Sorumlu insan, hedefi olan kimsedir. Hedefi olan kişi, hedefe ulaşması için hedefe ulaştıran meşru yolu bilmeli ve bulmalıdır. Sorumlu olan liderin hedefe ulaştıracak yol arkadaşları ve yolda takip edilecek meşru ve isabetli prensipleri olmalıdır.
a) Hedef için gerekli olanlar:
1. İnsanın nihâî hedefi, insandan üstün olmalı
2. Ara hedefleri nihâî hedefe götürücü olmalı
3. Hedefle uygulama birbirine ters olmamalı, her hareket hedefe yaklaştırıcı olmalıdır
a) Hedef için gerekli olanlar:
1. İnsanın nihâî hedefi, insandan üstün olmalı
İnsan ve insanın kâmili mü’min, dünyadan da cennetten de daha üstündür. Dünya da cennet de insanın hizmetçisi demektir.
İnsanın hedefi, hizmetçisi değil bilakis hizmet ettiren Allah olmalıdır. İşte bu insanın nihâî hedefi, dünyadan da cennetten de daha üstün olmalıdır ki o üstün hedefe kendisini feda etmeye değsin. Zira Allah’ı elde eden her şeyi elde eder, kaybeden her şeyi kaybeder.
Halk da Allah’ın kulları olduğu için insanın önce Hakkın sonra halkın rızasını kazanması gerekir.
İnsan, kendi değerini ve konumunu bilir ve buna göre de yetiştirilirse, değerine ve konumuna göre hareket eder. İşte bu insanın bütün derdi, hedefine ulaşmak olur.
2. Ara hedefleri nihâî hedefe götürücü olmalı
Ara hedefler, dünyevî ve uhrevî olmak üzere iki kısımdır.
Dünyevî ara hedefler, kişinin dünyada maddî olarak huzurlu bir hayat sürmesini sağlayacak imkânlardır.
Uhrevî ara hedefler ise şahsın, ailenin, kurumların, İslâm dünyasının ve bütün insanlığın ideal insanlık olan İslâm ile tanışmasını, kendi hür iradesi ile inanıp uygulaması ile huzurunu sağlamaktır.
Ara hedefler elde edilirken nihâî hedefe vasıta olursa nihâî hedeften, vasıta olmazsa engelden sayılır.
Ara hedeflerin vasıta olması, ara hedefler elde edilirken İslâm’ın koyduğu her konudaki en doğru ve en isabetli helallere ve haramlara dikkat edilmesiyledir.
3. Hedefle uygulama birbirine ters olmamalı, her hareket hedefe yaklaştırıcı olmalı
Önce doğru bilgi gerekir. Çünkü doğru davranışın kaynağı doğru anlayış, doğru anlayışın kaynağı da doğru bilgidir.
İman ayrı amel ayrı olunca münafıklık olduğu gibi, doğru şahsiyet sahibi kişi de hedef ile uygulama arasında bir uyumun olmamasını şahsiyet bozukluğu yani münafıklık sayar.
Her hareket, kişiyi hedefe yaklaştırırsa hedefe doğru olmuş olur. Çünkü hareketler, hedefe doğru olunca, eninde sonunda hedefe ulaşılır.
Hareketlerin hedefe ulaştırıcı olmasının bir şartı da ağır ağır da olsa devamlı olmasıdır. Devamlı olması, az ile ve yapabileceğini yapmaya başlamasıdır. Çünkü azla başlayan çoğa ulaşır; çokla başlayan yoka ulaşır.
“Ağır ağır ama devamlı yürüyen için uzun yol yoktur.”
Jean La Bruyere
Her merhale aşıldıkça, hedefe ulaşma aşkı oluşur. Bu aşk kişiyi, daha çok motive eder. Zira bu aşk, zevk aldıkça şevki artar. Şevkin artması, önemli muharrik bir unsurdur.
b) Yol için gerekli olanlar: Yol; meşru, müstakim ve hedefe ulaştırıcı olmalıdır.
1. Yol, meşru olmalıdır
Meşru hedefe, ancak meşru yol ile ulaşılır.
Meşru olmayan yol, hedefi de meşru olmaktan çıkarır.
Yolun meşru olmaması, hedefi saptırmak demektir. İşte bundan dolayı bütün hareketlerin takip edilmesi ve denetlenmesi gerekir. Harama, helal fetvası aranması en önemli bir sapmadır. Hâlbuki insanlarla ilgili yani insan hakkı ile ilgili işlerde haram şüphesi haram sayılmalıdır ki harama düşülmesin.
Bu konuda en çarpıcı hadîs-i şerîf şudur:
“Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de ırzını da muhafaza etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse, harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir.”
(Buhârî, İman, 39; Müslim, Müsâkat, 107.)
“Fâiz şüphesi, fâizdir.”
Hz. Ömer (r.a.)
2. Yol, müstakim olmalıdır
Müstakim yol, eğrisi olmayan doğru; ifratın ve tefritin olmadığı yol demektir. En üstün insanlık esasları olan İslâm dini hem itikad hem de ibadet, ahlâk ve ahkâmda müstakim yani orta bir yoldur; ifratın ve tefritin olmadığı bir sistemdir. Çünkü İslâm dini, Allah katında yegâne hak, doğru ve yerli yerince olan bir dindir. Allah’ın gönderdiği din ile beşerin uydurduğu sistemleri kıyas etmek için şu hadîs-i şerîfe kulak verelim:
“Allah’ın kelamının/ilminin diğer kelamlara olan üstünlüğü, Allah’ın yaratıklara olan üstünlüğü gibidir.”
(Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 6; Tirmizî, Sevâbü’l-Kur’ân, 25.)
Hadîs-i şerîfin vermek istediği mesaj şudur: Allah Teâlâ yaratıklardan ne kadar üstün ise Allah’ın ilmi de bütün yaratıkların ilminden öyle üstündür. Zira yaratıcı olan ile yaratıcı olmayan bir olmaz. İşte bunu da yine Yüce Allah şöyle belirtmiştir:
“Yaratan, yaratmayan gibi midir? Hiç düşünmüyor musunuz?”
(Nahl sûresi 16/17.)
Helal-haram, hak-batıl, hayır-şer, işte bunları tespitte müracaat kaynağı, Allah Teâlâ’nın kitabı Kur’ân-ı Kerîm; Kur’ân’ın te’yîdi, tefsîri, açıklaması ve Kur’ân’da olmayan konularda hüküm koyucu olan Rasûlullah’ın sahih sünnetidir.
İnsanı yaratanın insan hakkındaki bütün tespitleri hem doğru hem yerli yerincedir:
“Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir.”
(En’âm sûresi 6/115.)
c) Lider için gerekli olanlar
1. İlim ve irfan sahibi, anlayışı ile davranışı birbirine uyumlu olmalı
2. Hem kendisinin hem çevresinin lideri olmalı
3. Davasında ve şahsiyetinde önemli bir açığı olmamalı
c) Lider için gerekli olanlar
1. İlim ve irfan sahibi, anlayışı ile davranışı birbirine uyumlu olmalı
Her gün ilerlemek için her gün lazım olan bilgide ilerlemek gerekir.
Lazım olmayan bilgiyi öğrenmek, lazım olan bilgiyi öğrenmeye engel olur.
Lazım olan bilgi, meşguliyetimizle ilgili olmalıdır. Meşguliyetimiz de mesuliyetimizle ilgili olmalıdır.
“Mes’ûl olduğun şeyle meşgul ol!”
Hz. Ömer (r.a.)
İlimde ilerde olan, ilerde olur; ilimde geride olan, geride olur.
İlim, zahiri bilmek; irfan, işin içyüzünü bilmektir.
İlmin gereği, ihlâsla amel edilirse irfan hâsıl olur. Şüphesiz ilimsiz irfan, muhal; irfansız ilim de vebaldir, denmiştir.
Takvâya göre amel edilirse basîret hâsıl olur. Takvâ, Hakka ve halka karşı yasaklardan ve şüphelilerden korunarak hassasiyet göstermektir.
Anlayış sağlam olursa davranış da sağlam olur.
Anlayışın sağlam olup olmadığı davranıştan anlaşılır. Herkes için bu uyum gerekir; anlayışla davranış uyumu yoksa münafıklık var demektir.
Elbette mü’min için olan bu münafıklık, amelî münafıklık olur. Çünkü mü’minin kalbinde iman var ama amelinde imana terslik ve zıtlık var. İşte buna da kalbi ile ameli birbirine terslik olduğundan dolayı münafıklık oluyor diyoruz. Ama kalbinde küfür var da kalıbında iman alameti gibi görünürse bu itikadî münafıklıktır ki bu nifak küfür olan nifaktır.
Hele liderin daha çok dikkat etmesi beklenir. Çünkü lider örnek mevkidedir. Örneğin iç-dış birlikteliğinde zirve olması beklenir.
Liderlerin makamı, takvâ makamıdır. Takvâ ehline ruhsatla değil azimetle amel yakışır. Onun için: حسنات الابرار سيئات المقربين "Ebrarın hasene yani sevap saydığını mukarrabîn günah sayar."
Lider, bilge konumundadır. İşte bundan dolayı liderden bilgelik beklenir.
“Bilge, erdemin bilgisiyle donanmıştır. Bayağı insan ise kazancın bilgisiyle.”
Konfüçyüs
Erdem, doğru bilgi doğru ameldir. En doğru bilgi, Allah’ın ve Rasûlünün bilgisi yani vahiydir. Doğru amel, doğrunun amelidir. En doğru olan kimse, özel yetiştirilen ve özel koruma altına alınmış olan Rasûl-i Ekrem Efendimizdir. Çünkü en yüce ahlaka ve en yüce ihlaslı amele sahip kılınmıştır.
“Bilge, üç bakımdan diğer insanlardan ayrılır: Uzaktan görüldüğünde ciddi ve ağırbaşlı, yanına yaklaşıldığında nazik ve cana yakın, konuştuğunda ise görüşlerinde kararlıdır.”
Konfüçyüs
c) Lider için gerekli olanlar
(Devamı)
2. Hem kendisinin hem çevresinin lideri olmalı
Lider hem kendisi istikamet üzere hem sorumlu olduğu kimselerle birlikte istikamet üzere olmalıdır. İşte bu istikamet emrini şu âyet-i kerîmede görmekteyiz:
“Artık sen tövbe edenlerle beraber emrolunduğun gibi istikâmet üzere ol! Aşırı da gitmeyin! Çünkü Allah yaptığınız şeyleri görücüdür.”
(Hûd sûresi 11/112.)
Bu âyette Rasûlullah'a "Beni ihtiyarlattı" dedirtecek kadar zor gelen nokta, istikamet emrinin asıl kendisiyle ilgili olan kısmından ziyade, ümmetiyle ilgili olan kısmı olsa gerektir. Zira buyuruluyor ki: “Seninle beraber tevbe edenler de.” Yani şirkten tevbe edip de imanda seninle beraber bulunan, müslüman olan herkes de tıpkı senin gibi dosdoğru olsun. “Ve azmayın”, yani Allah'ın tayin ettiği sınırı aşıp da onun dışına çıkmayın, doğruluktan ayrılıp da ifrat veya tefrite sapmayın, “aşırı gitmeyin ey Müslümanlar! Çünkü muhakkak ki O, (yani Rabb'in) bütün yapacağınızı görür.” Gözünden hiçbir şey kaçmaz. Görür ve ona göre karşılığını verir; ceza veya mükâfat, karşılıksız bırakmaz.
Lider hem kendisinden hem çevresinden sorumludur. Hem kendi kendisini denetleyecek hem çevresini denetleyecektir. Çünkü Kıyamet günü hem kendisinden hem lideri olduğu toplumdan dolayı sorgulanacaktır.
Peygamberler bile sorgulanacaklar. Yani herkes özellikle toplumun önündeki liderler de sorguya alınacaklardır. İşte âyet-i kerîme:
“Andolsun ki muhakkak kendilerine peygamber gönderilenleri de sorgulayacağız, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorgulayacağız.”
(A’râf sûresi 7/6.)
Şu hadîs-i şerîf de çok önemlidir; hepimiz için özellikle liderler için:
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsü (idaresi altındakileri)nden sorumludur. İnsanlar üzerinde olan emîr/devlet başkanı olan idareci bir çobandır; o sürüsünden (halkından) sorumludur. Kişi, aile fertlerine çobandır. O da onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evine ve çocuklarına çobandır. O da onlardan sorumludur. Köle, sahibinin malına çobandır, o da ondan sorumludur. Dikkat! Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur.”
(Müslim, İmâre, 20; Buhârî, Cum'a, 11, Cenâiz, 32, Nikâh, 81; Ahkâm, 1; Ebû Dâvûd, İmâre, 1.)
c) Lider için gerekli olanlar
(Devamı)
3. Davasında ve şahsiyetinde önemli bir açığı olmamalı
Lider için en kritik özellik, önemli bir açığının olmamasıdır. Lider insan, büyük insan konumunda olan kimsedir. Büyük insan ise içi dışından büyük olan, davası ile şahsiyeti uyum içinde olan kimse demektir.
Hz. Ebubekir (r.a.), yerine Hz. Ömer (r.a.)’i koymak istiyor. Ancak sahabe-i kiramla istişare ediyor. Hz. Osman (r.a.)’a soruyor:
-Ömer nasıldır? Hz. Osman şöyle cevap vererek tanımlıyor Hz. Ömer’i:
-“Ömer’in içi dışından büyüktür” diyor.
Evet, gerçek lider, içi dışından büyük olan liderdir.
Liderin en önemli tarafı, ahlâkının güzelliği, yaklaşıldıkça büyüklüğü daha iyi görülen, çevresine faydası olan, davasından ve şahsiyetinden taviz vermeyen kimse olmasıdır.
Lider gerçekten büyük lider, yaklaşıldıkça daha büyük olduğu görünendir. Büyük zannedilen küçük kişi de yaklaşıldıkça daha küçük olduğu görülendir.
“İnsanlığın şerefi, aklıyla; asaleti, diniyle; şahsiyeti, ahlâkıyladır.”
Hz. Ömer (r.a.)
Şerefli insan, nefsine soran değil, aklına soran kişidir. Elbette mü’minin aklı da imanına soracaktır. Çünkü yanında bilge olan zat olsa herhalde o bilgeye sorulur. İman da işte o bilge gibidir. Daima mü’min, aklını imanına tabi kılandır.
Kişinin asâleti diniyledir, ne demektir?
Asîl insan, daima asaletle hareket eder. Gerçek asalet dindedir. Gerçek dindar, asîl insan demektir. Her hareketini dine göre yapıyorsa, işte o kimse daima asaletle hareket ediyor demektir.
Şahsiyeti ahlakıyladır, ne demektir?
Şahsiyetli insan, güzel ahlaklı demektir. Kişi, güzel ahlaklı ise o kişiye şahsiyetli insan denir.
Lider için en önemli açık, cehalete razı olmak, kibir, riya, dünya hırsı, öfkeye mağlup olmak, açgözlülük ve tamahkârlık, sadece kendi görüşünü beğenmek gibi.
“Şu beş şey olmasaydı bütün insanlar sâlih olurdular: Cehalete razı olmak, fazlalığa açgözlülük etmek, dünyaya haris olmak, kendi görüşünü beğenmek ve amelde riyakârlık.”
Hz. Ali (r.a.)
Eğer bir lider, her gün ilimde ilerlemezse cehalete razı demektir. Dünya fazlalığı kişinin kalbini meşgul etmiyorsa varsın olsun deriz. Ama bu kişi enderdir.
Fazlalığa açgözlülük etmek, kişiyi günaha iter, günah olan muamelelere tenezzül eder. Böylece hem huzurunu hem zamanla tövbe etmezse âhiretini kaybedebilir.
Dünya hırsı, çok kere haram dünyalığa itmektedir.
Kendi görüşünü beğenen kişi çevresindeki bilgili kişilerden bile istifade etmez. Riya ise ameli zayi eden ve ihlâsa ters olan bir manevi hastalıktır.
İşte bu beş şey, lider için asla doğru görülmeyen, sâlih insana zıt olan ve örnekliğe ters düşen kötü özelliklerdir.
d) Yolcular için gerekli olanlar
1. Liderle yolcular uyum içinde olmalı
2. Yolcular belli seviyede bilgi sahibi olmalı ve terbiyeden geçmiş olmalılar
3. Liderle yolcular gerektiğinde birbirlerini hesaba çekebilmeli
d) Yolcular için gerekli olanlar
1. Liderle yolcular uyum içinde olmalı
Liderin yolcu ile uyum içinde olması, ancak hedef, bilgi, fikir ve davranış birliği ile mümkün olabilir.
Yolcu ile liderin uyumu, yine liderin sayesinde, fikir enginliği, isabetli görüşlülüğü, yolcuların gönlünü eser, başarı, ahlâk ve iyiliği ile kazanmış olması ile gerçekleşebilir.
Liderin hedefi, Allah olur da yolcunun hedefi, dünya ve dünyalık olursa, o yolcu, hak yolun yolcusu değil demektir.
Liderin düşüncesi, İslam’a ve Müslümanlara hizmet olur da yolcunun düşüncesi sadece kendisini düşünmek ise yine o yolun yolcusu değil demektir. Bunlar davranışlarla ortaya çıkar.
Liderin bilgi kaynağı ile yolcunun bilgi kaynağı aynı olmazsa düşünce farklılığı ve anlayış farklılığı doğar. Bu ise uyuma engel olur.
Liderle yolcunun davranış birlikteliği olmazsa ayrılmalar olur.
Gerçek lider, çevresiyle haleleşir. Kabiliyetli liderin çevresinde kabiliyetli insanlar bulunur. Basit insan kendisinden üstün insanları çevresinde bulundurmaz.
Liderin fikir derinliği ve isabetli görüşlülüğü, çevresindekilerin etrafında haleleşmeyi devam ettirir, fedakârlığı getirir.
Lider, galip olan kişidir. Galibin en göze çarpan şu dört özelliği vardır: Eser, başarı, iyilik ve güzel ahlâktır.
Eser, akıllara; başarı, nefislere; iyilik, ruhlara; güzel ahlâk, gönüllere tesir eder.
d) Yolcular için gerekli olanlar
(Devamı)
2. Belli seviyede bilgi sahibi olmalı ve terbiyeden geçmiş olmalı
Yolcu, iman edilmesi ve amel edilmesi haram olan ve farz olanları yani lehinde ve aleyhinde olanları bilmelidir. Çünkü iman konularını bilmezse iman olmaz, bir mü’mini küfre götüren itikadı bilmezse kendisini küfürden koruyamaz; haram olan amelleri bilmezse helal diyebilir, farz olan amelleri bilmezse, farzların terkini helal görebilir; dostunu bilmezse düşmanlık, düşmanını bilmezse dostluk edebilir; düşmanı, itikadı ve ahlakı ile birlikte tanımazsa dost zannettiği düşmanın itikadını itikad edinebilir; düşman zannettiği dostunun itikadını reddedebilir.
Şüphesiz bilmekle başlıyor, bitmiyor. Bilginin amele geçmesi amel edecek seviyeye gelmesi ile mümkün olmaktadır.
Amel edebilecek seviyeye gelmek, ancak terbiye ile mümkün olur.
Terbiye, terbiyeyi dert edinenlere nasip olur. Talim ve terbiye derslerini hazmetmek ve gereğiyle de uygulama içine girmeyi beraberce kabullenmek ve uygulamaya beraberce geçmek gerekir.
“Bilgisiz dürüstlük, zayıf ve faydasızdır; dürüst olmayan bilgi ise, tehlikeli ve korkunçtur.”
Samuel Johnson
“Âlim hataya düştüğü vakit, bir cemaat da onunla birlikte hataya düşer.”
Hz. Ömer (r.a.)
Cemaatler lider titizliği, bilgi sağlamlılığı, âlimler kurulu hassasiyeti, denetim mekanizması, her şeylerini ölçü ile ölçmeleri konularındaki farklılıkları ile fark edilirler. Belki en önemlisi her şeylerinin şeffaf olmaları ile hatadan korunabilirler.
“Baba, fânî hayatın; terbiye ise, ebedî hayatın sebebidir.”
Hz. Ebubekir (r.a.)
Gökten yere inmemize sebep, babalarımızdır; ancak göğe yani cennette ebedî hayatta huzura ulaşmak, İslâmî terbiyeden geçmekle mümkündür.
“Büyük Allah’tan bizler neden terbiye isteriz? Çünkü terbiyesizler, Allah’ın lütfundan mahrumdurlar. Terbiyesiz, yalnız kendine kötülük etmez, bütün hayâ ve fazilet ufuklarını ateşler.”
Hz. Mevlânâ
Terbiye nedir?
Terbiye, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ahlâkı ile ahlâklanmayı temin edebilecek bir gayrettir, bir faaliyettir.
d) Yolcular için gerekli olanlar
(Devamı)
3. Liderle yolcular gerektiğinde birbirlerini hesaba çekebilmeli
Hesaba çekebilmek, fikir hürriyeti demektir. Hesaba çekmek, herkesi bağlayan gerçeklerin hatırına, milletin menfaatini ferdin menfaatine tercih adına, yanlışların yayılmaması adına, herkese faydası olan doğruların hâkim olması adına olmalıdır.
Hesaba çekmek, nefis adına yapılırsa şeytan devreye girer. Şeytanın bulunduğu yer, rahmetin olmadığı ve Allah’ın sevmediği ve belki gazap ettiği bir yerdir.
Hesaba çekilirken münakaşa değil, kişi ve kurumların kişilikleri ile değil, doğrularını kabul ile birlikte yanlışları arz edip çareleri teklif etme tarzı benimsenmelidir.
Hesaba çekerken edep sınırını aşmamak gerekir. Tenkitten ziyade nasihat düşüncesi ile yapılması tercih edilmelidir.
“Tenkitler ve fikirler, büyük ruhlu insanları besler ve kuvvetlendirir; küçük insanları öfkelendirir.”
Napolyon
“Büyük insanı dost edinmek isterseniz tenkit ediniz, küçük insanı dost edinmek isterseniz methediniz.”
Sadi-i Şirâzî
e) Prensipler için gerekli olanlar
1. Prensipler, temel ilâhî ölçüye zıt olmamalı
2. İdeal ile realite dengesi gözetilmeli
3. Prensipler, sistemi kurulmuş bir yapı içinde olmalıdır
e) Prensipler için gerekli olanlar
1. Prensipler temel ilâhî ölçüye zıt olmamalı
Temel ilâhî ölçüyü kavrayan ve ölçüye uyan, daima gelişir; temel ilâhî ölçüyü kavramayan daima değişir. Yanılanın ölçüsü, yanılır; yanılmayanın ölçüsü, yanılmaz. Yanılmayan, ancak Allah Teâlâ’dır; yanılgıdan korunan ve isabet edemeyince o halde bırakılmayan da Allah’ın yetiştirdiği ve öğretip eğittiği Hz. Peygamber (s.a.s.)’dir.
Yegâne ölçümüz; Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîfler, Sahâbe-i Kirâm’ın âyet ve hadislerden çıkardığı icmadır.
Ölçüler şunlardır:
a) Ölçü bilgi:
İslâm=Kitap+Sünnet: Vahiy.
Kitap ve Sünnet’ten çıkarılan iki ölçü/usûl vardır:
a) Usûliddîn, b) Usûl-i Fıkıh.
b) Ölçü insan: Hatadan korunmuş ve Allah tarafından özel yetiştirilmiş olan Hz. Peygamber aleyhisselamdır.
c) Ölçü hareket: Kur’ân ve Hadîslerde belirtilen Peygamberlerin Tevhid Hareketi.
d) Ölçü toplum: Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yetiştirdiği ve risâlet güneşine nisbetle yıldızlar gibi olan Sahâbe-i Kirâmdır.
Temel prensipler, bütün insanlığın kabul ettiği doğrulara denmektedir. İslâm’da buna ma’rûf denmektedir. Ma’rûf, İslâm’ın ve aklın iyi kabul ettiği şeylerdir.
e) Prensipler için gerekli olanlar
(Devamı)
2. İdeal ile realite dengesi gözetilmeli
İdealimiz, iyi bir insan, kâmil bir mü’min, dünyada huzurlu olmak ve huzurlu kılmak, âhirette cennete girmek, cemâlullâhe ermek ve nihâî gayemiz olan Allah’ın rıdvânına yani rızasına ermektir.
İdealimize Ulaşmamızın Şartları:
1) İyi bir insan olabilmek için en büyükten alta doğru örnekleri örnek alarak örnek olmaya çalışmak, derya gönüllü olmaya ve her gün ilerlemeye gayret etmek.
“En iyi vaaz, dudaklarınızdan dökülen değil, hayatınızda görülendir.”
Oliver Goldsmith
“Gençler, nasihatlere kulaklarını tıkarlar, örneklere gözlerini açarlar.”
“Gücenen ârif henüz sığ sudur.”
Şeyh Sadi-i Şirâzî
“Başkasından üstün olmamız önemli değildir. Asıl önemli olan şey dünkü halimizden üstün olmamızdır.”
Çin Atasözü
2) Fedakârlık yapmak, ciddî olmak, gayret etmek, takatin sonuna kadar çalışmak, plânlı ve programlı, metotlu olmak ve sabr u sebat etmek
Her şey, fedakârlık edene feda edilir. İlk fedakârlık, kendisine yapılmasını istediği gibi kendisi de başkasına yani halka yardım etmektir. Zira Allah Teâlâ’nın yardımını isteyen, kullarına yardım etmelidir.
Ciddiyet alâmeti gayrettir ama kâfi değil, takatin sonuna kadar çalışacak. Zira insanın bittiği yerde ilâhî lütuf başlar. Ayrıca başarı için; metotlu, planlı ve programlı çalışacak, sabır ve sebatlı davranacaktır. Farklı olanlar fark edilirler.
“Yalnızca görevini yapmakla yetinmeyip daha fazlasını da yapan ve böylece kıl farkıyla önde olabilen atlar yarışı kazanmaktadır.”
Dale Carnegie
“Ağır ağır ama devamlı yürüyen için uzun yol yoktur.”
Jean La Bruyere
“İşin güç kısmı, adam olma değil, adam kalmaktır.”
Andre Mezerelles
“Büyük bir adam olmak, iyi bir adam kalmaktan kolaydır.”
Abdülkadir Geylânî