BAŞ RAHİBİN SORULARINA HİKMETLİ CEVAPLAR
Bâyezîd-i Bistâmî Rahimehullah
Evliyânın büyüklerinden. İnsanları Hakk'a dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakîkî saâdete kavuşturan ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin beşincisidir. Sultân-ül-Ârifîn lakabıyla meşhûrdur. Künyesi, Ebû Yezîd'dir. İsmi Tayfûr, babasının adı Îsâ'dır. 776 (H.160) veya 803 (H.188)de İran'da Hazar Denizi kenarında Bistâm'da doğdu.
Hac'dan dönerken bir rahip onu evinde misafir etmek istedi bir aya yakın evinde kalan Sultan-ul Arifin gitmeye niyet etmişken rahip on gün sonra bizim bir bayramımız olacak ve en büyük rahibimiz ve diğer arkadaşlarımızda katılacaklar sizinde görmenizi arzu etmekteyim bunun üzerine Bistami bunda'da bir hikmet var diyerek kaldı. O gün geldiğinde rahiple beraber bayram yerine gittiler ve aralarında bir Muhammed'inin (Sallahu Aleyhi Vesellem) olduğunu öğrenen Baş rahipleri ona sualler'inin olduğunu söyledi ve şu şekilde konuşma devam etti.
Baş râhip; "Adın ne? " diye sordu. "Bâyezîd! " cevâbını verdi.
"Tahsil gördün mü? " diye sorunca; "Rabbim öğrettiği kadar bir şeyler biliyorum." dedi. Bunun üzerine râhip; "O hâlde bana şu hususları cevaplandır: İkincisi olmayan biri, üçüncüsü olmayan ikiyi, dördüncüsü olmayan üçü, beşincisi olmayan dördü, altıncısı olmayan beşi, yedincisi olmayan altıyı, sekizincisi olmayan yediyi, dokuzuncusu olmayan sekizi, onuncusu olmayan dokuzu, on birincisi olmayan onu, on ikincisi olmayan on biri, on üçüncüsü olmayan on ikiyi söyle bunlar nelerdir? " "
Bâyezîd-i Bistâmî baş râhibe; "Beni iyi dinle! İkincisi olmayan bir, eşi-ortağı, dengi ve benzeri olmayan Allah'u teâlâdır. Üçüncüsü olmayan iki, gece ve gündüzdür. Dördüncüsü olmayan üç, üç talâktır (boşamadır). Beşincisi olmayan dört; Tevrat, Zebûr, İncîl ve Kur'ân-ı kerîmdir. Altıncısı olmayan beş, beş vakit namazdır. Yedincisi olmayan altı göklerin ve yerin yaratıldığı altı gündür.
Sekizincisi olmayan yedi, yedi kat göktür. Dokuzuncusu olmayan sekiz, kıyâmet günü Arş'ı taşıyacak sekiz melektir.
Onuncusu olmayan dokuz, kadının dokuz ay hâmilelik müddetidir. On birincisi olmayan on, Musâ Aleyhisselâmın Şuâyb peygambere on yıl çobanlık etmesidir. On ikincisi olmayan on bir, Yusuf Peygamberin A.S on bir kardeşidir. On üçüncüsü olmayan on iki, on iki aydır." dedi. Râhip tebessüm ederek; "Doğru söyledin. Şimdi de bana, havadan ne yaratıldı, havada ne muhâfaza olundu ve kim hava ile helâk edildi? Bunlardan haber ver." dedi. Bâyezîd-i Bistâmî;
"İsa Peygamber A.S havadan yaratıldı, havada muhâfaza edildi.
Âd kavmi hava ile helâk edildi." diye cevap verdi. Râhip; "Doğru söyledin. Ağaçtan kim yaratıldı, ağaçta kim korundu ve ağaç ile kim öldürüldü? " diye sorunca; "H.z Musa Aleyhisselâmın asâsı ağaçtan yaratıldı, H.z Nuh Aleyhisselâm ağaç içinde (gemide) korundu, H.z Zekeriyyâ Aleyhisselâm ise ağaç içinde testere ile biçilip Şehid edildi." cevâbını verdi. Râhip tekrar; "Doğru söyledin. Kim ateşten yaratıldı, kim ateşten korundu ve kim ateş ile helâk oldu? " diye sordu. O da;
"İblîs ateşten yaratıldı. H.z İbrâhim Aleyhisselâm ateşten korundu.
Ebû Cehil ateş ile helâk oldu." dedi.
Râhip tekrâr; "Taştan kim yaratıldı, taş içinde kim korundu ve taş ile kim helâk oldu? " dedi. Bâyezîd-i Bistâmî;
"H.z Sâlih Peygamberin A.S devesi taştan yaratıldı. Eshâb-ı Kehf taş içinde korundu ve Ebrehe ve ordusu taş ile helâk edildi." cevâbını verdi. Râhip; "Doğru söyledin. Âlimler, Cennet'te dört nehir vardır, biri baldan, biri sütten, biri sudan, biri de şaraptandır. Ayrı ayrı olan bu dört nehir aynı kaynaktan akıyormuş, diyorlar. Bunun dünyâda bir örneği var mıdır? " diye sordu.
"Evet vardır. İnsanın başından dört nehir akar. Kulak yağı acıdır. Göz yağı tuzludur. Burun suyu ayrı bir tad taşır. Ağızdan gelen su tatlıdır." cevâbını verdi. Râhip yine; "Doğru söyledin. Cennet ehli yer içer fakat abdest bozmaz, su dökmez. Bunun dünyâda bir benzeri var mıdır? " diye sorunca;
"Evet vardır. Ana rahmindeki cenin yer içer fakat dışkısı yoktur." cevâbını verdi. Râhip; "Doğru söyledin. Cennet'te Tûbâ ağacı vardır. Cennet'te hiç bir saray, hiç bir köşk yoktur ki, bu ağacın dalına dokunmasın. Bunun dünyâda bir örneği var mıdır? " diye sordu.
"Evet vardır. Güneş sabahleyin doğunca böyle değil midir? " cevâbını verdi. Râhip; "Doğru söyledin. Şimdi şunları cevaplandır: Bir ağaç vardır, on iki dalı bulunmakta, her dalında otuz yaprak ve her yaprakta beş çiçek yer almakta, bunlardan ikisi güneşe, üçü karanlığa bakmaktadır. Bu ağaç nedir? " deyince:
"Ağaç bir yılı temsil eder. On iki dalı, on iki ay, her daldaki otuz yaprak, günleri, her yapraktaki beş çiçek de, beş vakit namazı temsil eder." cevâbını verdi. Son olarak râhip şöyle sordu: "Bana şu kimseden haber ver. Hacca gitmiş, tavâf yapmış ve o makâmlarda bulunmuştur. Fakat onun ne rûhu vardır ne de hac kendisine vâcibdir? " Bâyezîd-i Bistâmî;
"H.z Nuh Peygamberin A.S gemisidir." dedikten sonra, râhibe; "Ey râhip! Birçok sorular sordun. Biz onları cevaplandırmaya çalıştık. Müsâde ederseniz benim de sorularım var. Fakat ben bir sorudan başka sormayacağım. O da şudur:
Cennet'in anahtarı nerededir? Cennet kapılarının üzerinde ne yazılıdır? " Râhip sustu ve cevap vermekten kaçındı. Diğer râhipler bu duruma bozuldular ve; "Ey büyüğümüz mağlup mu oluyorsun? " dediler. O da; "Hayır mağlûb olmak istemiyorum." deyince; "Peki öyleyse niçin cevap vermiyorsun." dediklerinde; "Şâyet cevap verirsem benim cevabıma katılır mısınız? " dedi. Bunun üzerine hepsi birden söz verdiler. Râhip; "Dinleyin, şimdi cevap veriyorum. Cennet'in anahtarı ve kapılarının üzerinde yazılı olan ibâre; Lâ İlâhe İllallah Muhammed'un Resûlullahdır." deyip müslüman oldu. Diğer râhipler de hep bir ağızdan Kelime-i şehâdeti getirip müslüman oldular. Bâyezîd-i Bistâmî de onların yanında bir süre kalıp İslâmiyeti öğretti. Böylece onun buraya gitmesinin hikmeti anlaşıldı.
"Allah’ım! Bizi söz ve fiil olarak, halvet veya celvet halinde, şeklen ve mana olarak, bütün ahvalimizde sabredenlerden ve sabredenlere uyanlardan eyle. Âmin.”
Kaynak
1) Tabakât-us-Sûfiyye; s.67
2) Hilyet-ul-Evliyâ; c.10, s.33
3) Tabakât-ul-Kübrâ; c.1, s.89
4) Risâle-i Kuşeyrî; s.17
Yusuf Çebi 4 Yıl Önce
Alimler peygamberlerin varisleridir sözü nekadarda ap açık anlaşıyor bu hadiseden