Allah Teâlâ, insan vücudunun her yerine alarm sistemi kurmuştur. İşte biz de bu sayede kurulan bu alarm vasıtasıyla hangi organımızda ağrı veya rahatsızlık varsa hissediyoruz. Ayrıca hastalığın hemen çaresine başvurmamız gerektiği bilgisine ve idrakine sahipsek doktora gidiyoruz.
Doktor, uzman ise ve tecrübesi de varsa ya ön bir tahlil ile veya daha özel tahlillerle hastalığı teşhis eder, uygun olan ilaçları tespit eder. Sonra da hastayı karşısına alır çok önemli şu uyarıyı yapar:
“Senin ilaçların bunlardır; bu ilaçları, günü gününe ve saati saatine kullanacaksın. Ancak bu ilaçların sana fayda vermesi için şu vereceğim diyete yani perhize mutlaka uyman gerekir. Bu diyete/perhize uymazsan ilaçların sana faydası olmaz. Sana verilen perhize uyar, ilaçlarını da günü gününe alırsan gün gün biiznillâh maraz/hastalık gider, âfiyet gelir şifaya kavuşursun.”
İnsanda hem madde hem mana mevcuttur. İnsanın manası maddesinden daha önemlidir. Mana kısmı âmir, madde kısmı memur durumundadır. Manasını ruhu, ruhun merkeziyet noktası kalbi oluşturmaktadır.
Nasıl ki vücudumuzun maddi kısmı için şifa arıyorsak, manevî kısmı için de en azından maddi kısmı kadar şifa aramamız gerekir. Bunlar bilgidir. Bilgi, gerçeğe ulaşmaya yetmiyor; gerçeğe ulaştıran bilgi ile birlikte idrak gerekir.
“Duvar çatlar ilimdir, duvar çatırdar idraktir, yıkılır haldir.”
İmam Gazzalî
O hasta, biz insanlardır. Doktor, peygamberler aleyhimüsselam ve peygamberlerin varisleri olan ilim ve irfan sahibi âlimlerdir.
Doktorun verdiği ilaçlar, zikirler, dualar ve diğer nafilelerdir. Diyet yani perhiz, Allah Teâlâ’nın ve Rasûlullah Efendimiz’in (s.a.s.) yasakladıkları ve emrettikleri şeylerdir.
İşte bu konularda doktorlardan biri olan İmam Gazalî rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:
“Zikir, ilaç; takva, diyet/perhizdir”
Virdler yani Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde geçen zikirler, dualar ve çeşitli nafileler ilaçlar hükmünde; takva, perhiz hükmündedir.
Perhize dikkat etmeyen kimse ne kadar hap yutsa sadece hapı yutar yani şifa bulamaz.
Takva, sakınması ve korunması gerekenlerle ilgilidir: Korunmamız gerekenlerin başında, kalbin çirkin ameli olan küfür ve şirk inançları gelir. Yine kalbin kötü huyları olan riya, ucup, kibir, kin, hased, öfke, cimrilik v.s. gibi haramlar sonra dil ve bedenle işlenen diğer haramlar, mekruhlar, şüpheliler gelir.
Takvanın bir tarafı da emirlerin terkinden korunmaktır. Emirlerin başında kalbin ameli iman, imanın gereği olan ihlas, kâmil imanın güzel dediği tevazu, hilim, rıfk, sabır, teenni, hayâ v.s. gibi güzel huylar vardır.
Mümin kişi, nafile olan ibadetleri, zikirleri ve duaları yapsa bile büyük günahlardan ve farzların, vaciplerin terkinden korunmadıkça o nafileler küçük günahları bile affettirmiyor.
İşte âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf:
“Eğer size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir konuma girdiririz.”
(Nisâ sûresi 4/31.)
“Beş vakit namaz, gelecek cumaya kadar Cuma (namazı) ve gelecek yıla kadar Ramazan (ayı) büyük günahlardan sakınıldığı zaman aralarındaki küçük günahlara keffârettir.”
(Müslim, Tahâret, 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 359.)
Biz önce Hakka ve halka karşı yanlış anlayış ve yanlış davranıştan sakınacağız sonra Allah Teâlâ’yı sevmemizin işareti zikir, dua ve çeşitli nafilelere yapışacağız, halka faydalı olmaya çalışacağız; halka faydalı olmanın ve halka merhamet etmenin en başında geleni doğru iman için doğru bilgi sahibi olmalarına, marufu emir ve münkeri nehyetmeye çalışacağız.
Allah Teâlâ, bize maddi ve manevî hastalıklarımızın farkına varmanın idrakini, hastalıklarımızın şifası için Peygamber varislerinden olan üstadlarımızın kıymetini bilip verdiği ilaçları ve önerdikleri perhizlerine uymamızı yani nasihatlerini almamızı ve nasihatlerini tutmamızı nasip eylesin!.