Cenab-ı Allah’ın imandan sonra bizlere bahşettiği en büyük nimet, zamandır. Buna rağmen “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunun değerini bilmekte aldanmıştır! Sağlık ve boş vakit.” [Buhari - 6049] hadisinde zikredildiği gibi önemi hakkıyla bilinmediği için uyarıda bulunulmuştur.

Bizler de bu ikazı dikkate almalı ve zamanı en güzel şekilde değerlendirerek Rabbimize kulluk vesilesi kılmalıyız. Hak dostu bir arifin “Her fırsatı bir nimet ve her nimeti birer ganimet bilmeliyiz” şeklinde ifade ettiği gibi vakit geçmeden bunu en güzeline dönüştürmek için çaba içerisinde olmalıyız. Zira belli ve sınırlı bir süreden mürekkep olan hayatın bizlere ne kadar ve ne şekilde müsaade edeceği meçhuldür. “Yüce Allah, imhâl eder ama ihmâl etmez!” ifadesinde zikredildiği gibi yaptığımız hatalardan ders çıkarmak ve vazgeçmek için bizlere mühlet verildiği bilincinde olmalı ve gaflete düşerek ihmal edileceğimizi zannetmemeliyiz.

Zamana bu açıdan baktığımız takdirde bunun ne kadar önemli bir nimet olduğunun farkına varır; günler, geceler ve aylar arasında ayırım yapmaksızın Cenab-ı Allah’ın rızasını kazanmak için önemli bir nimet olduğunu idrak ederiz. Bu nimete Kur’an ve Sünnet ayrıca bir değer atfettiği takdirde bunun kıymetini daha fazla bilmeliyiz. Fazileti zikredilen bu müstesna zamanlardan biri Recep, Şaban ve Ramazan olmak üzere üç aylar olup, içinde “Regâib, İsrâ-Mirâc, Berâet ve Kadir” gibi çok önemli gecelerin barındıran bereketli vakitlerdir.

Ayrıca bu sene üç ayların başlangıcı, miladi takvimde yıl(ın)başına denk gelmektedir. Bu durumda insan, ya geçmiş bir yılı günahla kapatıp, yeni yıla isyanla başlayacak veya Allah’a ve kullarına karşı haklarla ilgili geçmişini muhasebe ederek üç aylarla hayatına yeni ve temiz bir sayfayla başlangıç yapacaktır. Unutmayalım ki dünya bir tercihler yurdudur ve herkes tercihlerinden dolayı sorguya çekilecektir. Tercihini kötü(lük)ten yana kullananların sonuçlara itiraz etme hakkı yoktur.

Özellikle çocukların katledildiği, annelerin gözyaşı döktüğü, insanların öz vatanında soykırıma uğradığı ve hiçbir değer yargısının tanınmadığı bu kirli savaş(lar) varken medeniyetimizle hiçbir ilgisi olmayan yeni yılla sevinmek bir yana, önce kendimize ve sonra da ümmetin bu haline iki damla göz yaşı dökmemiz gerekir. İnsanlığın ve özellikle ümmetin zor (ve maalesef kötü) bir imtihan geçirdiği şu günlerde, dünyalık şeylerle mesud olmaktan Allah’a sığınmalıyız. Bundan dolayı yılbaşı kutlamamak bir tavırdır ve iyiliği yapmak ve kötülükten alıkoymak bilinciyle Müslüman her zaman kendine yakışanı yapar.

Sözlerimize Peygamber Efendimizin (s.a.s) üç aylara başlarken yaptığı şu duayla son verelim: “Allah’ım Recep ve Şaban aylarını bizlere bereketli eyle ve bizleri Ramazan ayına kavuştur!” [Sünen-i Beyhakî - 3815] Rabbim hüznümüzü sürura, dağınıklığımızı ittihada ve gafletimizi istikamete tebdil eylesin! Ümmetin içinde bulunduğu gafletten necât bulması ve mazlum kardeşlerimizin mansûr olmasıyla manevi iklimlerimizi feyizli ve bereketli kılsın! Rağbetimizin rıza-i Rahman’a olması niyazıyla hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.