Mümini elbette Allah Teâlâ’ya en iyi yaklaştıran farzlardır. Allah’ın mahabbetini kazandıracak şeylerin başında yine farzları eda etmek sonra nafilelere dikkat etmek vardır.
Dünyevî işlerde de fazla ücret alabilmek için fazla mesai yapmak gerektiği gibi Allah’ın sevgisini kazanmak için farzlara nafileler eklemek gerekir.
Farzları eda yanında yasaklardan sakınmak, şüphelilerden bile sakınmak gerekir ki gerçek mahabbetullah hâsıl olsun. Hatta Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’inde kurtuluşun sebebini açıklarken önce sakınılması gerekenleri emretmek için takvayı, yapılması gerekenleri emretmek için vesileyi ve özellikle de belki vesilelerin en önemlilerinden olan cihadı emrettiğini görüyoruz. İşte o âyet-i kerîme:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı (yasaklardan sakınarak) takvalı olun, O’na yaklaştıracak vesileler arayın ve (özellikle de) O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa erebilesiniz.”
(Mâide sûresi 5/35)
Mahabbetullahı sağlayan, mümini manen Allah’a yaklaştıran vesilelerden, farzları yerine getirip nafilelere dikkat etmeyi şu kudsî hadîs-i şerîfin ortaya koyduğunu görüyoruz:
“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Her kim bir velime/dostuma düşmanlık ederse, Ben de ona harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli herhangi bir şeyle Bana yakınlık kazanamaz. Kulum Bana (farzlara ilave olarak işlediği) nâfile ibâdetlerle durmadan yaklaşır, nihayet Ben onu severim. Kulumu sevince de (sanki) Ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse, muhakkak onu kendisine veririm; Bana sığınırsa, muhakkak onu korurum.”
(Buhârî, Rikâk, 38.)
Bu kutsî hadîs-i şerîfi tahlil edersek şunları görebiliriz:
a) “Benim velim/dostum” diyerek kendisine nispet ederek şereflendirdiği veliye/dostuna kim düşmanlık ederse o düşmanlık edene harp açacağını ilan ederek sahip çıktığını belirtmesi,
b) Kulu Allah Teâlâ’ya en iyi yaklaştırıcı ve en sevimli olanın farzlar olduğunu ifade buyurması,
c) Her sâlih ameli kulu yaklaştırıcı olan velinin, farzlara ilave olarak yaptığı nafileleri işleyince sevgisini kazandığını belirtmesi,
d) Allah Teâlâ velisini/dostunu sevince de bütün organlarında razı olduğu amellere muvaffak kıldığını belirtmesi,
e) Velisi/dostu ne isterse vereceğini ve sığındığı zaman da koruyacağını bildirmesi.
Sâlih b. Bişr (rh.a.) anlatıyor:
“Ben, Fudayl b. Iyaz’ı (rh.a.) vefatından sonra rüyada görmüştüm. Ona,
-“Hâlin nasıl, Allah’ın nasıl bir muamelesiyle karşılaştın?” diye sordum. O bana şu karşılığı verdi:
-“Ben burada, farzları güzelce eda etmekten daha faziletli bir amel göremedim! Buna çok dikkat ediniz!”
(Abdulvehhâb eş-Şa’rânî, Tenbîhü’l-muğterrîn, terc. Ömer Temizel, İslam Büyüklerinin Örnek Ahlakı ve Hikmetli Sözleri, Sönmez yay. İstanbul 1979, s. 419.)
Bugün imanı koruyup kemale erdiren, mahabbetullahı kazandıran farzlara ilave nafileleri yerine getirmeden önce imana dair farzları ehlinden öğrenmek gelmektedir.
Sonra ibadet, ahlak ve ahkâma dair farzları bilmek gerekir. Daha sonra ilmin gereği, takvayı ifade eden haramlardan, mekruhlardan ve şüphelilerden sakınmak; Allah’a manen yaklaştıran vesileleri ifade eden farzları, vacipleri, nafileleri ifade eden sünnetleri ve müstehapları eda etmeye çalışmaktır.
Allah bizi, hayat boyu sürecek olan hicret yolunda mahabbetullahı sağlayan yasaklardan sakınıp farzlara ilave nafilelere devam etmeye muvaffak kılsın!