4. Her gün, daimî olarak denetlendiğimizi bilerek nefsimizi gündüz denetim altında tutalım, akşam da nefsimizi ne idim, ne oldum ve ne olmam lâzım diyerek hesaba çekileceğimizi düşünerek hesaba çekelim.
Allah Teâlâ âyet-i kerîmede şöyle buyurmuştur:
“Elbette Rabbin hep gözetlemektedir.”
(Fecr sûresi 89/14)
“…Şüphe yok ki Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.”
(Nisâ sûresi 4/1)
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken (her vakit) Allah'ı zikrederler/anarlar ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabında koru!”
(Âl-i Imrân sûresi 3/191)
Ölmeden önce düşünmek gerekir, yoksa âhiretteki düşünmenin faydası olmayacaktır. Bu durum âyet-i kerimede şöyle anlatılmaktadır:
“O gün cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat (bu hatırlamanın) ona ne faydası var!”
(Fecr sûresi 89/23)
Hadîs-i şerîfte de Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Hiçbir kul kıyâmet gününde; ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne amel işlediğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorguya çekilmedikçe kulun iki ayağı (bastığı yerden) kıpırdayamaz.”
(Tirmizî, Kıyâmet, 1. Hadis no: 2419)
Gerçek düşünme, insanı tövbe etmeye, kişiyi kurtarmaya götüren düşünmedir; yanlışlarını bıraktıracak, eksiklerini giderecek, noksanını tamamlatacak düşünmedir.
Gerçek düşünme hem Hakka hem halka karşı sorumluluklarını yerine getirmeyi sağlayacak; itikadî, ahlakî ve amelî sahada lazım olan bilgi noksanlığını gidermeye, hakkı-batılı, hayrı-şerri ayırabilecek bilgi sahibi olmaya; dostunu-düşmanını tanıyabilecek irfana sahip olmaya götürecek düşünmedir.
“Her eylemin atası, düşüncedir.”
Emerson
Düşüncenin malzemesi de bilgidir. Çünkü bilgi ilgiye, ilgi sevgiye, sevgi de eyleme sevk eder.
5. Allah Teâlâ’nın sevdiklerini karşılıksız sevelim, buğzettiklerine de buğzedelim ama buğzumuz onlara şefkate sebep olsun ki onları buğzedilen durumdan kurtarmamıza vesile olsun!..
Sevgi ve şefkat, insanı sevdiğine yaklaşmaya ve kaynaşmaya hatta ikram etmeye sevk eder.
Allah’ın sevdiği kimseler şunlardır: İyilik edenler, ihsan derecesinde Allah’a kulluk edenler, tövbe edenler, muttakîler, sabredenler, tevekkül edenler, âdiller, maddi ve manevi temizliğe dikkat edenler, Allah yolunda cihad edenler, Müslümanlara karşı mütevazı olup birbirlerine şefkatle muamele edenler ve her konuda, her zaman Hz. Peygamber’i izleyenler…
Sevmediği kimseler şunlardır: Fesatçılar, kâfirler, nankörler, daimî günah işleyenler, zâlimler, hâinler, kibirlenenler, kendini beğenenler, haddi aşanlar, israfçılar, cimriler, şımarıklar, dünya hayatını âhiret hayatına tercih edenler…
Biz Müslüman olarak kâfire, günahkâra, zâlime, kibirliye, kendisini beğenene, haddi aşana, israfçıya, cimriye, şımarığa, dünyayı ahirete tercih edene karşı değil; küfre, günaha, zulme, kibre, kendini beğenmeye, haddi aşmaya, israfçılığa, cimriliğe, şımarıklığa, dünyayı ahirete tercih etmeye karşıyız. Dolayısıyla bu suçları işleyenlere karşı olmuş oluyoruz.
Bize asıl gereken, bu suçlara karşı çıkmak ve düşman olmak, hastaya değil hastalığa karşı çıkmaktır. Bundan dolayı da suçları işleyenlerle uğraşmayıp öncelikle kötülükleri, yanlışlıkları ortadan kaldırmaya çalışırız.