Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer el-Vakidî, ilk devir İslam tarihçilerinin meşhur bir simasıdır. 130 h./747 m. tarihinde Medine-i Münevvere'de doğmuş, gençliğinde buğday ticaretiyle uğraşmıştı. Fakat ruhen tüccar değil bir ilim adamıydı. Çok cömertti. Kendisinden yardım isteyenleri üzgün çevirmezdi. Neticede hiç serveti kalmadı. Bağdat'a giderek ilim tahsiliyle meşgul oldu. Abbassiler'in meşhur veziri Yahya el-Bermekî'nin hediyeleriyle tekrar zenginleşti. Bağdad'ın Doğu Kısmının Kadısı iken 207 h./823 m. tarihinde vefat etti.
Tarihçi Mes'üdî, onun lisanından şu vakayı nakletmektedir:
İki samimi dostum vardı. Bunlardan biri Benî Haşim'e mensuptu. Bu dostlarla aramızdaki münasebet o kadar samimi idi ki, bizi görenler, ayrı ayrı cesetlerde tecellî etmiş tek bir ruh zannederlerdi.
Felaketli günlerimden birinde bir Ramazan Bayramı geldi. Kesemde hiç param yoktu. Zevcem:
-"Biz sefalet ve mahrumiyete tahammül edebiliriz. Fakat zavallı çocuklarımızın sefaleti kalbimi parçalıyor. Bayramda komşu çocukları güzel ve iyi elbiseler giyecekler. Hâlbuki bizimkilerin yırtık ve yamalı elbiselerinden başka hiçbir şeyleri olmadığından, diğerlerini görünce mahzun olacaklar. Çocukları sevindirecek kadar yardım isteyebileceğin bir dostun yok mu?" dedi. Bu söz üzerine Benî Haşim'den olan dostuma bir mektup yazarak vaziyetimi anlattım, yardımını rica ettim.
Dostum derhal bana ağzı mühürlü bir kese gönderdi ve içinde bin dinar (o zamanın altın parası) olduğunu bildirdi. Fakat daha keseyi açmadan ikinci dostumdan bir mektup geldi. O da benden para yardımı istiyordu. Keseyi açmadan kendisine gönderdim. Zevcemin yanına çıkmaya yüzüm kalmadığından, o geceyi geçirmek için camiye gittim. Geceyi camide geçirdim. Ancak ertesi gün eve gidebildim. Fakat zevcem beni bu hareketimden dolayı azarlamadı, aksine takdir etti.
Bu esnada kapı çalındı. Benî Haşim'den olan dostum gelmişti. Elinde bahsi geçen kese vardı ve bana ilk geldiği zamandaki mühürle duruyordu. Dostum:
-"Sana gönderdiğim keseyi ne yaptığını açıkça bana söyler misin?" dedi. Ben de hadiseyi olduğu gibi anlattım. Bunu üzerine:
-"Mektubunu aldığım zaman bende, size gönderdiğim kesedekilerden başka hiç param yoktu. Bunu sana gönderince diğer dostuma mektup yazarak para istedim. O da bana, hala üzerinde benim mührüm bulunan, kendi kesemi gönderdi" dedi.
Dostumun bu açıklaması üzerine, kesedeki paraları üçe bölerek aramızda taksim ettik. Fakat bu taksimden önce, Benî Haşim'den olan dostum, zevceme verilmek üzere yüz dinar ayırdı.