Haberin Kapısı
2024-08-20 18:01:43

DOST VE ARKADAŞ

İbrahim Cücük

20 Ağustos 2024, 18:01

Herkes için dost ve arkadaş seçimi, adeta dinini seçmek gibidir. Çünkü her kişi dostundan ve arkadaşından etkilenir.

Gençler daha çok etkilenirler. Gençler, faydalı etkilenmeleri için faydalı gençleri ve gerçek dostları seçmeye dikkat etmelidirler.

1. Dost ve arkadaş kime denir?

2. Dostluğun ve arkadaşlığın önemi

3. Dostluğun kısımları ve gerçek dost

4. Arkadaşın hayırlısı ve arkadaşa hayırlı olmak

5. Dostluk ve arkadaşlık kimlerle kurulmalıdır?

1. Dost ve arkadaş kime denir?

Yegâne ve en büyük dost, bizi, yaratan ve idare eden; hidayet sebebi olan Kur'ân-ı Kerîm’i indiren, her sahada en büyük örnek olan Hz. Muhammed (s.a.s.)’i gönderen; bize en büyük ikram olan imanı kalbimize koyarak hidayeti nasip eden ve ebedî olarak cenneti hazırlayan Allah Teâlâ’dır.

Sonra en büyük dost, en büyük nimet olan imana vesile olan, bize lazım olan her bilginin kaynağı Kur'ân-ı Kerîm’i sözleri, fiilleri ve uygulamaları ile öğreten ve nasıl kulluk edileceğini gösteren, kendisini izleyip örnek almakla yükümlü olduğumuz, dünya ve âhiret mutlu olmanın şifrelerini bize bildiren Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir.

Sonra da en büyük dost, sâlih mü’minlerdir.

Allah’ın, Peygamberin ve sâlih mü’minlerin dost olduğunu bildiren delil şu âyettir:

“Sizin yegâne dostunuz ancak Allah, O'nun Rasûlü ve namaz kılan, zekât veren ve rükû eden mü’minlerdir.”

(Mâide sûresi (5), 55.)

Âyet-i kerîmede Allah Teâlâ, sadece mü’minlerdir deyip geçmedi, “namaz kılan, zekât veren ve rükû eden mü’minlerdir” buyurdu.

Dost, seni kendisine tercih eden ve imtihan edildiğinde imtihanı kazanandır. Arkadaş ise her an ayrılabilen, imtihan edildiğinde kaybeden, kendisini sana tercih eden, seni senin için değil kendisi için seçen kimsedir.

“Arkadaşlıkta menfaatler ve zevkler; dostlukta ise felaketler ve kederler müşterektir.”

Peyami Safa

Dost, gerçek manada seven kimsedir. Çünkü seven odur ki sevdiğini kendisi için değil seni tercih ederek sever. Arkadaş, seni kendisine lazım olduğu için sever.

“Gerçek sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde eksilmeyendir.”

Yahya b. Muaz (rh.a.)

Akıllı kişi önce arkadaşlık eder; tanır, dener, dostluk kurulabilir mi bakar. Eğer tanışma, kaynaşmayı, kaynaşma da dayanışmayı getirirse bakılır; bu safhalarda imtihanı kazanırsa dostluğa geçilir. Fakat imtihan basit olursa, imtihanı kazanabilir. Ama bu imtihanı kazanma, aldatıcı olur.

“Kişinin namazı ve orucu sizi aldatıp size zarar vermesin; büyük ve küçük menfaatler karşısındaki tutumuna bakınız!”

Hz. Ömer (r.a.)

Arkadaş seçiminde önce tanıma sonra tanışma, daha sonra da dayanışma olmalıdır.

“Kendine denk olan kimseyi ahbap edin. İnsan ancak kendine denk olan ile hemrenk olabilir. Uçan kuş bile eşini bilir ve sürüsünü bulur. Sen insansın, içine karışacağın adamları iyi seç!”

Yusuf Has Hacib

Arkadaş olduktan sonra kusurlarını ve zayıf yanlarını tanıyınca hemen ayrılmak değil; idare edilebilir mi, katlanılabilir mi ve katlanmaya değer mi, daha sonra da dost olunabilinir mi diye bakmak gerekir.

“Arkadaşlık peki demekle kaimdir.”

Mehmed Zahid Kotku Efendi

“Arkadaş, arkadaşının kusurlarına, zayıflıklarına katlanmak zorundadır.”

W. Shakespeare

2. Dostluğun ve arkadaşlığın önemi

İnsan yalnız başına değil beraber yaşayarak ve ünsiyet kurarak mutluluğa kavuşur.

Dostu ve arkadaşı seçmek, dini seçmek gibi önemlidir.

İşte bundan dolayı Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Kişi, dostunun dini üzeredir (dininden etkilenir). Öyle ise her biriniz dostluk edeceği kimseye baksın!”

(Tirmizî, Zühd, 45 (2379); Ebû Dâvûd, Edeb, 19.)

Hadîs-i şerîfteki “halîl”, en yakın dost, "beraberliği çok olan kişi"dir. İşte böyle kişiler elbette birbirlerini etkilerler. Herkes hem etki eder hem etkilenir. Bu sebeple herkes faydalı etkileneceği kimseyi seçmelidir.

“Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan.”

Türk Atasözü

Mü’min, her davranışını belirlerken, herkesi seçerken hem bu dünyada hem de sonsuz bir hayatta mutlu olmayı düşünerek belirlemeli ve seçmelidir.

İşte bundan dolayı mü’minler ancak mü’minleri dost seçmelidir. Çünkü Müslüman, müslümana müslümanca davranmaya mecburdur. Şimdi olmasa bile zamanla faydalı davranış, güzel nasihat ve iyiliklerle iyiliğe doğru değişim olur.

En büyük sevinç ve en büyük pişmanlık âhiretteki sevinç ve pişmanlıktır. Âhiretteki sevince ulaşmak ve pişmanlıktan korunmak için dost seçimine ve dostluğun gereklerini yerine getirmeye özen göstermelidir.

Âhiretteki pişmanlığı bildiren şu âyet-i kerîmeyi bir düşünelim:

“O gün zalim kimse, ellerini ısıracak: "Eyvah!" diyecek, "keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım! "Eyvah!" diyecek, "keşke falancayı dost edinmeseydim. Çünkü zikir (Kur'ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.”

(Furkân sûresi (25), 27-29.)

Kişi hem dünyada hem âhirette beraber olacağı kimseyi seçerken herhalde huzurlu olacağı ve daimî huzur bulacağı kimseyi seçmelidir.

Kendisinin, dostu kadar ameli yoktur ama çok zaman beraberler, dostuna zarar da vermemekte, belki ondan istifade etmektedir. İşte bu kimseler âhirette ebedî birlikte olacaklar.

Bu hususta Enes b. Mâlik (r.a.) şöyle demiş:

Bir adam Rasûlullah (s.a.s.)’a gelerek:

-Yâ Rasûlallah! Kıyâmet ne zaman kopacak? diye sordu.

O (Rasûlullah):

“Sen kıyâmet için ne hazırladın! dedi. Adam:

-Allah ile Rasûlünün sevgisini, cevabını verdi.

“O halde sen sevdiklerinle berabersin!” buyurdu.

Enes demiş ki: İslâm’dan sonra artık Peygamber (s.a.s.)’in: “O halde sen sevdiklerinle berabersin!” sözünden daha çok hiçbir şeye sevinmedik.

Enes yine şöyle demiş:

“İşte ben de Allah ile Rasûlünü ve Ebû Bekir’le Ömer’i seviyorum! Onların amelleri gibi amel etmediysem de, onlarla beraber olmayı ümid ediyorum.”

(Müslim, Birr, 163.)

Seven ile sevilenin aynı amele sahip olması mümkün değil ama aynı imana sahip olması şarttır. Yoksa mü’min olan cennette, kâfir ise cehennemde olacaktır. Fakat müslümanım dediği halde bir kâfiri seviyorsa; önce amelen, sonra ahlâken sonra da itikaden benzer, neticede de müslümanım diyen âhirette sevdiği kâfir kişi ile cehennemde beraber olurlar. İşte bu duruma düşmemek için kişi, arkadaşlık ve dostluk edeceği kimseye bakmalıdır.

4. Arkadaşın hayırlısı ve arkadaşa hayırlı olmak

Arkadaşın hayırlısı, arkadaşına hayırlı olan, şerlisi de arkadaşına şerli olandır.

Biz iyi arkadaşız diyorsak iyi olacağız. İyi arkadaşın ispatı da iyilik etmektir.

İyi arkadaşın en alt seviyelisi, arkadaşına kötülük etmeyen, orta seviyelisi iyilik eden, en yüksek seviyelisi de arkadaşı kötülük etse bile kendisi arkadaşına iyilik edendir. Bu konuda en güzel söz, en güzelin sözü yani Peygamberimiz’in sözüdür.

Abdullah b. Ömer (r.anhümâ)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s.):

“Allah Teâlâ’ya göre arkadaşların hayırlısı, arkadaşına faydalı olandır. Yine Allah Teâlâ’ya göre komşuların hayırlısı, komşusuna faydalı olandır” buyurdu.

(Tirmizî, Birr, 28.)

İyi arkadaş kokucuya, kötü arkadaş demirciye benzer. Güzel koku satanın yanında bulunan, kokusundan yararlanır; demircinin yanında bulanan da en azından kötü kokusundan etkilenir. İşte bunu yine en güzel anlatan Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“İyi ve kötü arkadaşın hali, güzel koku satanla körük çekenin haline benzer: Misk satan, ya sana güzel kokusundan bir miktar meccanen verir ya sen satın alırsın, ya da (hiç değilse onunla beraber olduğun sürece) güzel koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise, ya elbiseni yakar ya da (en azından) körüğün kötü kokusundan rahatsız olursun.”

(Buhârî, Zebâih, 31, Büyû’, 38; Müslim, Birr, 146; Ebû Dâvûd, Edeb, 16.)

Hayırlı arkadaş, , güzel koku bulunduran ve güzel kokusundan istifade ettiren gibi en yakın arkadaşına, sorumlu olduğu kimselere ve çevresine hayırlı olan kişidir.

Arkadaşa hayırlı olmak, arkadaşa faydalı olmakladır. En güzel fayda, kardeşin itikadını ve ahlakını korumak, müslümanın müslüman üzerindeki haklarından birisi olan nasihat etmek; maddî ve manevî yönden sıkıntılarını kendi sıkıntısı sayıp gidermektir.

5. Dostluk ve arkadaşlık kimlerle kurulmalıdır?

Önce Allah Teâlâ sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) kimlerin dost olduğunu bildirmiş ise, bizim dostumuz odur.

Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun Rasûlü ve namaz kılan, zekât veren ve rükû eden mü’minlerdir.”

(Mâide sûresi (5), 55.)

Dostlukta ölçü, yegâne dostun Allah Teâlâ, sonra Allah’ın Rasûlü ve sonra da en başta Allah ile daimî iletişimi sağlayan namazı eda eden, toplumla iletişimi sağlayan ve zenginle fakir arası uçurumu ortadan kaldıran zekâtı eda eden kimse olmasıdır.

Ebû Abdullah Amr b. Âs (r.anhümâ) şöyle dedi:

Rasûlullah (s.a.s.)’ı gizli değil açıkça şöyle buyururken dinledim:

“(Akrabam olan) Falan oğulları ailesi benim dostlarım değildir. Benim dostlarım, Allah Teâlâ ile sâlih/iyi mü’minlerdir. Fakat ötekilerle aramızda akrabalık bağı bulunduğu için kendileriyle ilgimi kesmeyeceğim.”

(Buhârî, Edeb, 14; Müslim, Îmân, 366.)

Bu hadîs-i şerîfe göre, demek ki sadece akrabalık bağı, birini gönülden sevip dost kabul etmek için yeterli değildir.

Peygamber Efendimiz demek istiyor ki, “Sâlih/iyi mü’minler, akrabam olmasalar bile benim dostlarımdır. İyi mü’min olmayanlar ise, akrabam bile olsalar, benim dostlarım değildir.”

Şüphe yok ki, hem akraba hem de iyi müslüman olan kimseler, sevilmeye ve dost kabul edilmeye en lâyık insanlardır.

Hz. Peygamber Efendimiz’in hadisini şöyle de yorumlayabiliriz:

Ben hiç kimseyi sırf akrabamdır diye dost edinip sevmem. Ben sadece Allah’ı severim. Çünkü O’nu sevmek ve O’na karşı en üstün saygıyı beslemek herkesin görevi ve kulluk borcudur.

İyi mü’minleri de Allah rızası için severim. Onların gönüllerindeki samimi imân, davranışlarındaki iyi niyet ve dürüstlük sebebiyle kendilerini dost kabul ederim. Gönlümü onlara açarım. Akrabam olup olmamaları önemli değildir.

Bununla beraber akrabalarımdan da büsbütün vazgeçmem. Çünkü akrabam olmaları sebebiyle onların benim üzerimde hakları vardır. Bu hak da onları arayıp sormak, hatırlarını almak ve gerektiğinde kendilerine yardım etmekten ibarettir.

(Riyazu’s-Sâlihîn Terceme ve Şerhi, Erkam Yay, II, 463-464.)

Kur'ân-ı Kerîm, kimlerle beraber olmamız gerektiği kişileri de Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şahsında bizlere şöyle emretmektedir:

“Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.”

(Kehf sûresi (18), 28.)

Büyük insan, makamı ve sosyal statüsü üstün olan kimse değil, içi dışından büyük, ahlâkı faziletli, Hakka ve halka karşı görevlerini yerine getiren, çevresine hayırlı, emîn mü’min olan kişidir.

Gerçek dost, kıyamet günü dostluğundan istifade edilen kişidir.

Esas dostluk ebedî hayattaki dostluğu kazandırıyorsa dostluktur.

Bununla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Muttakiler dışında dünyadaki bütün dostlar, o gün birbirine düşmandır.”

(Zuhruf sûresi (43), 67.)

Gerçek dost ve gerçek arkadaş, özü ve sözü doğru olan, içi dışına zıt olmayan belki içi dışından büyük olan kişidir. İşte böyle olan kimselerle beraber olmamızı Rabbimiz bize emretmiştir:

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla/doğrularla beraber olunuz!”

(Tevbe sûresi (9), 119.)

Doğru olan kimseleri yani sadıkları da şu ayetiyle şöyle belirtmiştir:

“Müminler ancak Allah'a ve Rasûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte sâdıklar/doğrular ancak onlardır.”

(Hucurât sûresi (49), 15.)

6. Gençlerin arkadaş ve dost seçimi

Aile, arkadaş seçimine, çocuk küçük yaşta iken, şehri, mahalleyi ve komşuyu seçerek çocuğun iyi değişim ve gelişimine sebep olacak aile ve birey seçmek ve kontrol etmekle temel atılır.

Gençlerin, esas etkilenmesi, okul çağına başladığında başlar.

Çocuklarımızın ruhları bizim ruhumuzun oğlu veya kızı değildir. Ruhlar ayrı ayrıdır.

Bize gereken, önce evladımızı tanımak, izlemek, iradelerini yok saymamak, faydalı yönlendirme, uyarma, teşvik ve takdir etmektir.

Kişi, çocukken oyun arkadaşı; genç yaşta gönül arkadaşı; olgunlukta vefalı gerçek dost; yaşlılığında ise hayat arkadaşı arar. Bunların en önemlisi, genç yaşta edinilen arkadaşlıktır. Çünkü gençlik yaşı, iyi ve kötü alışkanlıkların kazanıldığı, insanın insandan etkilenerek şekil aldığı, faydalı veya zararlı kimlik kazandığı bir yaştır.

Aklı başına gelen gencin, önce arkadaş ve iyi arkadaş; dost görünen ve gerçek dost kimdir bilmesi ve bu bilgi ile seçmeye yönelmesi gerekir. Sonra genç, ebeyn ve iyi arkadaş vesilesiyle tanıdığı iyi arkadaş ve gerçek dost ölçüsü ile kendisini tanımalıdır.

Genç, iyi arkadaş ve gerçek dost olduğu bilinen ve görülen bir üst yaş gurubu ile dost olamasa bile istişare etmelidir. Zira genç, kendisinden büyüklerin arkadaş seçiminde gördükleri yakın ve gençlik tecrübelerinden; ebeveynin nasihatlerinden istifade edince doğru seçime ulaşabilir.

Şu bir gerçektir ki eğer ebeveynin, çocuğuna karşı önemli bir açığı yoksa faydalı örnekliği de varsa isabetli nasihatinin ve yönlendirmesinin faydası olur.

Genç, evde kırmızıçizgileri yanında serbest alan da varsa, ebeynin dediklerinin isabetliliğinden dolayı ebeveynin uyarılarını ve tekliflerini dikkate alır.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’e şöyle sorulmuş:

-Arkadaşlık edeceğimiz kimselerin en hayırlısı kimdir? O şöyle cevap vermiştir:

“Onu görmek, size Allah’ı hatırlatır, konuşması ilminizi artırır, ameli de sizi âhirete teşvik eder.”

(Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, X, 226; İbn Hacer el-Askalânî, Metâlibü’l-Âliye, III, 193; Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, I, 89.)

Örnek bir kimseye bakmak, insan nefsinde ondan işitmekten daha tesirli ve o kimseye bakana hayrın izleri daha kalıcıdır.

(Risâletü’l-Müsterşidîn, tahkîk eden Abdulfettah Ebû Ğudde, 9. baskı, 1999. s.102.)

Genç, iyi arkadaşa; bilgi, akıl ve kalple bakınca ısınır. Bilgi, yol gösterir; akıl iyiyi kötüden ayırt ettirir; kalp huzur hisseder.

İyi arkadaşın şu özellikleri olması gerekir:

Güzel ahlak, ahmak olmayıp akıllı olmak; fâsık olmamak; Allah’ın sevdiklerini sevmek ve sevmediklerini sevmemek; yalancı, cimri, ikiyüzlü, korkak olmamak, gıybet ve dedikodu yapmamak; haklı tenkitleri kabul etmek, nasihati ve nasihatçileri sevmek; severken ve kızarken ihtiyatlı ve itinalı olmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) ne güzel buyurmuştur:

“Sevdiğini itinalı sev, bir gün gelir düşmanın olabilir; düşmanına itinalı düşmanlık et, bir gün gelir ki dostun olabilir.”

(Tirmizî, Birr, 60 (1998).)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.