7. Güzel geçim
Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Onlarla hoşça, güzelce geçinin. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur.”
(Nisâ sûresi (4), 19.)
Erkek, kemal makamındadır, ona ancak kemal davranışlar yakışır. Kadınlarla iyi geçinmek hem Allah’ın bir emri hem makamın bir gereğidir.
Âyet-i kerîmede belirtilen “birçok hayır” şunlar olabilir; ya o zevce derecenin artmasına sebep olur, ya onlardan sâlih evlad doğar, ya da herhangi bir vesile ile aralarında yeni bir muhabbet başlar.
İnsan hata işleyebilir. Kadın da insan olduğuna göre onun da hata işlediği olur. Zaten evlenirken hata etmemek şartıyla evlenmemişlerdi. Kadının da erkek gibi farklı farklı huyları vardır. İşte bu konuda Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Hiçbir mü’min hiçbir mü’mineye buğzetmesin/kin tutmasın! (Çünkü) onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu veya diğer bir huyunu beğenir.”
(Müslim, Radâ’, 61.)
Erkek, kadına karşı bu anlayışta olduğu gibi, kadın da erkeği hususunda bu anlayışta olmalıdır.
Erkek, kadınını başka hanımlarla kıyas etmemeli, kadın da kocasını başka erkeklerle kıyas etmemelidir. Birbirlerine bakarken sadece hatalarına değil faydalı ve güzel yönlerine de bakmalıdırlar.
Erkek, şu aşağıdaki şartlara da uyarsa, sıkıntı varsa bile zamanla gider ve huzur gelir:
a) Sabırlı ve anlayışlı olmak, şefkat, merhamet, iyilik ve olgunluk içinde davranmak.
Sabırda başarılı olmak ancak Allah’ın yardımıyla gerçekleşebileceği için daima Allah’a yalvarmak gerekir. Sabır, nefsi hoşlanmadığı şeye hapsetmektir; nefsimizi aklın emrine, aklımızı da imanımızın emrine vermektir.
Ebû Mutî el-Belhî, Eyyûb b. Half’e, hanımının eza ve cefalarından şikâyet yollu bahsetmiş. O da şu karşılığı vermiştir:
“Bir kimse, hanımının eza ve cefalarına sabır ve tahammül edemezse, kendisinin derecesinin ondan üstün olduğunu da iddia edemez!.”
(İmam Şaranî, İslâm Büyüklerinin Örnek Ahlâkı ve Hikmetli Sözleri, trc. Ömer Temizel, Sönmez Yay., İstanbul 1979, s.95).
Erkeğin makamı idareciliktir ve büyüktür. Makamı büyük olanın sabrının da büyük olması gerekir. Makamı idareci olan erkeğin de hanımını idare etmesi gerekir. Hem büyüğün, küçüğe karşı şefkatli ve merhametli olması lâyıktır. Hem iyilikle elde edilen güzel netice kötülükle ele edilememektedir. Ayrıca erkeğin, olgunluk içinde davranması ile hanımının gönlünü kazanması büyük ihtimaldir.
b) Yanına varınca selâm vermek:
Bu konuda Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Bir eve girdiğiniz zaman o ev ehline selâm veriniz, çıktığınız zaman da ev ehline selâm ile veda ediniz!”
(Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, hadis no: 594.)
Rasûlullah (s.a.s.), Enes (r.a.)’e şöyle buyurmuşlardır:
“Evlatçığım! Ehlinin yanına girdiğin zaman selâm ver ki sana ve ehline bereket olsun!” (Tirmizî, İsti’zân, 10.)
Demek ki evdekilere, özellikle eşe selâm vermek, hem verene hem alana bereket sebebi olmaktadır. Mü’minin, önce kendisine faydalı olması, feyiz ve bereket sebebine yönelmesi, sonra sorumlu olduğu en yakını olan ailesine, eşine karşı hayırlı olması, hayır istemesi gerekir. Bu konuda şu âyet-i kerîme de ayrı bir delildir.
“Evlerinize girdiğiniz zaman Allah katından kutlu, feyizli ve bereketli bir iyi dilek temennisi olarak birbirinize selam verin. İşte Allah size ayetlerini böylece açıklıyor. Umulur ki düşünüp hikmetini anlarsınız.”
(Nûr sûresi (24), 61.)
Hz. Ömer (r.a.), “Gerçekten, şeytanın dokuz zürriyeti vardır”, deyip her birinin musallat olduğu kimseleri ve haklarında gerekli olanı belirtmiş, evlere musallat olan şeytan hakkında şu bilgiyi vermiştir:
“Dâsim: Evlerin sâhibidir. Kişi selâm vermeden, Allah’ın ismini anmadan evine girdiğinde (o bunu fırsat bilerek) onların arasına münakaşa sokuverir, hatta aralarında boşanma, ayrılma ve dayak gibi hadiseler meydana gelir.”
(İbn Hacer, el-Askalânî, Münebbihât (Çev. Celal Yıldırım), s. 94.)