Osmanlı çıkacak büyük savaşın hedefi olduğunu biliyordu. Abdulhamid Han yeni torpil icad ettirmiş, muazzam tabya ve mevziler yaptırmıştı. Çanakkale Savunması’na 35 yıl önceden başlamıştı.

Osmanlı farklı ülkelerle ittifak arayışlarına girdi. İngiltere, Rusya ve Fransa burunlarından soluyan vahşi hayvanlar gibi Osmanlı’nın düşmesini bekliyorlardı.

Büyük Devletimiz üç kıtayı, eski dünyayı vatan yapmış Osmanlı’ya HASTA ADAM dediler ve öldürmek istiyorlardı artık.

1000 yıldır Haçlı’nın karşısında tüm Asya’yı tutan, koruyan bizdik çünkü.

 Dolayısı ile ittifaka yanaşmadılar ve birbiri ile ittifak yaptılar. Bize de Almanya, Avusturya kaldı. 

Birinci Dünya Savaşı başlayınca Osmanlı Devleti bu ittifaka rağmen hemen savaşa girmeye taraftar olmadı ve tarafsızlığını ilan etti. Ancak her ihtimale karşı da seferberlik hazırlıklarına girişti. Fakat Almanya’nın baskılarına dayanamayan Osmanlı Devleti, 12 Kasım 1914’de İngiltere, Fransa ve Rusya’ ya savaş açtı.

Yedi düvelle binbir cephede Muharebeler yaptık.

Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girmesi, Avrupa’da başlamış olan savaşın Asya’da yayılmasına sebep oldu. Osmanlı İmparatorluğu bu savaş içerisinde birçok cephelerde çarpıştı.

  1. Kafkasya Cephesi 

  2. Kanal (Mısır) Cephesi

  3. Galiçya ve Avrupa Cephesi 

  4. Filistin Cephesi  

  5. Irak Cephesi

  6. Çanakkale Cephesi.

  7. Yemen Cephesi

  8. Trablus (Libya) Cephesi

  9. Suriye Cephesi

Yumun gözünüzü de bu cepheleri lütfen bir düşünün.

Ordumuzda ve subaylarımızda Balkan harplerinin yenilgisinin hıncı vardı. Buradaki subaylar aslında istiklâl harbinin de kahraman subay ve komutan kadrolarıydı.

Karşımıza getirilen askerler İngiliz, Fransız ordusuydu ama “Çanakkale’ye halifeyi kurtarmaya gidiyoruz.” yalanı ile getirilen İngiliz ve Fransız sömürgesi Müslüman askerlerinin bir kısmı bize karşı savaşı reddetmiş, bir kısmı da bu muharebelerde vurulmuştur. Hatıralarda vurulan Müslümanlarda mevcut. Alacağımız ders ise emperyalizmin oyununa hem kişisel, hem de toplumsal bazda alet olmayıp mücadele etmeli. Daha da önemlisi bu toplulukların tamamı muharebe meydanında Mehmetçiği tanımış, tanıdıkça da sevmiştir. Çünkü Mehmetçik düşmanına karşı bile alçakgönüllü ve “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” düsturunca hareket etmiştir.

Bu arada, Hindistan Müslümanlarından meseleye vakıf olup, İngiliz Ordusuna katılmayanlar da toplu olarak kurşuna dizilmişlerdir.

Son zamanlarda yazılanlar, muharebe sahasını gezdiren sözüm ona Türk rehberler diyorlar ki, “Çanakkale centilmenlik savaşıydı.” İyi de kimin centilmenliği? 

Taaa dünyanın öbür yanından gönüllü bizimle haçlı savaşı yapmaya gelmiş Anzak’ın mı? Askerlerine moral olsun diye Sargı yerimizi (şehid ve yaralı toplanan ilk yardım yeri) bombalatıp 15 dakikada 5000 yaralı Mehmet ve doktorumuzu şehid eden İngiliz Generalinin mi? Ya da Kimyasal top mermisi atan vahşi Batılının mı? Ordularımıza maalesef komuta ettirdiğimiz, acımasız Alman Subaylarının centilmenliği mi? 

Konu dışı ama Kudüs düşünce müttefik Alman ve Avusturya halkı bayram yapmıştı.

Çanakkale’de centilmenlik te neymiş, önce bu kelime Türkçe değil, sonra ve daha da önemlisi, sadece Müslüman Türk Askerinin, cesaret, sabır, dayanıklılık, itaat ve düşmana gösterdiği merhamet hissinden söz edilebilir. Çünkü O imanı neyi emrediyorsa burada da öyle hareket etmiştir. 

Ayrıca, Gazi Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki şu ifadesini de yazmak gereklidir. “Karşılıklı düşmanla siperler arasındaki mesafemiz 8 metre. Yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına düşüyor. İkincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şâyân-ı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz, öleni görüyor, üç dakikaya kendi öleceğini biliyor, hiç ama hiç, ufak bir tereddüt göstermiyor, sarsılmak yok! Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, kelime-i şahadet çekerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren şayân-ı hayret ve tebrik-i misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur.’’ 

Şair de diyor ki; 

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. 

Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

Annesinin kınalayıp asker ettiği Kınalı Hasan’ı biliyor musunuz? 

Şehit Yarbay hasan Bey’in köpeği Canberk’in nasıl öldüğünü bilen var mı?

“Ben size taarruz etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum.” diyen Tümen Komutanı Mustafa kemal Paşa’yı...

Komutan ve erlerinin tamamının şehit olduğu 57.nci Alayı ve Alay Sancağını biliyor musunuz?

Ya 276 kilo mermiyi tek başına sırtlayıp Ocean Zırhlısı'nı batıran Koca Seyit’i duydunuz mu?

Gevurun mayınlarını toplayıp yeniden döşeyip, gevuru durduran Nusret Mayın Gemimizi duydunuz mu?

Peki, neden Çanakkale Türküsü’nde “Ölmeden mezara koydular beni!” der? Merak ettiniz mi Sargı Yeri’nde, hastanelerde ilaçsızlıktan ya da doktor yetersizliğinden ölüme terk edilenlerin konduğu bir yer olduğunu biliyor muydunuz?  

Tarih, bir toplumu millet haline getirir, millet olduğunun bilincine vardırır. Bir millet; topluluk haline, güruh haline getirilmek istenirse, onun tarihi ile ilişkisini kesmek yeterlidir. Bir güruhu, bir topluluğu millet haline getirmek için de ona tarih vermek gerekir. Bu nedenle, “Tarih toplumun hafızasıdır” denir. Hafızasını kaybeden kişi nasıl kimliğini unutursa, durum milletler için de aynıdır. 

       Günümüzde zengin ülkeler, özellikle de ABD gibi tarihi olmayanlar, tarih bilinci oluşturabilmek için çok para harcamaktadırlar. TV’de, sık sık ilgisi olmadığı halde bizim de seyrettiğimiz, bize de öğretilen film ve diziler, bu düşüncenin ürünüdür. 

Tarihleri Türk Milleti gibi köklü ve eski olan milletler ise, milli kültürlerini sürdürebilmek için tarihlerini çok iyi değerlendirmelidirler. Unutmayalım, “Kendi tarihlerine direnenler, başkalarının tarihlerini dilenirler.” 

Askeri açıdan tarihle ilgili önemli bir ifade de şöyledir: “Tarihi bilmeyen coğrafyayı değerlendiremez. Coğrafyayı bilmeyen tarihi anlayamaz; her ikisini bilmeyen ise asla strateji belirleyemez.”

“Tarih milli kahramanlığın geliştirilmesi için en büyük kaynaktır, hayat pınarıdır. Eğitimin başında bulunanlar, toplumu Milli Şuur ile yetiştirebilirlerse milletin her ferdi birer kahraman olur ve o milletin sırtı asla yere gelmez.”

Çanakkale Ruhu ne peki?

Çanakkale Ruhu!....

Bunu bir çarpan olarak dikkate alınız.

Ortak irade/Milli Kararlılık Katsayısı (Çanakkale Ruhu) var artık Millî Güç hesaplanırken…

Milli Güç= Maddi güç X Milli Kararlılık Katsayısı (Çanakkale Ruhu) 

Aziz Milletim; 

Geçilemeyen Çanakkale’den gemilerimiz her defasında gururla, albayrağımızı dalgalandırarak geçerken, bizler ebedi Türk yurdu olarak kalacak Çanakkale’deki şehitlikleri gezerken; Harbin mücahitleri olan dedelerimizi, personelinin tamamının istisnasız şehit olduğu kahraman ve şehit 57’nci Alayı, bir düşman zırhlı gemisini tek başına attığı top mermisi ile batıran Koca Seyit’i Nusret Mayın Gemisinin fedakâr personelini, hâsılı tüm şehitlerimizi, gazilerimizi şükran ve minnet hisleriyle anıyoruz. 

Onlar İstanbul’lu şehirli, Kosova’lı Arnavut, Balıkesir’li Tahtacı Yörük, Bitlis’li Kürt, Tunceli’li Zaza, Mardin’li Arap Artvinli Laz’dılar. Ama dedelerini tanıyorlardı, aynı ninnilerle büyüdüklerini biliyorlardı, düşmanlarının kim olduğunun daima bilincindeydiler. Bunları okullarda da öğrenmediler. Onlar iman sahibi ve ferasetliydiler.

Çanakkale Kürşad Ata’nın kırk çerisi ile Çin sarayını basmasını, Bedr'i, Uhud'u, Malazgirt'i, İstanbul Surlarında Fethi yaşamaktır... 

O GÜN HEPİMİZ KÜRŞAT’TIK, HAMZA'YDIK, SELAHADDİN, ALPARSLAN'DIK.. 

O GÜN ULUBATLI HASAN'DIK, KOCA SEYİT, KINALI HASAN’DIK…

Bu gün yine analar Mehmetçik doğuruyor. Başçavuş Halisler, Polis Fethiler, Aybüke öğretmenler, Binbaşı Bülentler…

Bu yüce ruhu korumaya, aynı şuurla yaşamaya, ömrümüzü kınalı geçirmeye tüm şehit ve gazilerimize ve Büyük Türk Milleti’ne söz veriyoruz.

............................................

1- Yılmaz, Veli, Yakın Dünya Harp Tarihi Özetleri,S. 1 7.
2- Hadis-i Şerif.
3- Kuntay, Mithat Cemal. 
4- Harp Akademileri Komutanlığı, Harp Tarihi Kavramları ve İnceleme Esasları, 2004