Allah (c.c.), mü’minleri, muhsinleri, tövbe edenleri, muttakîleri, sabredenleri, şükredenleri, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e tabi olanları sever
Mü’minin gayesi, Allah’tır, Allah’ın sevgisini kazanmaktır.
Allah kimleri seviyorsa önce onları sevmek, sevdiği kimseler gibi olmak sonra da tabi olmamızı istediği kimseye tabi olmak gerekir.
Allah’ın sevdiği kimseler:
Allah (c.c.), mü’minleri, muhsinleri, tövbe edenleri, muttakîleri, sabredenleri, şükredenleri, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e tabi olanları, maddî ve manevî temizliğe dikkat edenleri, kendisine tevekkül edenleri, âdil olanları, kendi yolunda savaşanları, birbirlerine merhametli, kâfirlere karşı onurlu, yolunda cihad eden ve kınayanın kınamasından çekinmeyen kimseleri sever.
a) Hz. Peygamber (s.a.s.)’e uymak, Hz. Peygamber’i örnek almak ve onun getirdiğine tabi olmak
Bu konuda Allah Teâlâ şu âyetlerde şöyle buyurmuştur:
“De ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafûr (mağfiret eden) ve Rahîm (merhamet eden)dir.”
(Âl-i Imrân sûresi, 3/31.)
“Peygamber size ne verirse onu alın, neyi yasaklarsa ondan da sakının!”
(Haşr sûresi, 59/7.)
Hz. Peygamber’in emrettiği ve yasak kıldığı şeyler Allah’ın emrettiği ve yasak ettiği şeyler demektir. Çünkü Hz. Peygamber kendi hevasından emredip hevasına uyup yasaklamaz.
“O (Peygamber), kendi hevasından bir söz söylemez. Onun söyledikleri kendisine vahyedilenlerden başka bir şey değildir.”
(Necm sûresi, 53/3-4.)
b) Takva, gönül zenginliği ve kendi halinde işiyle ibadetiyle meşguliyet
Bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Allah muttakî, gönlü zengin, kendi halinde işiyle ve ibadetiyle uğraşan kulu sever.”
(Müslim, Zühd, 11.)
c) Azdıran dünyadan uzak kalmak
Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Allah, bir kulu sevince onu dünyadan korur; sizden birinizin hastasını sudan korumaya devam etmesi gibi.”
(Tirmizî, Tıb, 1.)
Bir kul, Allah’ın sevdiği kimseleri severse zamanla kendisi de o sevdiği gibi olmaya başlar. Bu kimse zamanla Allah’ın sevdiği kimse olur. Allah Teâlâ, bir kulu sevince sevdirir ve hatta Cebrail’i çağırır o kimseyi sevmesini ve sevdirmesini temin eder.
İşte hadîs-i şerîf:
“Muhakkak Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’i çağırır da:
-“Ben filanı seviyorum, onu sen de sev!” der. Cebrâil de onu sever. Sonra gök halkına:
- Gerçekten Allah filanı seviyor, onu siz de seviniz, diye seslenir. Gök halkı da o kimseyi sever, sonra onun için yeryüzüne kabul konur (yeryüzündekilerin kalbinde o kimseye karşı bir sevgi uyanır). Allah Teâlâ bir kula da buğzettiği zaman, Cebrâil’e:
- “Ben, filana buğzediyorum (sevmiyorum) ona sen de buğzet (sevme)!” diye emreder. Cebrâil de ona buğzeder (sevmez). Sonra Cebrâil gök halkına:
- Allah filan kişiye buğzediyor (sevmiyor), ona siz de buğzedin (sevmeyin), der. Göktekiler de o kimseye buğzederler (sevmezler). Sonra o kul için yeryüzüne buğz konur (yeryüzündekilerde o kimseye karşı bir kin ve nefret uyanır).”
(Müslim, Birr, 157.)
Bunun âyetten delili ise şudur:
“İman edip salih amel işleyen kimseler için Rahman (olan Allah gönüllerde) bir sevgi kılacak (yaratacak)tır.”
(Meryem sûresi, 19/96.)