Endulüs düşmek üzereyken Osmanlı Devleti'nden yardım almak için İstanbul'a gelmişlerdi. Şimdi coğrafyamızın kalbinde ikinci bir Endülüs yaşanmakta ve yine aynı korku liderlerimizi sarmaktadır.

Endulüs düşmek üzereyken oradan şair Ebul Beka el-Runi'nin de içinde olduğu bir heyet Osmanlı Devleti'nden yardım almak için İstanbul'a geldiler. Sultan ll. Bayazıd'ın huzurunda şair Ebul Beka, Endülüs Mersiyesini okuyup yardım istedi...

Ama maalesef o zamanki Osmanlı yönetimi de günümüz İslam Devletleri gibi korku içerisindeydiler. Bugün İtrail'den korkarken o günkü yöneticiler de Papalık korkusundan parmaklarını kımıldatamadılar. Endülüs'e yardım edersek tüm Avrupa'yı karşımızda buluruz ve haçlı seferi oluşur korkusu vardı.

Güya Osmanlı'nın en güçlü dönemiydi ama güç korkakta olursa sadece komedi olurdu. Gücümüze uygun kükremedik ve Endülüs'ün yani İber Yarımadasının elimizden düşmesine ve Hristiyanlaşmasına göz yumduk...

Şimdi coğrafyamızın kalbinde ikinci bir Endülüs yaşanmakta ve yine aynı korku liderlerimizi sarmaktadır.

İsterseniz ben susayım şair konuşsun...

(Türkçesi aşağıda)

رِثاءُ الأندَلُسِ

رِثاءُ الأندَلُسِ

...

یَا رَاكِبِینَ عِتَاقَ الْخَیْلِ ضَامِرَةً

كَأَنَّھَا فِي مَجَالِ السَّبْقِ عِقْبَانُ

وَحَامِلِينَ سُيُوفَ الْهِنْدِ مُرْهَفَةً

كَأَنَّهَا فِي ظَلاَمِ النَّقْعِ نِيرَانُ

وَرَاتِعِينَ وَرَاءَ الْبَحْرِ فِي دَعَةٍ

لَهُمْ بِأَوْطَانِهِمْ عِزٌّ وَسُلْطَانُ

أَعِنْدَكُمْ نَبَأٌ مِنْ أَهْلِ أَنْدَلُسٍ

فَقَدْ سَرَى بِحَدِيثِ الْقَوْمِ رُكْبَانُ

كَمْ يَسْتَغِيثُ بِنَا الْمُسْتَضْعَفُونَ وَهُمْ

قَتْلَى وَأَسْرَى فَمَا يَهْتَزُّ إِنْسَانُ

مَاذَا التَّقَاطُعُ فِي الْإِسْلاَمِ بَيْنَكُمْ

وَأَنْتُمْ يَا عِبَادَ الله إِخْوَانُ

أَلاَ نُفُوسٌ أَبِيَّاتٌ لَهَا هِمَمٌ

أَمَا عَلَى الْخَيْرِ أَنْصَارٌ وَأَعْوَانُ

يَا مَنْ لِذِلَّةِ قَوْمٍ بَعْدَ عِزِّهِمْ

أَحَالَ حَالَهُمْ كُفْرٌ وَطُغْيَانُ

بِالْأَمْسِ كَانُوا مُلُوكاً فِي مَنَازِلِهِمْ

وَالْيَوْمَ هُمْ فِي بِلاَدِ الْكُفْرِ عُبْدَانُ

فَلَوْ تَرَاهُمْ حَيَارَى لاَ دَلِيلَ لَهُمْ

عَلَيْهِمْ مِنْ ثِيَابِ الذُّلِّ أَلْوَانُ

وَلَوْ رَأَيْتَ بُكَاهُمْ عِنْدَ بَيْعِهِمْ

لَهَالَكَ الْأَمْرُ وَاسْتَهْوَتْكَ أَحْزَانُ

يَا رُبَّ أُمٍّ وَطِفْلٍ حِيلَ بَيْنَهُمَا

كَمَا تُفَرَّقُ أَرْوَاحٌ وَأَبْدَانُ

وَطَفْلَةٍ مِثْلَ حُسْنِ الشَّمْسِ إِذْ طَلَعَتْ

كَأَنَّمَا هِيَ يَاقُوتٌ وَمَرْجَانُ

يَقُودُهَا الْعِلْجُ لِلْمَكْرُوهِ مُكْرَهَةً

وَالْعَيْنُ بَاكِيَةٌ وَالْقَلْبُ حَيْرَانُ

لِمِثْلِ هَذَا يَذُوبُ الْقَلْبُ مِنْ كَمَدٍ

إِنْ كَانَ فِي الْقَلْبِ إِسْلاَمٌ وَإِيمَانُ

Endülüs Ağıtı

...

Ey ince asil atlara binenler

Yarış sahasında kartala benzeyen

Ey keskin Hint kılıçlarını taşıyanlar

Tozun karanlığında ateşe benzeyen

Ey denizin ardında bolluk içinde eğleşenler

Vatanlarında şan ve saltanata sahip oldukları halde

Endülüs halkından bir haberiniz var mı?

Ki kafileler onların ahvalini ulaştırmıştı

Kimi ölü kimi de esir nice mazlum bizi yardıma çağırıyor da

Hiçbir kimse kılını kıpırdatmıyor

Nedir bu kopukluk aranızdaki İslam’da?

Oysa siz ey Allah’ın kulları kardeşsiniz ya

Nerede o gayretli yüce gönüller?

Nerede hayrın yardımcı ve destekçileri?

Kimdir kurtaracak izzetin ardından zillete düşmüş milleti?

Öyle ki değiştirmiştir küfür ve zulüm onların hallerini

Oysa onlar dün hükümdardılar kendi diyarlarında

Bugün ise köle oldular küfür diyarında

Şayet görseydin onları şaşkın ve rehberleri yokken

Üzerlerinde zillet elbiselerinden çeşitler varken

Eğer görseydin ağlayışlarını (köle pazarında) satılırlarken

Bu durum seni ürkütürdü ve hüzne boğulurdun

Nice anne ve evlat birbirinden ayrılmıştır

Ruh ve bedenin birbirinden ayrıldığı gibi

Doğan güneşin güzelliğine denk pek çok genç kız vardır

Yakut ya da mercan benzeri

Sürüklemekte onu gaddar kafir zorla kötülüğe

Gözü yaşlı gönlü ise şaşkın bir halde

İşte böyle misaller ile kalp erir kederinden

Şayet o kalbin içerisinde var ise İslam ve iman