1. İnsan, maddî ve manevî tarafını tatmin ediyorsa;
2. Nefsini aklına, aklını da Allah ve Rasûlünün dediklerini tasdik manasında olan imanına tabi kılıyorsa;
3. İlmi cehalete tercih ediyor da her gün kendisine lazım olan ilmi kazanmaya gayret ediyorsa;
4. Uhrevî olanı dünyevî olana tercih ediyorsa;
5. Elinden çıkana üzülmüyor, elindekiyle şımarmıyorsa;
6. Sevap olan amellerine seviniyor, günah olan amellerine üzülüyorsa;
7. Manevî zenginliği maddî zenginliğe tercih ediyorsa;
8. Her hak sahibinin hakkını veriyorsa;
9. Diliyle işlediklerini amelinden sayıyor da diline sahip çıkıyor ve dilini hayırda kullanıyorsa;
10. Yerilmeyi övülmeye, tenkidi takdire tercih ediyor da övülme ve takdir sebebini Allah’tan, yerilme ve tenkit sebebini nefsinden biliyorsa huzur hâsıl olur.
1. İnsan, maddî ve manevî tarafını tatmin ediyorsa;
Maddî tatmin, yazlık kışlık elbisesi, bir günlük yiyeceği ve içeceği, barınacağı evi varsa hâsıl olur.
“Kim ailesi ile emniyet ve huzur içerisinde oturur, bedeni sıhhatli olarak sabahlar ve bir günlük yiyeceği de yanında olursa o kimseye sanki bütün dünya verilmiş demektir.”
(Tirmizî, Zühd, 34.)
“Müslüman olan (teslim olan), yeterli rızık verilen (yeterli geçime sahip kılınan) ve Allah’ın kendisine verdiklerine kanaatkâr kıldığı kimse kurtulmuştur.”
(Müslim, Zekât, 125; Tirmizî, Zühd, 35.)
İslam, kalbin rızkı; yeterli rızık, bedenin rızkı; kanaat, gönlün rızkıdır. İşte bu üç rızka sahip kılınan kurtulmuştur.
Manevî tatmin, Kur’ân ve hadîs-i şerîflerde geçtiği şekliyle dilinde, kalbinde, halinde ve fiilinde zikirledir.
“Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Dikkat edin ki, kalpler ancak Allah'ın zikriyle huzur bulur.”
(Ra’d sûresi (13/28.)
Kur’ân-ı Kerîm’in bir ismi de zikirdir. Ruhlar, akıllar, kalpler Kur’ân-ı Kerîm âyetlerini okumakla, okuduğunu düşünmekle huzur bulur, sükûnete erer ve tatmin olur.
Kâmil zikir, kalbin, dilin ve bedenin zikridir.
2. Nefsini aklına, aklını da Allah ve Rasûlünün dediklerini tasdik manasında olan imanına tabi kılıyorsa;
Nefis, terbiye olursa, konumunun akla tabi olmak olduğunu görür. Akıl da mahlûk/yaratılmış olduğunu idrak ederse aklını doğru çalıştırma gereği Hâlıkına /yaratıcısına tabi olması gerektiğini görür, gönderdiği Kitabına ve Rasûlüne uyar. Uyunca da huzur bulur. Çünkü tasdik tatbiki gerektirir. İman hayata geçmiş olur. İman hayata geçicince kişi hayat bulur, huzur hâsıl olur.
3. İlmi cehalete tercih ediyor da her gün kendisine lazım olan ilmi kazanmaya gayret ediyorsa;
Her konuda ilerlemenin ilimle olduğunu anlayan, her gün kendisine lazım olan ilimde ilerlemeye gayret eder.
Her gün maddî ve manevî ilerlemek, ilimde ilerlemekle olur. Zira ilimde ileri olan her hususta ilerde olur. Elbette ilimle başlar ama bitmez. İlim amel içindir. Şu da bir gerçektir ki doğru amel, doğru bilgiyle olur.
Doğru bilen doğru davranır. Zira bilgiden ilgi, ilgiden sevgi, sevgiden da amel doğar. Amel edenin de kalbinde ihlas, uygulamasında sünnete uygunluk olursa huzur bulur.
İhlas, mü’mini münafıktan ayıran özellik, sünnet de mü’mini bidatçıdan ayıran özelliktir.