“Savaş ölünce değil Düşmana benzeyince kaybedilir.”
Aliya İzzet Begoviç
Hiç unutmam çocukluk yıllarımızda yılbaşı gecesi evimizde TV olmadığı için çok erken yatar TV olduğu dönemlerde babam ve evimizin büyükleri Kuran okur namaz kılar ve normal günlerden daha fazla ibadet eder geceyi o şekilde geçirir Saat 00.00 olmadan da kafayı vurur yatardık. 1994 den sonra Belediyeleri kazandığımız dönemde ise Gülhane Parkında ve toplu organizasyonların yapıldığı mekânlarda Mekke’nin Fethi kutlamaları yapılır o gece Müslümanların kazara dahi olsa türlü türlü ahlaksızlıklara bulaşmasına engel olmak için çalışmalar yapılırdı.
Bu organizasyonların yapılma sebebi herhangi bir günde yapılmayan gayri ahlaki yayınlar maalesef o gece yapılır ve ipin ucu o gece kaçırılırdı ve Müslümanlar bu Ahlaksızlıklara maruz kalmaması içindi. Ekrana dansözler çıkarılır İçki su gibi akar ekranlarda tombala oynanır kısaca her türlü melanet yaşanırdı. Milli Görüş hareketi ve diğer guruplar da toplumu bu türden bir ahlaksızlığa bulaşmaması için elinden ne geliyorsa yapardı.
Bugün itibariyle geldiğimiz nokta maalesef içler acısı bir hal almış durumda. O dönemlerde sadece Yılbaşı gecelerinde yapılan yayınlar hatta daha da beşli beteri bugün Özel TV’lerde Gece gündüz fark etmeksizin 7/24 365 gün aralıksız evlerimizin içine girmekte… Aile içi (ensest) ilişkiler özendirilmekte nerde bir eşcinsel varsa Topluma, yeni yetişen nesillere rol model olarak gösterilmekte…
Tabi bu yapılanlar Hükümet eli ile de desteklenince toplum büyük bir çözülme ve çöküş süreci yaşadı ve yaşamaktadır.
2004 Yılında Anayasa Mahkemesinin “Zinanın Suç Sayılması” ile ilgili iptal kararı ardından Ak Parti hükümetinin tekrar bu kanunu “Erkekleri de kapsayıcı” şekilde meclis gündemine getirmemesi sonucunda Zina suç olmaktan çıkması ile süreç başlatıldı. Ardından Gay ve Lezbiyenlere dernek kurma izni verilmesi…
2011 Yılında İstanbul’da imzalanan İstanbul Sözleşmesi ve çıkarılan 6284 Saylı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine dair kanun…
Ve bunların haricinde Avrupa Birliği sevdası yüzünden Müslüman Toplumu kimliğinden ve kişiliğinden soyutlayan kanunların çıkarılması, uygulamaya koyulması ve TV’lerden oluk oluk akan Ahlaksız yayınlara, dizilere, filmlere ve programlara sessiz kalınması neticesinde bugün Toplumsal bir Ahlaki çöküntünün yaşanmasına sebep olmuştur.
Yani bundan 20 Yıl önce Ailelerin ve Toplumun korunması için yapılan “Mekke’nin Fethi” isimli programların yılın 365 günü yapılması gerekiyor desem herhalde çok abartılı bir şey olmaz ama çok saçma olur değil mi?
Evet, bu programlar artık maalesef bizim için sembolik bir anlam ifade etmekten öteye geçmiyor. Ancak Bakara Suresi 44 de geçen ifade ile “Siz, insanlara iyiliği emrediyorken, kendinizi mi unutuyorsunuz? Oysa siz kitabı okumaktasınız. Yine de akıllanmayacak mısınız?” ayetinde belirtildiği gibi başkalarına Emri Bil Maruf yaparken kendimizi unutmamak ve ne olduğumuzu her
daim zihinlerde diri tutmak için bu Programların her sene düzenli bir şekilde yapılması gerektiği kanaatini taşıyorum.
Lakin bu programların yapılmasından çok daha fazlasının yapılması gerektiğini, günü birlik siyasi kaygıların bir kenara bırakılması gerektiğini ve toplumun yaşamış olduğu “Ahlaki Çöküntüye” biran evvel bir çare bulunması gerektiğini düşünüyorum.
Biz Müslümanların artık yeniden Akif’in ifadesi ile “Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın” dediği gibi Hayâsız Akınlara karşı daha reel, daha somut ve daha kapsayıcı önlemler almamız gerekiyor. Burada İslami Hareketin Mili Görüşün Amiral Gemisi olan Saadet Partisine ve onun Gençlik Yapılanması olan Anadolu Gençlik Derneğine büyük görevler düşmektedir.
Tüm bunları yapmazdan evvel ise AKP ile birlikte toplumun geneline hâkim olan “Namaz kılan hırsız, Sübyancı hoca, Zina yapan Dindar, Devlet düşmanı tarikatçı, ihale kovalayan vs.” bu olumsuz, yıpratıcı ve yıkıcı ön yargıların biran evvel bertaraf edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Müslümanlar ve yılbaşı
Paylaş