Sekiz sene önce, 2015 yılında yaşamış olduğum bir hadiseyi, bir kenara not etmişim; nefis aynı nefis olduğu için yayınlama ihtiyacı hissettim. Rabbim bizi bir an dahi nefsimize bırakmasın.
Yatsı namazını kılmak için camiye girdim. Ezan yeni bittiğinden, müezzin ezan duasını okuyordu. Dolayısıyla, cemaat dağınık oturmuş; henüz namaz için saf alınmamıştı.
Öne doğru yürüdüm, ön safta bir kişilik boş yer vardı. Doğrudan bu boş yeri doldurmayıp, farza dururken geçerim düşüncesiyle, boşluğun tam arkasına gelecek şekilde, ikinci sırada sünnete durdum. Bir müddet sonra, ben namazdayken, yanı başıma bir kişi gelip namaza durdu. Yan taraflar boş olduğu halde, bana iyice bitişik durması ister istemez dikkatimi çekti.
Sünneti bitirdik, müezzin ihlasları okurken, yanımdaki şahsı biraz daha detaylı gördüm. 55-60 yaş aralığında olduğunu tahmin ettim. Yüzü bir hayli yıpranmıştı. Altında eskimiş bir kot pantolon, üstünde kumaş palto, benimkinden biraz daha uzun sakalı vardı. Dışarıdan bakılınca, çok bakımlı olmayan, biraz da pejmürde bir yapıya sahipti.
Oturduğum yerden hafif kenara çekildim, hemen bitişiğimde, bana çok yakın durduğu için, az arayı açtım. Sağ tarafımda bulunduğundan gayri ihtiyari sola doğru kafamı çevirmiş, düşüncelere dalmıştım: "Ön saftaki yere mi geçmek istiyor" falan, diye aklımdan geçirirken, sağ dizime hafifçe, kibar bir şekilde dokunuldu. Kafamı çevirince, bu hırpani kılıklı şahıs eliyle öndeki boşluğu işaret ederek: "Faddal" dedi. Yüzünde tebessüm vardı. Arap olduğunu anladım.
Ben de mahcup bir tavırla: "Siz buyurun" deyip, elimle işaretine karşılık verdim.
İkimizde oturduğumuz yerden kıpırdamadık. Müezzin kamete başlayınca, kalkmayı özellikle ağırdan aldım.
Kendi kendime: "Ya Rabbi, bu kalp temizliği ne kadar zor bir şeymiş", dedim.
Utanmıştım: "Camiye kalıbı getirmek önemli değil, kalbi zanlardan, menfi yorumlamalardan kurtaramadıktan sonra, huzura durmak, hangi yüzle?", diye zihnim dalgalanmaya başlamıştı.
Ben kalkmayınca, yanımdaki şahıs biraz da mecburen ön safa geçti. Sonra, saflar sıkışınca, benim önüm de boşalıp, bana da yer açıldı ve ben de onun yanında yerimi aldım. İkimizde ön safta namazımızı kıldık. Farz namaz bitince hemen camiden çıktım, adeta kaçmak istiyordum. Yanımdaki şahıs da çıktı, son cemaat yerinde sünnete durdu. Giderken iyice inceledim, bu hırpani kişiyi.
Doğrusu, bana iyi ders vermişti.
Oysa, Allah Teala: " Zannın çoğundan sakının" demiyor muydu?
Resulullah efendimiz de: "Kötü zandan sakının!" diye, uyarmamış mıydı?
Hem yüzümü çevirmiş, hem de zanda bulunmuştum.
Güya sevap kazanmak için camiye gittiğim halde, günahları donanıp mı gelmiştim?
Aman, Ya Rabbi; ancak sana sığınıyor ve ancak senden yardım diliyorum. Beni bir an dahi nefsime bırakma. (Amin)
Pişman oldum. Adam olabilmek için, demek daha çok fırın ekmek yiyerek, çok yürümem gereken yollarım varmış... (Gürcan Onat, 2015, Fatih)
Bu hadisede kötü zannımı yanımdaki kişinin sayesinde, hemen fark edebilmiştim. Şimdi düşünüyorum da acaba fark edemediğim kaç zannım vardır. Beyin sürekli zan fırtınaları ile meşgul olmaya devam ediyor; kalp de bundan etkileniyor. İyi olanlar neyse de kötü olan zanların hesabını ahirette nasıl vereceğiz acaba?
Hucurat Suresi 12: "Ey iman edenler! Zandan çok kaçının! Şüphesiz ki zannın bir kısmı günahtır..."
Buhari, Vesaya, 8, Müslim Birr, 28: "Kötü zandan sakının! Çünkü zan, yalanın ta kendisidir. ..."
Ya bir de, kötü zanlar neticesinde, sebebiyet verdiğimiz büyük günahlar ve olumsuz olaylar meydana gelmişse; işte, o zaman halimiz harap.
Allah'a sığınıp, zandan bütün gücümüzle sakınmaktan başka çıkar yol görünmüyor, vesselam.