İnsan bir şeyi hedef edinirse, her şeyi o hedefe ulaşmaya vasıta kılar.
Hedef, süflî olursa ulvî olanları bile süflî hedefe alet eder. Şu hadîs-i şerîfte belirtildiği gibi:
“Kim kendisinde Allah’ın rızası aranan bir ilmi sadece dünyalığa sahip olmak için öğrenirse, o kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz.”
(Ebû Dâvûd, İlim, 12; İbn Mâce, Mukaddime, 23.)
Kişinin hedefi süflî olunca, kendisi de süflîleşir. Eğer hedef ulvî olursa, süflî olan şeyler bile ulvî hedefe vasıta olduğundan ulvîleşir.
Dünya, cenneti kazandırınca cennetten daha kıymetli olur. Dünya sermaye, cennet de kâr olur. İnsanın hedefi, insandan üstün olmalıdır ki hedefine kendisini feda etmeye değsin. İnsandan üstün olan ancak Allah’tır, rızasıdır.
İnsanın hedefi, dünyayı da cenneti de mü’min için hizmetçi olarak yaratan Allah Teâlâ ve rızası olmalıdır.
İnsanın değeri, hedefi ve değer verdiği şeylerle ölçülür.
Bir insanın hedefini ve niyetini, ancak tercihleriyle ve ortaya koydukları uygulamalarıyla anlayabiliriz.
Şu âyet-i kerîme bu durumu çok bir net şekilde ortaya koymuştur:
“De ki herkes kendi şâkilesine göre hareket eder. Rabbiniz, kimin daha doğru yolda olduğunu en iyi bilendir.”
(İsrâ sûresi 17/84.)
Şâkile; niyet, yol, ruh ve maya/tabiat manalarına gelmektedir.
Bu âyetten şunu anlamamız mümkün: Bir insanın uygulamalarına daha doğrusu tercihlerine bakıp niyetini, hangi yolu tuttuğunu, ruhu neyi uygun gördüğünü ve mayasının yani tabiatının ne olduğunu anlamamız mümkündür.
Dili ve alıştığı ibadetleri gerçek niyetini ve hedefini göstermiyor.
İşte bu kişi, küçük menfaatlerde çok muttaki olduğu algısını verdirmeye çalışır fakat faize, rüşvete, yalana, gıybete karşı Mısır müftüsü kesilir. Âyet-i kerimenin ikinci cümlesi bu durumu çok güzel ortaya koyuyor: “Rabbiniz, kimin daha doğru yolda olduğunu en iyi bilendir.”
Allah Teâlâ hem kalbe hem amele bakıyor: Kalbe bakıyor, niyeti ve hedefi nedir diye; amele bakıyor, kalbi ile uygulaması aynı mı, ahlakı ile ibadeti birbiriyle örtüşüyor mu, Hz. Peygamber (s.a.s.)’i örnek alıp izliyor mu? İşte bunun delili şu hadîs-i şerîftir:
“Allah Teâlâ sizin yüzlerinize ve mallarınıza değil, kalblerinize ve amellerinize bakar”
(Müslim, Birr, 34).
Hz. Ömer (r.a.)’e nispet edilen şu söz de çok manidardır.
“Kişinin namazı ve orucu sizi aldatıp size zarar vermesin; büyük ve küçük menfaatler karşısındaki tutumuna bakınız!”
Aynı kişinin ibadeti; namazı, orucu, haccı, umresi ve zekâtı, gerçek hedef ve niyetini ortaya koymuyor. Aynı kişide tercih ve ibadeti ayrı olunca iki ayrı kişi gibi kendisini ortaya koyuyor.
Hedefe Ulaşmak İçin Gereken 4 Şey:
1. Yol, itikad, ibadet, ahlâk ve ahkâmda ifratın ve tefritin ortası, merkezinde ehl-i sünnet olan İslamdır.
2. Öncü, başta peygamberler ve peygamberleri izledikleri müddetçe sıddıklar, şehidler ve sâlihlerdir.
3. Yolcu, Hak üzere olup icmada birleşen İslâmî cemaatleri oluşturan İslam toplumunun fertleridir.
4. Prensipler, Kur’ân-ı Kerîm’de ve Sahîh Sünnette geçen peygamberler ve vârislerinin prensipleridir.