatını ihmal edenleri uyarmaktadır. Bugün dört elle mâmur etmeye çalışılan dünya yıkılmaya, yok olmaya mahkûmdur.
Kâşâne û burcê kû te çêkirne serâser,
Dunya dê xirâb kê wa bi bumbâ û kerânî
Baştanbaşa diktiğin saray ve kuleler
Dünya onları bomba ve balyozlarla harap eder.33
Dünyadan vefâ beklenmemeli, insana ödünç olarak verilen bu nimetlerin hepsi
tekrar geri alınacaktır. Dünya kendisine iltifat eden kişinin yüzüne gülmeyecektir. Nitekim bu fâni dünyada güç, kuvvet ve iktidar sahibi olanlar, mâlik olduklarının tümünü kaybettiler.
Zinhar j’ dinê tu nekı ümida wefâyê,
Ki rakire bala ve ewe paşê nedânî
Sakın dünyadan vefâ ümit beklemeyesin
Kimi yükseltiyse sonra onu tekrar alçaltır.34
NEFSİN HASTALIKLARI
İmam Kuşeyrî, nefs kelimesinin sûfîlerin ıstılahında kulun sıfatlarındaki illetlerle beraber ahlâk ve amellerindeki çirkin yönler olduğunu aktarmaktadır.35 Cürcânî’ye göre nefs; “iradî hareketleri olan, hayat ve sevme kabiliyetine sahip latif buharlı cevherdir.”36 Mutasavvıflar nefsi bir nevi pusuda avını yakalamak için bekleyen avcıya benzetmiş ve ona karşı sürekli teyakkuzda bulunmayı salık vermişlerdir.37
Müftü Efendi zamanındaki insanların yakalandığı nefsî hastalıkları; garez, kin, düşmanlık ve riya şeklinde sıralamaktadır. Kendisi dünyaya aldandığı ve bu gibi insanlarla zaman geçirdiği için pişmandır. Zaten şiirinin sonunda yer alan beyitte hem dünyaya meyledenleri hem de hitap ettiği nefsini, tevbe etmeye davet etmektedir.
Min dî xerez û kîn û ʿedâwet riyâ sed bar
Karwanê vira û temeʿê j’ liwê dânî
Garez, kin, düşmanlık ve riya gördüm yüz yük kadar da
Yalan kervanları ve aç gözlülüğün konduğunu.38
İnsanın en büyük düşmanı olan nefsin yukarıda belirtilen hastalıklarında başka hastalıkları vardır. Nefsi tezkiye etmek gereklidir. Ancak tedaviden önce bu hastalığın teşhis edilmesi lazımdır. Müftü Efendi, toplumu bozan, hayatı yaşanılmaz hale getiren nefsî hastalıklar arasında haset, kendini beğenme, gurur, hırs, cimrilik, fuhuş ve cinayeti de saymıştır.
Hiqd û hesed ʿucb û xurûr hirs û xesâset
Teswîl û fucûr fisq û fuhûş qâtil û zânî
Nefret, Haset, ucb, gurur, hırs ve pintilik
Ayartma, fücur, ahlaksızlık, fuhuş, öldürme, zina
Sûfîlere göre ibadetin başı nefsin kötü isteklerini terk etmektir. Nefis yaratılışı gereği insanı günah bataklığına çekmeye çalışır, kula düşen ise bu kötü arzularına karşı nefisle mücadele etmesidir.40 Yüce Allah bu mücadelede kulundan yardımını esirgemeyeceğine dair Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır. “Bizim uğrumuzda elinden gelen çabayı sarf edenlere gelince, onları bize ulaşan yollara mutlaka yöneltiriz. Kuşkusuz Allah iyilik yapanların yanındadır.”41 Tasavvufta bir mürşid-i kâmilin sohbetinde bulunup mânevî terbiyesine girme, insanoğlunu hayat boyunca takip eden ve onun peşini bırakmayan iki büyük düşmanı olan nefis ve şeytanın zararlarından kurtulmanın en önemli vesilesi sayılmıştır.42
Mesut YİĞİT
Dr. Öğr. Üyesi, Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, Muş, Türkiye
Kaynaklar:
1 - Abdullah Yaşın, Bütün Yönleriyle Cizre, (Basım yeri yok: Yücel Matbaacılık, 1983, 7-12.
2- Süheyl Sapan, “Cezîretu İbn ‘Umer fi’t-târîhi ve’l-hadâre”, el-Faysal 293 (Şubat 2001), 50-53.; Hüseyin Ali “Târîhu’l-‘Ulemâi’l-Mensûbîne ilâ Cezîreti İbn ‘Umer “, Ağrı İslâmi İlimler Dergisi 5 (Aralık, 2019): 8-9.
3- Cizre’de var olan bu medrese ve tekke birlikteliği hemen hemen bölgenin bütününde de görülmektedir. Cizre’nin bilhassa bu konuda temayüz etmesi merkez tekke ve merkez medreselere ev sahipliği etmesine bağlanabilir. “Serdahl tekke ve medresesi” Cizre’nin son dönemlere kadar devam eden merkez tekke ve merkez medreselerine bir örnek teşkil edebilir. Bu konudaki geniş bilgi için bkz. İbrahim Baz, “Güneydoğuda Bir İrfan Merkezi: Serdahl Tekkesi ve Külliyesi”, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2/2 (Aralık 2011) 15-36.
4- Molla Abdurrahman Hûserî’nin Brifkân Dergâhı’nda hangi mürşitten icâzet aldığına dair bir bilgi bulunmamaktadır. İlmi, takvâsı feraset ve kerametleriyle tanınan Molla Abdurrahman Huserî’nin talebeleri arasında oğlu Müftü Mahmut Bilge Efendi ve diğer çocuklarından başka Nakşbendiyye tarîkatının büyüklerinden meşhûr mutasavvıf, âlim ve şair Şeyh Seyyid Muhammed Kadri Hazin Haşimi yine Rufâî tarîkatının pirlerinden Şeyh İbrahim er-Rufâî (Salman) de bulunmaktadır.
5- Yaşın, Bütün yönleriyle Cizre, 160.; Abdülaziz Bilge, Kişisel Görüşme, 10 Ağustos 2020.
6- Abdulkadir Bingöl, Kulîlkên Baxê Botan, (Diyarbakır: Enstiuya Kurdi ya Amedê, 2008), 137.; Abdülaziz Bilge, Kişisel Görüşme, 10 Ağustos 2020.
7- Eserlerinin büyük bir bölümü kayıptır. Bu eserlerden yirmi altı tanesinin ismini tespit edebildik.
8- Yaşın, Bütün yönleriyle Cizre, 161.
9- Dünya Manzûmesi dışında İstidrâk sanatını icra ettiği Milli Şef ve Mecmer adlarında iki şiiri daha mevcuttur.
10- Yaşın, Bütün yönleriyle Cizre, 161-162; Bingöl, Kulîlkên Baxê Botan, 137-138; Bilal Altan, “Halkodası Reisliğinden Cizre Müftülüğüne” Bilim Düşünce ve Sanatta Cizre Sempozyumu, ed. M. Nesim Doru, (İstanbul: Basım Yeri Yok, 2016), 323-324; Ahmet Erkol, “Bilge, Mahmut”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2002), Ek-1/201-202; Abdülaziz Bilge, Kişisel Görüşme, 10 Ağustos 2020
11- Bu hadisin kaynağını bulamadık. Kâtip Çelebi bunu eserinde hadis olarak almıştır. Bkz. Kâtip Çelebi (Haci Halîfe), Keşfu'z-zunûn an esâmi'l-kütüb ve'l-fünûn, thk. Muhammed Abdülkadir Atâ, (Beyrut: Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, 2017), 1, 73.
12- Ebu İsa Muhammed et-Tirmizî, es-Sünen, (Riyad: Beytü’l-Efkâri’d-Devliyye, 1998), Tirmizi, “İlim” 2 (2647).
13- Bu bilgiyi birçok Cizreliden duyduğum gibi torunu da bu şekilde haber vermiştir. Abdülaziz Bilge, Kişisel Görüşme, 10 Ağustos 2020.
14- Müftü Efendi vefat ettikten sonra tüm kitapları zayi edilmiştir. Torunu Abdülaziz Bilge Bey, kaybolan eserlerini gün yüzüne çıkarmak için bir çalışma yürüttüğünü bildirmiştir.
15- Akrabaları olan Dîrşevî ailesi ile Seydâ ailesine olan sevgilerinden dolayı da açıktan irşad faaliyetlerini yürütmeyip daha çok ilim talebesi yetiştirmeyi hedef edindikleri bildirilmektedir. Abdülaziz Bilge, Kişisel Görüşme, 10 Ağustos 2020.
16- Abdülaziz Bilge, Kişisel Görüşme, 10 Ağustos 2020.
17- Dünya Manzûmesi, Müftü Mahmut Bilge Efendi’nin torunu Abdülaziz Bilge’nin özel arşivinde bulunmaktadır. Tarafımıza e-posta yoluyla gönderilmiştir. Abdülaziz Bilge, Dünya Manzûmesi (E-Posta 18.10.2020, Alıcı Mesut Yiğit).
18- Hüccetü’l-İslâm, Ebû Hâmid Muhammed el-Gazzâlî, İhyâu ulûmiddin, (Beyrut: Dâru İbn Hazm, 2005), 1123; Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, (İstanbul: Kabalcı Yayıncılık, 2016), 112, Safer el-Muhibbi el- Cerrahi, Istılahat-ı Sofiyye fi Vatan-ı Asliyye (İstanbul: Kırkkandil Yayınevi, 2013), 78.
19- Fâtır: 35/5.
20- İsmaîl b. Muhammed Aclûnî, Keşfü’l-hafâ ve müzîlü’l-ilbâs, (Kahire: Mektebetu’l-Kudsî, 1351/1932), 1/ 344.
21- Ebu Abdullah Muhammed b. Yezid İbn Mace, Sünenü İbn Mace. thk. Muhammed Fuad Abdülbaki, (Kahire: İsa el-Babi el-Halebi 1972), “Zühd” 3, (4109).
22- Tirmizî, “Zühd”, 45, (2378).
23- İmam Abdülkerîm el-Kuşeyrî, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, thk. Ahmed Hâşim es-Sülemî, (Beyrut: Dâru’l- Kutubü’l-İlmiyye 1434/2013) 127-128.
24- Abdülaziz Bilge, Dünya Manzûmesi.
25- Abdülaziz Bilge, Dünya Manzûmesi.
26- Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, (İstanbul: Ağaç Kitabevi Yayınları 2009), 395.
27- Burhan Toprak, Yunus Emre Divanı, (İstanbul: Promat Basım Yayın, 2006), 70.
28- Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1/ 409.
29- Abdülaziz Bilge, Dünya Manzûmesi.
30- Abdülkerîm el-Cîlî, el-İnsânu’l-kâmil, thk. Ebû Abdirrahman Salâh, (Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye)52-53.
31- Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 112.
32- Abdülaziz Bilge, Dünya Manzûmesi.
33- Abdülaziz Bilge, Dünya Manzûmesi.
34- Abdülaziz Bilge, Dünya Manzûmesi.
35- el-Kuşeyrî, er-Risâletü'l-Kuşeyriyye, 123.
36- es-Seyyid eş-Şerif el-Cürcânî, Mu'cemu't-ta'rîfât, thk. Muhammed Sıddîk el-Minşâvî, (Kahire: Dâru’l-Fadîle, ts ) 204.
37- Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, Mesnevî-i Ma'nevî, trc. Derya Örs ve Hicabi Kırlangıç, (İstanbul: Bilnet Matbaacılık, 2015), 790; el-Cerrahi, Istılahat-ı Sofiyye fi Vatan-ı Asliyye, 291-293.
38- Abdülaziz Bilge, Dünya Manzûmesi.
40- el-Kuşeyrî, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, 188-189.
41- Ankebut: 29/69.
40- el-Kuşeyrî, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, 188-189.
41- Ankebut: 29/69.
42- Ali b. Osman Cüllâbî Hücvirî,, Keşfü’l-mahcûb (Hakikat Bilgisi), çev. Süleyman Uludağ (İstanbul: Dergah Yayınları, 2018), 400-402.