Haberin Kapısı
2020-07-16 13:30:36

Dost kim düşman kim?

İbrahim Cücük

16 Temmuz 2020, 13:30

       Dostlarımız; Allah, Allah’ın Rasûlü ve mü’minlerdir. Bunun böyle olduğunu bildiren âyet-i kerîme şudur:
       “Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun Rasûlü ve namaz kılan, zekât veren ve rükû eden mü’minlerdir.” 
        (Mâide, 5/55)

       Düşmanlarımız; nefs-i emmâremiz, şeytanlar, şeytanların yardımcıları ve şeytana yardım edenler, Allah’a ve Rasûlüne harp açanlar, kâfir olan münafıklar, Allah’ın kendilerine karşı çıkmamızı istediği ve sevmediği fâsıklar, zâlimler, kâfirler, müsrifler, şımarıklar, kendini beğenen ve övünen kimselerdir.

       Belki en büyük düşmanımız, kötülüğü emreden nefsimizdir. Çünkü nefs-i emmâremiz, şeytanın işini kolaylaştıran, dışarıdaki düşmanın içerideki ajanı gibidir. İşte bunu bildiren hadîs:
       “Senin düşmanlarının en azılısı iki yanın arasındaki nefsindir.” 
(Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ ve Müzîlü’l-Elbâs, I, 143. Beyhakî zayıf bir isnadla rivayet etmiştir.)

     İkinci büyük düşmanımız şeytanımız ve diğer şeytanlardır. Bunun böyle olduğunu bildiren deliller:
        “Muhakkak şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” 
(Yûsuf, 12/5); İsrâ, 17/53)
       Bu âyet-i kerîme, şeytanın bütün insanlığın düşmanı olduğunu belirtmektedir. Ayrıca şeytan, ilk olarak Hz. Âdem aleyhisselâm’a ve Havva annemize düşmanlık etmiştir. Şu âyette de apaçık saptırıcı olduğu bildirilmiştir:
       “Muhakkak o (şeytan), saptırıcı, apaçık bir düşmandır.” 
         (Kasas, 28/15)

        Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), bizim şeytandan ve melekten arkadaşımız olduğunu haber vermiştir:
       “Sizden hiçbir kimse yoktur ki, kendisine cinlerden bir arkadaşı vekil kılınmamış olsun.” Ashab: Ya sana yâ Rasûlallah? dediler. Rasûlullah da şöyle buyurdu:
       “Bana da. Şu kadar var ki Allah ona karşı bana yardım etti de o teslim oldu/müslüman oldu. Artık bana hayırdan başka bir şey emretmiyor.” 
(Müslim, Münâfikîn, 69.) 

        Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyurmuştur:
       “Kendisine cinlerden bir arkadaşı, meleklerden de bir arkadaşı vekil kılınmıştır.” 
(Müslim, Münâfikîn, 69.)

       İnsan, meleğe yakın olursa meleğin ilhamını görür; şeytana yakın olursa şeytanın iğvasını, saptırmasını görür.  
       Şeytanın daima bizimle beraber olduğunun bildirilmesi, imkân nispetinde ondan korunalım diyedir.

       Allah ve Rasûlü ile harp edenler; Allah ve Rasûlünün haram ettiğini haram, helal ettiğini helal kabul etmeyen; Allah’tan başka hüküm koyucu olduğunu kabul eden; Allah ve Rasûlünün sınırını tanımayıp onlara düşmanlık eden, Allah ve Rasûlünün belirlediği hükümleri reddedip başka hükümler koyan veya o hükümleri benimseyen herkestir. Bu hükme öncelikle ateistler, hrıstiyanlar ve yahudiler girmektedirler. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
       “Allah'a ve Rasûlüne karşı gelen (onların koyduğu sınırlardan başka sınırlar koymağa kalkan)lar kendilerinden öncekilerin tepelendikleri gibi tepeleneceklerdir! Biz açık açık âyetler indirdik. Kâfirler için küçük düşürücü bir azâb vardır.”
        (Mücâdele, (58/5)

       “Allah'a ve âhiret gününe inanan bir milletin babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabâları da olsa Allah'a ve Rasûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsin.”
        (Mücâdele, 58/22)

       Allah’ın düşmanları bizim de düşmanlarımızdır. Kâfirler Allah’ın düşmanıdırlar, bizim de düşmanımızdır. Bunu net ifade eden âyet de şudur:
       “Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.” 
           (Nisâ, 4/101)

       Düşmanlarımız içerisinde en çok zarar gördüğümüz, içleri kâfirlerden, düşmanlardan yana, dışları Müslüman görünen kâfir münafıklardır. Hem Asr-ı Saadet’de hem sonraki devirlerde ve şimdi de en çok münafıklardan zarar görülmektedir.

       Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bile bilemediği ancak Allah’ın bildirmesi ile bildiği münafıklar vardı. Şimdi de mevcuttur. Bunu bildiren âyet-i kerîme şudur:
       “Çevrenizdeki bedevîlerden münafık olanlar vardır. Medine halkından da. Onlar münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin. Onları Biz biliriz. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.” 
        (Tevbe, 9/101)

         Birtakım münafıklar ikiyüzlülükte o derece maharet kazanmışlardı ki, keskin zekâ ferasetine rağmen Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onların münafık olduklarını sezemiyordu. Ancak Allah’tan bir vahiy gelirse o zaman durumlarını anlıyordu. Çünkü münafıklar, kendilerine gelebilecek en ufak tenkit noktalarını biliyor ve ona göre davranıyorlardı. 
(Kur'ân-ı Kerîm ve Türkçe Açıklamalı Meali, s. 202. Heyet.)

       Esasında biz, kâfirlere, zâlimlere, fâsıklara ve münafıklara değil; küfre, zulme, fıska ve münafıklığa karşıyız. Dolayısıyla kâfirlere, zâlimlere, fâsıklara ve münafıklara karşıyız. Eğer kâfirlere karşı olsak, dokunmayın kâfir, küfürde kalsın da cehenneme gitsin deriz. Ama biz kâfirlere, zâlimlere, fâsıklara ve münafıklara acıyoruz ki küfürden, zulümden, fısktan ve nifaktan vazgeçsin de dönsün diyoruz. 

        İbrahim Cücük 25 Zilkade 1441/16 Temmuz 2020 Perşembe

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.