Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. İnsanların zorluklar ile imtihanı neticesinde ortaya koymuş olduğu pozitif reflekse sabır denir. Şöyle ki İnsan bu dünyada sınırsız bir mutlulukla yaşamaz. Hatta sabrı gerektirecek zorlukların belki de daha fazla olduğu söylenebilir. İnsanlar, ene’sinin ağır bastığı ve hükümran oldukları dönemlerde, binbir zulmü kendilerinden olmayanlara reva görebilmişlerdir.
Allah’u azimuşan, kulunu bazı dönemlerde zorluklarla bazı dönemlerde de rahatlık ve kolaylıklar ile imtihan eder. Her dönem için de tahammül ve sabır gerektirecek durumlar olacaktır. Bu durumun bilincinde olmak veya olmamak ebedi saadete kavuşmanın ve ya kavuşamamanın anahtarıdır.
İnsan; kavrayış, tekamül, denge v.b. gerektirecek durumlardan eksik olarak dünyaya gelir. Zamanla bu hususiyetlerde olgunlaşmaya başlar. Eğer doğru eğitilebilirlerse insanlık bunlardan fayda sağlar. Lakin doğrularını dahi hastalıklı bir fikri temel üzerine bina ederlerse, insanlık bu tür kişilerden de zarar görür. İşte İnsan bu sürece tahammül ederek Allah’a (azze ve celle) sığınır, gizli ve açık olan her şeyin bilgisinin Allah’u azimuşşan da olduğuna iman ederek tam bir teslimiyet içerisinde bulunursa, yaratıcının rızasına kavuşur.
İlahi dinlerin mensupları tüm işlerinde Allah’u tealanın rızasını öncelerler ve öncelemelidirler de. Şu dönemde bilgi kirliliği öyle had safhaya gelmiştir ki İlahi dinlerin Allah rızası anlayışı da problemli bir konuma gelmiştir. Biz Müslümanlar Müslüman olmayanların (Yahudiler ve Hıristiyanlar) pratik ve teoride Allah rızasını kul rızasıyla karıştırdıklarına tarih boyunca tanıklık ettik ve halen de etmekteyiz. Bu ayırımı yapmak azbuçuk mürekkep yalamış bir Müslüman için, zor olmasa gerek.
Bu durumu tersten okursak, aşağıdaki sorulara Müslümanların ne cevabı olur.
Müslümanlar arasında, Allah rızası anlayışı ne durumda?
Eğer Allah azze ve cellenin bildirdiği ve istediği durum da ise, bu
Müslümanlar neden “Allah rızası” nı kullanarak ve umarak başka Müslümanları tekfir edip kanlarını, canlarını, mallarını ve namuslarını birbirlerine helal sayıyorlar?
Neden “Küfür tek millettir” kaidesi varken, Müslümanlar çok millet oldular?
“Müminin ferasetinden sakının! Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16, Suyûtî, Câmiu’sSağir, 1, 24)
Yukarıdaki hadisi şerife rağmen Allah’ın nuruyla bakması gereken mü’minler neden tüm basiretsizlik sınırlarında dolaşıyorlar?
Dünyada müstekbir güçler her türlü zulmü mazlumlara ve Müslümanlara reva görürken Dünya Müslümanları (Sünniler, Aleviler, Selefiler, Radikaller,ılımlılar v.s.)” neden saflarını hakkın yanında tutmazlar?
İttihadı İslam’ın şiddetle gerekli olduğu bu dönemde, Müslümanlar ve Müslüman devletler neden İslam birliğini kurarak küfre, Nifaka, haçlılara,Siyonistlere, kısaca tüm zulum ve zalimlere karşı birleşmezler?
Neden? Neden? Neden?
Tüm bu sorular ve daha fazlası bizim kişiliğimiz, mücadelemiz, istikametimiz ve rıza i Bari için ne yapıp yapmadığımıza dair birer imtihandır.
Müslümanların ortaya koydukları bu refleks ciddi anlamda sorgulanacak bir reflekstir. Şöyle ki; Müslümanların sabır anlayışı, zulüm ve küfür karşısında yapılanları sineye çekerek acizlik tarafına evirilmiştir. Oysa Mekke döneminde Mekkeli müşriklerin zulümlerine daha fazla tahammül gösteremeyen ashab ı kiram peygambere; “Allah’ın yardımı ne zaman” demiş ve Allah resulü (S.A.V.) Ashabına Sabren sabren diyerek teselli vermiş ve Müslümanların bu durum karşısında üzerlerine düşeni yaparak zafer gelinceye kadar sebeplere sarılmayı ve mücadelenin gereklerine göre hazırlıklı olunmasını da tavsiye etmiştir.
Hayat küfür ve imanın mücadelesidir. Kim ki bu mücadelelerden birini seçti, gereklerini yapmayı ve bedelini ödemeyi göze almalıdır. Allah rızası ve Cennetin bedelsiz olduğunu zannetmek, her halde saflığın en son halidir. Allah kerem sahibidir. Neticede isterse kereminden kuluna rızasını verir. Lakin Sünnetullah gereği eşyayı sebepler kanununa bağlayarak sebeplerin aranması ve sebeplere sarılınması gibi bir hakikat ile kullarının işlerini halk eder.
Sabır sınavı, hepimizin bilincinde olmamızı gerektiren bir nimettir. Bu nimetin kıymetini bilenler, kazananlardan olacaklardır inşaAllah.
Sabırlı olmak için,
وَلَمَّا بَرَزُواْ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُواْ رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا
صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِين
(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.” (Bakara 250)
Not: Kişi yukarıdaki ayetleri dua kabilinden okursa , Allah azze ve celle kişinin sabırlı olmasına bu ayetleri vesile kılacaktır der kaynaklar
Selam ve dua ile