Dünyadaki varlık sebebimiz, âhireti kazanmaktır. Dünya, âhireti kazandırırsa âhiretten sayılır; âireti kaybettirirse engelden sayılır. Hâlbuki dünya, dünyaya tapılsın için değil, âhireti kazandırsın diye verilmiştir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
(Haşir sûresi 59/18)
Bu âyet-i kerimede Allah Teâlâ, sonlu dünyaya bugün, ömrü sonsuz âhirete yarın diye bakmıştır. Bugün, yarın içindir. Yarın da bugünde kazanılmaktadır.
Esasen bugünleri boşa harcamak, sonsuzu içinde taşıyan yarını kaybetmek demektir.
Dünyada; her şeyi, ancak âhireti kazanmaya göre düzenlersek âhiret yatırımı hâsıl olur. Bu da Hakk’a kulluk ve halka hayırlı olmakla olur.
Hakka kulluk, ister ibadet ister beşerî münasebetlerde hayatı, Allah’ın ve Rasulullah’ın belirlediği helale ve harama göre ayarlamakla hâsıl olur; halka hayırlı olmak da İslâmî gerçekleri Hz. Peygamber’i (s.a.s.) örnek alarak yaşayarak anlatmakla hâsıl olur.
Cenneti kazandırandan önce cehennemden kurtaracak sebeplere sarılmak gerekir. Bu ise insana ne verilmişse; ilim, mal, makam, beden kuvveti gibi şeyleri infak etmekle elde edilir. Bunun fazlası cenneti de kazandırır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Yarım hurma ile de olsa cehennemden korunun!”( Buhârî, Zekât, 9, 10, Menâkıb, 25, Rikak, 49, 51, Edeb, 34, Tevhîd, 36; Müslim, Zekât, 66-68; Tirmizî, Kıyâmet, 1, Zühd, 37; Nesâî, Zekât, 63, 64; İbn-i Mâce, Mukaddime, 13; Zekât, 28.)
“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe (Allah yolunca harcamadıkça) birr’e/iyiye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.”
(Âl-i Imrân sûresi 3/92)
Biz neyi en çok seviyorsak onu Allah yoluna vermeliyiz. Kalbimizi kardeşimize verelim yani sevelim. Neye mâliksek onu verelim, neyi daha çok seviyorsak Allah sevgisinin yerine geçmemesi için onu Allah için feda edelim de Allah’ın sevgisini elde edelim!
Cenneti kazanmanın ilk temel şartı, iman etmek, iman üzere ölebilmek için imana göre hayatı düzenlemek ve insanlara karşı da güzel ahlakla hareket etmektir:
“Kim, cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulmayı isterse, ölümünü, Allah’a ve âhirete inanmış olarak karşılasın. Bir de başkalarına karşı, kendisine nasıl davranılmasından hoşlanıyorsa öyle davransın.” (Müslim, İmâre, 46; Nesâî, Bey’at, 25; İbn Mâce, Fiten, 9.)
En fazla kaybımız, insanlara karşı ahlak zaafımızdır. İşte bundan dolayı olsa gerektir ki Rasûlullah Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Ahlakını güzelleştirene cennetin en yüksek yerinde bir köşk (şefaatçi olarak) söz veriyorum.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 8; Tirmizî, Birr, 58; İbn Mâce, Mukaddime, 7.)
Kâmil mümin için en kıymetli olan güzel ahlaktır ki karşılığında en yüksek mükâfatın verileceği müjdelenmiştir.