8. Ülfet/Uyum
Ülfet; alışmak, ısınmak ve birbirini sevip saymak manalarına gelir. Bir milletin medeniyet derecesi, o milletin fertlerinin birbirlerine karşı belirttikleri sevgi eserleri ile yan yana gelişir ya da söner.
(Ahmet Rifat, Tasvîr-i Ahlâk, s. 361.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Mü’min, ülfet edilen kimsedir. Ülfet etmeyen ve kendisiyle ülfet edilmeyende hayır yoktur.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 400, V, 335.)
Mü’minin özelliklerinden birisi, ülfet etmesi ve kendisiyle ülfet edilmesi, münafığın özelliklerinden birisi de ülfet etmemesi ve kendisiyle de ülfet edilmemesidir.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 293.)
“Önce kendimizle uyum içinde olalım ki, dışarıdan karşımıza çıkan uyumsuzlukları bütünüyle ortadan kaldıramasak bile, hiç olmazsa biraz dengeleyecek durumda olalım.”
Goethe
Kendisini kazanan başkasını da kazanır; kendisini kaybeden başkasını da kaybeder.
Kendimizi kazanmak için kendimizi kazanmayı dert edinmek gerekir. Kendisini kazananlarla birliktelik kurmak lazımdır. Çünkü ahlak sâridir. İyi ahlak iyilerde, kötü ahlak kötülerde bulunur.
İyi ahlakın en bariz özelliklerinden birisi de kişiye ülfet edilmesi ve onun ülfet etmesidir.
İyilere ülfet etmek, iyi ülfeti kazandırır; kötülere ülfet etmek de kötü ülfeti kazandırır. Ancak iyilerle ülfeti elde edebilmek için kişinin de özel gayret etmesi gerekir. Ülfet için hem kavlî dua hem fiilî dua lazımdır. Bu konuyla ilgili âyet-i kerîmede Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“(Ey habibim) Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini ülfet ettiremezdin; fakat Allah, onların aralarını bulup kaynaştırdı.”
(Enfâl sûresi, 8/63)