Daha dün gibi hatırlıyorum, 10 Eylül 2021 tarihinde dönemin Sivas Valisi Salih Ayhan büyük gayret ve emeklerle oluşturdukları Sivas Şehir Müzesi için “şehrin özeti” olacak demişti. 2 bin yıllık tarihsel geçmişe sahip kadîm “şehrin özeti” motto olarak kulağa hoş geliyordu, fakat uygulamada değerlerini tanıtma ve sergilemede yetersiz sayılabilecek konumda olan Sivas’ta bunun söylemden öteye geçmeyecek bir proje olduğu vehmiyle önemsememiştik... Açık açık ifade edelim, yanılmışız. Vali bey arkasında öyle bir eser bırakmış ki, gerçekten de şehrin özeti. Bunu müzeyi ziyaret edip, gördüklerimiz karşısında daha iyi idrak ettik.

Sivas’a yolunu düşürenler önce Cumhuriyet Meydanı’nda bulunan 1884 yılında Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa tarafından yaptırılan ve şehrin hafızasını, geçmişini, tarihini ve kültürünü temsil eden Tarihî Sivas Valiliği Binası’nın arka giriş ve bodrum katındaki Sivas Şehir Müzesi’ne uğrayıp, burada sergilenen kadîm tarih, medeniyet, kültür, sanat, gastronomi, ekonomi ve kendine has değerlere dair ortaya konan muhteşem görsel ve canlandırmalar eşliğinde gezmeli. Arkasından da not alınan tarihsel, kültürel, sanatsal ve doğal güzellikler keşfetmeye çıkmalı.

Bizleri bu kadar heyecanlandıran müzede neler mi var?... Hepsini aktarmak mümkün değil, “böyle özel mekânlar anlatılmaz, yaşanır” diyerek kısaca bahsetmeye gayret edelim...

GEÇMİŞTEN GELECEĞE YOLCULUK VAKTİ

Mâzî ile âtî arasında sağlam köprüler kurulmasına vesile olan ve kapılarını 09:00-18:00 saatleri arasında açan Sivas Şehir Müzesi’nin girişinde her müzede olduğu gibi ziyaretçileri gişeler karşılıyor... Tam bilete 60, öğrenci biletine ise 40 Türk Lirası ödenerek geçmişten geleceğe doğru bir zaman tüneline giriliyor...

Sivas Şehir Müzesi Sergi Salonu’na girer girmez, insanlar sanki başka bir zamana ışınlanmış hissine kapılıyor. Hayretler içerisinde önlerine çıkan objelere bakarken, İç Anadolu’nun “Nazar Boncuğu” göllerine, 200’ü aşkın kuş türüyle birlikte Kızılırmak ve Yeşilırmak Nehirleri eşlik ediyor...

Konya’dan sonra Türkiye’nin ikinci büyük ili olmanın gururunu yaşayan Sivas, görkemli sıradağlarıyla, platolarıyla, ovalarıyla âdeta dünyadaki Cennet’i andırıyor...

1960’lı yıllarda Paşa Camii civarındaki Ankara Garajı’ndan kalkıp Kümbet, Ece Mahallesi ve Kılavuz’a git-gel yapan emektar şehir içi minibüsleri deve kervanlarının yanında asrın icadı olarak arz-ı endâm ediyor.

MEDENİYETLER GEÇİT MERASİMİNDE

Sivas isminin etimolojisini merak edenlere, Hatti Beylikleri ve Hititler Dönemi’nde Kabeira’dan başlayıp farklı dönemlerde şehre hâkim olan devletlerin kendilerine özgü Diaspolis (Tanrı Kenti), Megalopolis (Mega Kent), Sipas (Üç Göze), Sebaste, Talaurs, Danişment İli, Eyalet-i Rum, Eyalet-i Sivas ve Sivas isimleri hakkında bilgiler veriliyor...

Sivas Kalesi içerisinde yer alan ilk yerleşim ve kadîm yapılar harita üzerinden tarif edilerek, kalenin Sultan-Kayseri, Malatya, Çarşı, Tokat Kapı’larından geçmişe yolculuğa çıkarılıyor...

Uygarlık ve Medeniyetlerin geçit merasimi yaptığı Sivas Şehir Müzesi Sergi Salonu’nda Eratna Beyliği Veziri ve Kadı Burhâneddin Devleti (1381-1398) Sultanı; tecrübeli bir asker olmasının yanı sıra dindar, adil ve âlim bir hükümdar Eratna Beyliği Sultanı Alaeddin Eretna; Dânişmendliler Beyliği’nin kurucusu âlim, asker ve Sultan Denişment Gazi; Dârülhadis Medresesi’ni (Çifte Minareli Medrese), Sivas Darüşşifası’nı yaptırarak Sivas’ı ilim ve bilimde zirveye çıkarmakla kalmayıp başkent ilan eden Sultan Birinci İzzeddin Keykâvus; 9 Ocak 1882’de Sivas’a vali olarak atanan ve “Gidemediğin Yer Senin Değildir” sözü dillere pelesenk olan ulaşım, eğitim, tarım, sosyal ve kültürel faaliyetleriyle büyük katkılar sağlayan Halil Rıfat Paşa balmumundan yapılmış heykelleriyle misafirlerin hayret dolu bakışları arasında sultan da olunsa, bey de olunsa, paşa da olunsa “dünyanın iki kapılı bir han olduğu” gerçeğini hatırlatıyor.

TİMUR, TAŞ ÜSTÜNDE TAŞ, OMUZ ÜZERİNDE BAŞ BIRAKMAMIŞ

Bir film karesi gibi akan görüntüler “hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür”ü acı gerçeklerle hafızalara kazıyor. Bu acı gerçeklerden birisi olan Aksak Emir Timur’un Sivas’ı istilası var ki, bugün bile hâlâ yürek burkuyor...

1398 yılında Osmanlı topraklarına katılan Sivas, kısa bir süre sonra Timur İmparatorluğu’nun kurucusu Aksak Emir Timur tarafından istila edilmiş. Timur’un Erzincan üzerinden 180 bin kişilik ordusuyla başlattığı kuşatmasının ardından, top atışlarıyla Sivas şehir surları büyük tahribata uğratılmış. Surların yıkılıp, şehrin düşmesinden sonra yaklaşık 60 bin kişinin hayatını kaybettiği büyük bir katliam gerçekleştirilmiş.

Bu saldırılarda şehrin önemli eserleri de büyük tahribata uğratılmış. Zaman zaman halk arasında dile getirilen “Sana öyle bir kötülük edeyim ki Timur Sivas’a etmemiş olsun” sözü, işte o katliam ve tahribatların yaşandığı tarihlerden günümüze kadar ulaşmış...

ZORDA KALANLARA KUCAK AÇILAN ŞEHİR

93 Harbi, Kırım ve Balkan Savaşları’nda soydaşlarımızın uğradığı zulüm ise Aksak Emir Timur’un yaptığı barbarlığın başka bir versiyonu olarak karşımızda duruyor...

Soydaşlarımız, 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı) ve 1912-1913 Balkan Savaşları sonrasında Osmanlı Devleti’nin toprak kaybettiği bölgelerden akın akın Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmış. Bu göçe ev sahipliği yapan vilayetlerden birisi de Sivas olmuş. 93 Harbi sonrası 4 bin haneyi, Kırım Savaşı sonrası ise 15 bin 270 göçmeni bağrına basarak kadîm insanlık örneği sergilenmiş. (Sivas, kimin başı sıkışsa, kim darda kalsa hâlâ kadirşinaslığını göstermeye devam ediyor. 6 Şubat 2023’te meydana gelen “Yüzyılın Felaketi”nde çevre illerden gelenlere kucak açılması bunun en son örneğidir.)

Selçuklu’dan Osmanlı’ya miras vakıf kültürü ve geleneğine dair eserlerin sergilendiği bölüme uğrayanlar geçmişin acılarını arkada bırakıp medeniyetimizden derin izler taşıyan eserlerin arasında mest oluyor. Bir tarafta Ulu Camii diğer tarafta ise Gök Medrese, bir tarafta Buruciye Medresesi diğer tarafta ise Çifte Minareli Medrese kendilerine meftun kıldıkları ziyaretçilerin bakışları arasında arz-ı endam ediyor.

*

Bunlarla birlikte Türkiye’nin ilk sigara kağıdı üreticisi, ilk demiryolu müteahhidi, ilk uçak fabrikası kurucusu, ilk paraşüt imalatçısı, ilk en büyük zengini, ilk muhalefet partisi olan Millî Kalkınma Partisi’nin kurucusu rahmetli Nuri Demirağ yerli ve millî olmanın ne mânâya geldiğini yaptıklarıyla anlatıyor. (Rûhu şâd olsun.)

*

VAKIF KÜLTÜRÜ VE GELENEKLER YAŞATILIYOR

İlmek ilmek dokunan halıların; desen desen örülen çorapların; ocaklarda pişirilen enva-i çeşit geleneksel yemeklerin; kurulan bereketli sofraların; bozkırlarda Kangal Çoban Köpeği eşliğinde güdülen hayvanların; demir parçasını döve döve bıçağa dönüştürenlerin; eskiyen ve yıpranan bakır kap-kacağın toz nişadır ve kalayla kaplanması işlemini yapan zanaatkârların; bugün değme şeflerin eline su dökemeyeceği Sivas Köftesi pişiren ustaların; kara tahta önünde beyaz yakalık ve siyah önlükle sınıflarında ders işleyen öğrencilerin; 1878 yılında Sivas Valisi Ahmet İzzet Paşa tarafından Hükümet Konağı altına kurulan matbaanın; bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından Sivas Kongresi’nden üç gün önce yayın hayatına başlatılan ve “Millî Mücadele’nin Sivas’tan Yükselen Sesi: İrade-i Millîye Gazetesi” nüshalarının; 1. Ligde top koşturan efsane takım Sivasspor’un 1932’de başlayan serüveninin; güreş deyince ilk akla gelen, Dünya-Olimpiyat-Avrupa Şampiyonluklarıyla destan yazan Ahmet Ayık, Hamza Yerlikaya ve Taha Akgül’ün gurur tablolarının; sokakta ip atlayan, uzun eşek ve saklambaç oynayan çocukların; “Aylarca Süren Telaşlı Heyecan: Sivas Düğün Gelenekleri”nin canlandırıldığı görsellerin; “Gel gardaş kelle kırdırayım, etli ekmek döktüreyim, hamama götüreyim...” sözünü hatırlatan ve Sivas’a has hamam sefası kültürünün vücud bulduğu mekânların; geçmişin yadigârları birbirinden özel ve güzel Sivas Konakları’nın; kâh “Güzelliğin on par'etmez, / Bu bendeki aşk olmasa...”, kâh “Dost dost diye nice nicesine sarıldım, / Benim sâdık yârim kara topraktır...” dizelerini sazıyla söze döküp gönüllere taht kuran Âşık Veysel’in; Sivas Halayı’na(*) duranların huzurunda âdeta zaman tünelinde seyrüsefer etmekle kalmayıp, teknolojinin sunduğu nimetler eşliğinde (hologram tekniğiyle) halaylara eşlik ediliyor.

Tarihte pek çok köklü medeniyete ev sahipliği yapan; Selçuklu’nun kalbi, Osmanlı’nın vicdanı, Cumhuriyet’in aklı Sultan Şehir Sivas’ta, mâzî ile âtî arasında sağlam köprüler kurulmasına vesile olan Sivas Şehir Müzesi’ne girişimizde ne demiştik, “anlatılmaz, yaşanır”. Şuna eminiz ki yolunuzu Sivas’a düşürüp, Sivas Şehir Müzesi’ni gezdiğinizde anlattıklarımızdan daha fazlasını bulacaksınız.

(*)Yöre halk oyunlarında en bilinen ve en sık oynananların başında Sivas Halayı (Ağırlama Halayı) gelmektedir. Osmanlı’nın son döneminden günümüze ulaşan oyunda savaş sahneleri canlandırılmakta ve savaş zamanında çekilen sıkıntılar anlatılmaktadır. Girişte askerlerin dizilmesi, içtiması ve savaşa gitmesi, “bayılma” bölümünde ise savaş şartlarından dolayı oluşan kıtlık nedeniyle en öndeki askerin açlıktan bayılması betimlenmektedir. Bayılan askeri, arkadaki arkadaşlarının tutması, dayanışmanın en güzel anlatımıdır. Gittikçe hızlanan oyunun son bölümünde ise zaferle gelen mutluluk canlandırılmakta ve halay coşkuyla tamamlanmaktadır.

***

SİVAS, ANADOLU’NUN KALBİ, ÖZGÜRLÜĞÜN MEŞALESİDİR

1071’de yılında Sultan Alp Arslan’ın, Bizans İmparatoru Romen Diyojen karşısında elde ettiği Malazgirt Zaferi’yle birlikte Anadolu akın akın Türk yurdu olmaya başlamış. Sivas bölgesi 1071 yılında Dânişmend Gazi, Divriği ise 1080’de Mengücek Gazi tarafından Türk topraklarına katılmış. 1075 yılında Süleyman Şah’ın Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurmasıyla birlikte Sivas’ta güçlü bir hâkimiyete sahip olan Dânişment Beyliği 1175 yılında Selçuklu Devleti’nin yönetimi altına girmiş. Sultan Birinci İzzeddin Keykâvus (1211-1220), Roma Dönemi’ne ait yıkılan şehir surlarını onartarak Sivas’ı Anadolu Selçuklu Devleti’nin merkezi hâline getirterek başkent ilan etmiş. Divriği Mengücek Beyliği ise 1252’de Selçuklu Devleti’nin yönetimi altına girmiş.

Sivas çalkantılı uzun bir dönemin ardından Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu olarak tarihe adını yazdıran Sultan Çelebi Mehmed tarafından 1048’de Osmanlı topraklarına katılmış. 1472’de kısa süreli olarak Akkoyunluların eline geçmesi dışında, hep Osmanlı Devleti egemenliğinde kalmış.

Osmanlı egemenliğinde eyalet merkezi hâline getirilen Sivas, Osmanlı Devleti’nin zor günler geçirdiği dönemde, yeni bir dönemin meşalesinin yakılmasına ev sahipliği yapmış. Mustafa Kemal Paşa’nın 2 Eylül-18 Aralık 1919’da 108 gün Cumhuriyet’in temellerinin atılması için konakladığı, durum ve gidişatı sevk ve idare ettiği Sivas’ta “Mandacılığa Hayır” denilerek Millî Mücadele başlatılmış. Anadolu’nun kalbi Sivas’ta bir kez daha özgürlüğün meşalesi yakılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli atmış...

***

SAYIN CUMHURBAŞKANINA ARZ OLUNUR

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı eser açılış konuşmalarında zaman zaman İstiklâl ve İstikbâl Şairimiz Mehmed Âkif’in Safahat’ında dile getirdiği, “Ölen insan mıdır, ondan kalacak şey: Eseri; / Bir eşek göçtü mü, ondan da nihayet: Semeri” beytine âtıfta bulup, “İnsan ölür kalır eseri, eşek ölür kalır semeri” ifadesini kullanarak “Halka hizmet, Hakka hizmettir” şiarına dikkat çeker.

23 Yıldır iktidarda olan AK Parti Hükümetleri’nin en önemli hizmetlerinden birisi de kaybolmaya yüz tutmuş “Vakıf Medeniyeti” yadigârlarını tekrar ayağa kaldırmasıdır. Bunların en son örneği Gök Medrese Vakıf Müzesi ve Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası olarak bilinen cami, darüşşifâ ve türbeden meydana gelen muhteşem külliyenin restorasyonudur. Gezdik, gördük, bir kez daha mest olduk. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere emeği geçenlere müteşekkiriz.

Sayın Cumhurbaşkanı, bu gelişmelerle birlikte Bolu Kartalkaya Grand Kartal Otel’de 21 Ocak 2025 tarihinde meydana gelen ve 78 canımızın feci şekilde vefat ettiği yangın faciası sonrası 31 Ocak’ta Sivas İl Özel İdaresi ekiplerince iş yeri açma ve çalıştırma ruhsatı bulunmadığı gerekçesiyle mühürlenen Kangal Balıklı Kaplıcası, tarafınızdan imzalanan 13 Temmuz 2025 tarih ve 10074 karar sayılı kararname ile “Kangal Balıklıgöl Tabiat Parkı” ilan edilmişti. (Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne bağlı tabiat parkı sayısı 273’e yükseldi.)

2873 sayılı Millî Parklar Kanunu’nun 3. Maddesi kapsamında ilan edilen bu kararla, bölgenin eşsiz ekosistemi ve doğal dokusunun koruma altına alınması kamuoyu tarafından takdirle karşılanmıştı.

Sadece Sivas'ın Kangal ilçesinde bulunan ve sedef hastalığının dünyadaki tek doğal tedavi merkezi olarak bilinen kaplıcanın, “Kangal Balıklıgöl Tabiat Parkı” statüsü kazanmasıyla birlikte, uluslararası düzeyde yapılacak düzenlemelerle yeniden hizmete açılması istenmektedir.

Bilimsel çalışmaların ışığında betondan arındırılmış, doğallığına kavuşturulmuş, çevreye duyarlı projelerle zenginleştirilmiş; sağlık ve dinlenmenin yanında halkın rahatça, ekonomik olarak istifade edebileceği çok yönlü bir merkeze dönüştürülmesi talep edilmektedir. Eser siyasetinizin bir kez daha, yine, yeniden “Kangal Balıklıgöl Tabiat Parkı”nda da tecelli etmesi dört gözle beklenmektedir.

Kamuoyu adına arz ederiz.

Sivas’ın paha biçilemeyen hazineleri

Sivas’ın paha biçilemeyen hazineleri