“Onlar (Sırplar/Batı) bizim Öğretmenimiz değil”
Aliya İzzet Begoviç
Bundan seneler önce yazarlığa ilk başladığımda ilkyazımın başlığı “Müslümanın Sistemle İmtihanı” idi. Bu yazı o dönemde köşe yazarı olduğum MARMARA HABER ve MİLLİ GÖRÜŞ PORTAL sitelerinde yayınlanmıştı.
Müslümanın yaratılış gayesinin ne olduğu ve nasıl bir hayat yaşadığının sorgulandığı ve günümüz İslam anlayışı ile Adem (A.S.) den beri insanları tevhide çağıran Peygamberlerin getirdikleri din anlayışının arasındaki farkı sorgulayan bir yazıydı.
Seneler sonra bu yazıyı hatırlamamın ve buna benzer bir başka yazı kaleme almamın sebebi bugün Müslümanların Siyaseti ne için yaptıklarını bilmemesi, bilenlerin birçoğunun ise nefsi hareketler ile içinde bulundukları camiaları açmazlarla karşı karşıya bırakmasıdır.
Bizler Siyaseti ibadet (chad) aşkı ve gayesi ile yaparız. Ve bunu icra ederken de doğal olarak Kur’an ve Sünnetten/hadisten besleniriz. Bu konuda referanslarımızdan biri Ali İmran 110. Ayettir; “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır”
Ayette de görüldüğü gibi biz iyiliğin yeryüzüne hakim olması kötülüğün ise ortadan kaldırılması için mücadele ederiz. Bizi diğerlerinden farklı kılan siyaseti kendine ikbal ve maddiyat gözeterek çıkar sağlamak için değil ukbayı düşünerek hareket etmemizdir. Bizler diğerleri gibi değiliz,
Onların dilini kullanmayız.
Onlar gibi yazmaz ve onlar gibi düşünmeyiz.
Onların yaptıklarını yapmaz onlardan bir farkımız olduğunu ortaya koyarız.
Çünkü bizler tebliğcileriz, Kur’an’ın ifadesi ile en güzel tarzda bir mücadele ortaya koyarız.
Nebilerin yolunu takip ederiz. “Ya Rabbi onlar bilmiyorlar bilselerdi yapmazdılar.” Diyen Resülullah’ın ümmetiyiz.
Kardeşlerimiz yanlış yaptıklarında “ehli kıble tekfir edilemez” düsturu gereği onları dışlamaz, onların yaptığını yapmaz Malcom X’ dediği gibi “En güzel nasihat güzel örnek olmaktır.” Der onlara yakıştığı gibi değil kendimize nasıl yakışıyorsa o şekilde hareket ederiz. Kardeşlerimize nasihat ederken de yine Ali İmran 159 da anlatıldığı gibi; “Sen onlara sırf Allah’ın lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.” Yani yumuşak bir dil doğru bir üslup ve kucaklayıcı bir şekilde yaklaşmalıyız.
Tüm bunları yaparken iyi bir Müslüman/Mümin olmamız yeterli olmaz. Yani; ibadetlerini yapan, harama-helale dikkat eden, sünnet üzere yaşayan biri olmamız yeterli olmaz. Çünkü Siyaset yapan bir Müslüman siyaseti iyi bilmezse, yaşadığı çevreyi tanımaz ve toplumuna yabancı olursa, Siyasi müktesebatı yetersiz/zayıf olursa onun iyi bir Müslüman olması kötülükleri ortadan kaldırmaya yeterli olmayacaktır. Okuma yazma bilmeyen yani ümmi olan bir Peygambere ilk inen ayetlerin “Oku” olması manidardır. Bu ayetlerde okumak emrinden maksat “yaşadığın toplumu tanı, çevreyi bil ve stratejini ona göre belirle” dir. Çünkü belli bir süre sonra inen diğer ayetler ise bundan sonraki aşamayı anlatır ve nasıl hareket edilmesi gerektiğini söyler:
“Ey örtüsüne bürünen!
﴾2﴿ Kalk ve uyar!
﴾3﴿ Sadece rabbinin büyüklüğünü dile getir.
﴾4﴿ Elbiseni tertemiz tut.
﴾5﴿ Her türlü pislikten uzak dur.”
İslami Mücadelenin/Tebliğin nasıl yapılması gerektiğini çok güzel anlatan ayetlerdir. “Elbiseni temiz tut” dedikten sonra “Pislikten uzak dur” demiyor “HER TÜRLÜ PİSLİKTEN UZAK DUR” diyor. Yani dilini koru kem söz söyleme itici olma ve nefret dili kullanma diyor. Bu ayetleri okuyabilmek yeterli değildir hayata tatbik edebilmektir asıl olan, marifet budur! Bu şekilde hareket etmeyip hamaset pompalayan “aşere-i mübeşşeredenmiş” gibi hareket eden kişilere de paye verilmemesi, makam ve mevki tahsis edilmemesi nebevi yolun esaslarındandır.
Ayrıca bizler insanlarız zaman zaman hatalar, yanlışlar, günahlar işleyebiliriz. Önemli olan bunları tekrar etmeyip tevbe kapısının her daim açık olduğunun farkında olmaktır. Bunun farkında olmak ise dışa dönük yapılan tebliğin içe dönük olarak da yapılması gerektiğidir. Bakara Süresi 44 de şöyle der “Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?” Bir diğer ayet ise Ali İmran 104 de derki: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” Bu ayetlerde ise bize iç denetim mekanizmasını emreden, yanlışa sapıldığında dur diyebilen, yanlışlarımızı/hatalarımızı bize anlatacak/uyaracak bir yapının olması gerektiğinden bahseder.
Hülasa toparlayacak olursak bir tebliğci/Müslüman bir siyasetçi olarak yapacaklarımızı birkaç başlık altında toparlayabiliriz.
- Siyaseti ne için yaptığımızı bilmeliyiz.
- Siyaseti nasıl yapmamız gerektiğini bilmeliyiz.
- Siyaset yaparken nasıl bir dil kullanmamız gerektiğini bilmeliyiz.
- Siyaset yaptığımız toplumu ve şartları çok iyi bilmeli ve ona göre hareket etmeliyiz.
- Siyaset yaparken kılık kıyafet başta olmak üzere her türlü öz bakımımızı yapmalı muhataplarımızın göz zevkini bozacak hal ve durumdan uzak durmalıyız.
- Yeterli düzeyde siyasi bilgi, birikim ve tecrübeye sahip olmalıyız. Mektepli olmak yetmez aynı zamanda alaylıda olmalıyız. Yani toplumun içinde kalmalı onların dilini anlayabilecek durumda olmalıyız.
- Bizlerin birer insan olduğunu unutmamalı her an için uyarı/ikaz ve nasihatlere açık olmalı ve içimizde bir iç denetim mekanizması oluşturmalıyız.
- Toplumu ifsat edicileri takip etmemeli/intikam gütmemeli ve her doğan yeni günün yeni bir başlangıç olacağını bilmeliyiz. Peygamberi öldürmeye giden Ömer’in birkaç saat sonra Hz. Ömer olabileceğini, Peygamberin amcasının kalbini söken Vahşinin belli bir süre sonra Sahabe olabildiğini akıllarımızdan çıkarmamalıyız.
- Bunların çoğundan yada tamamından nasipsiz olanlara sırf maddi imkanları var diye yada nüfuz alanları geniş (aşiret) diye paye verilmemeli, itibar gösterilmemelidir.
- Başarının, bereketin, rahmetin ve zaferin Allah ve Resulünün yolundan gitmekte olduğunu bir lahza olsun akıllarımızdan çıkarmamalıyız.
Selam Hidayete tabi olanların ve nefsi davranmayıp Allah yolunda malı ile, canı ile ve ilmi ile mücadele edenlerin üzerine olsun.