Haberin Kapısı
2024-02-23 12:32:33

İDARECİLER İÇİN ALTIN UMDELER

İbrahim Cücük

23 Şubat 2024, 12:32

1. Allah Teâlâ tarafından daima/gece-gündüz denetlendiğini bilerek ve inanarak her halini; sözlerini ve fiillerini denetlemeli

2. Âhirette hesaba çekileceğini bildiği için, hesaba çekildiği zaman, kolay hesaba uğrayacağı, en azından azaptan kurtulabileceğine göre hareket etmeli ve her gün nefsini muhasebe etmeli, emrindekileri de her gün hesaba çekebilmeli

3. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmanın gereği, mes’ûl olduğu her işde, kendi üst kadrosu ile önce, ideal ile realite gözetilerek plan ve program yapmalı

4. Her konuyu; toplum ile ilgili ise şura ile istişare eder, küçük ve şahsî ise ilminden, tecrübesinden ve takvasından razı olduğu danışman veya ilim ve irfan sahibi kişilerle istişare etmeli

5. Yapacağı her işi; ilim, tecrübe ve basîret sahipleriyle düşünmeli sonra halka mal etmeli

6. Daima değişen değil, daima gelişen kâmil bir idareci olmak için; ilim ve irfandan disiplinli bir şekilde istifade için, dün ve bu gün olarak lehinde ve aleyhinde olanı tanımalı

7. Şahsı ve çevresi ile birlikte; akılları öfkelerine galip, şefkatli ve merhametli davranan, dosta-düşmana karşı âdil, israftan sakınan, gerekli olan masraftan da sakınmayan, övgülere aldanmayan; değerli, seviyeli tenkit ve fikirlere açık olup tenkit ve faydalı fikirlerden istifade eden; dünya ve dünyalık şeylere tokgözlü, gönlü zengin, dünyayı âhirete vasıta kılan kimse olmalı

8. Örnekleri örnek alarak örnek olmalı, kendisini daima sâlih ve muslih, kâmil, mükemmel ve mükemmil olanlarla kıyas etmeli

9. İktidarın ve otoritenin devamını, adâlet, cesaret, siyaset ve faziletle sağlamaya hassasiyet göstermeli

10. Hakkı kazanmak için iman ve sâlih amelin şartı iyi niyet ve Sünnet’e uygun olmaya dikkat etmeli; halkın rızasını kazanmak için de din, akıl, can, mal ve nesil emniyetini sağlamaya son derece hassasiyet göstermeli

11. İktidarda kalabilmenin şartlarına ve gerekli olanlara dikkat etmeli

12. İdareci tedbiri elden bırakmamalı, kendisinden ve idaresi altındakilerden gaflet etmemeli

13. Emin, ilminden ve aklından istifade edilen, takva ve edebinden huzur duyulan yardımcılar edinmeli

Umde: 1. Dayanılacak, güvenilecek şey, kimse, yer; dayak, dayanak, destek. 2. İlke, prensip. 3. Herkesin güvendiği, itimadı olan kimse. Mesela İmam Gazâlî için Umdetü’l-İslâm denmiştir.

(Devellioğlu Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s. 1347.)

1. Allah Teâlâ tarafından daima/gece-gündüz denetlendiğini bilerek ve inanarak her halini; sözlerini ve fiillerini denetlemeli

Allah Teâlâ, bu konuda şu âyet-i kerîmelerde şöyle bildirmiştir:

وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

“Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı daimî görücüdür.”

(Hadîd sûresi 57/4.)

إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ

“Şüphesiz Rabbin, daimî gözetlemektedir.”

(Fecr sûresi 89/14.)

إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ. مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ

“İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadır. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”

(Kaf sûresi 50/17-18.)

Şüphesiz kendisinin denetlendiğini bilen, kendisini denetler. Denetlendiğini ve her şeyi, ölçü ile ölçen, yanlışlarını görür.

Kendisini kontrol eden insan, az hata eder. Hata edince de hemen farkına varır. Farkına varınca da hemen hatasını terk etmeye yönelir. Hatayı terk etmek, birinci basamak; ikinci basamak, doğrusunu görüp doğru olanı yapmaktır.

2. Âhirette hesaba çekileceğini bildiği için, hesaba çekildiği zaman, kolay hesaba uğrayacağı, en azından azaptan kurtulabileceği şekilde hareket etmeli ve her gün nefsini muhasebe etmeli, emrindekileri de her gün hesaba çekebilmeli.

Âyet-i kerîmede Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

فَلَنَسْأَلَنَّ الَّذِينَ أُرْسِلَ إِلَيْهِمْ وَلَنَسْأَلَنَّ الْمُرْسَلِينَ

“Muhakkak kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de kendilerine gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz.”

(A’râf sûresi 7/6.)

Peygamberler bile hesaba çekilirse ümmetler elbette hesaba çekilirler.

Ayrıca şu hadîs-i şerîf de çok manidardır:

كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، اَلْإِمَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ فِى أَهْلِهِ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ فِى بَيْتِ زَوْجِهَا وَمَسْئُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا ، وَالْخَادِمُ رَاعٍ فِى مَالِ سَيِّدِهِ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، فَكُلُّكُمْ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ.

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsü (idaresi altındakileri)nden sorumludur. İnsanlar üzerinde olan (idareci) bir çobandır; o sürüsünden (halkından) sorumludur. Kişi aile fertlerine çobandır. O da onlardan sorumludur. Kadın kocasının evine ve çocuklarına çobandır. O da onlardan sorumludur. Köle, sahibinin malına çobandır, o da ondan sorumludur. Dikkat! Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur .”

(Müslim, İmâre, 20; Buhârî, Cum'a, 11, Cenâiz, 32, Nikâh, 81; Ahkâm, 1; Ebû Dâvûd, İmâre, 1, 13; Tirmizî, Cihâd, 27; Ahmed, II, 5, 54, 55, 108.)

Sorumlu kişi, sorumlu olduğu kişileri; yanlış akideden, yanlış ahlaktan kurtarıp koruyup doğru olan imana ve amele sevk etmekle sorumludur.

Önce Hakk’ı tanıtması, Hakk’a iman etmeye, yaratıp besleyen Rabb’e itaate davet etmesi gerekir.

Özetle, sürüsünü tehlikelerden ve tehlike şüphesi bulunan şeylerden koruyan çoban gibi koruması, doğru ve faydalı yerlerde faydalandırması, ebedî azaptan koruyup ebedî rahmet yeri cennete yöneltmeye gayret etmesi gerekir.

Sorumluluk, hem Hakk’a hem halka karşı devam ederse; hem Hakk’tan hem de halktan yardım görür ve başarı da devam eder.

Aynı zamanda Hakk’a karşı da halka karşı da doğru olmak gerekir. Doğru olunursa haklı da olunur. Her türlü şartlarda doğru olunursa, doğru olunmuş olunur. Bütün bunlara rağmen doğruluk devam ederse başarı elde edilir.

3. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmanın gereği, mes’ûl olduğu her işde, kendi üst kadrosu ile önce ideal ile realite gözetilerek plan ve program yapmalı.

En büyük idareciden en alt idareciye kadar herkesin önceden plan yapması gerekir. Allah’ın ahlakıyla ahlaklanan başarılı olur. Allah (c.c.) ilk olarak kaderi yani planı tespit etti.

Plan; ideal, insan, zaman ve imkân realitesi gözetilerek yapılmalıdır.

Plan yapılırken ideal unutulmamalı, realite inkâr edilmemelidir.

İşte hadîs-i şerîf:

إنَّ أَوَّلَ مَا خَلَقَ اللَّهُ الْقَلَمُ فَقَالَ: أُكْتُبْ. فَقَالَ: مَا أَكْتُبُ؟ قَالَ: أُكْتُبِ الْقَدَرَ مَا كَانَ وَمَا هُوَ كَائِنٌ إِلَي الْأَبَدِ.

“Şüphesiz Allah’ın yarattığı şeyin ilki kalemdir. (Allah Teâlâ kaleme): Yaz! buyurdu. (Kalem): Ne yazayım? dedi. Allah Teâlâ: Kaderi yaz; olanı ve ebede dek olacak her şeyi yaz! buyurdu.”

(Tirmizî, Kader, 17.)

4. Her konuyu; toplum ile ilgili ise şura ile istişare etmesi gerekir, şayet konu küçük ve şahsî ise ilminden, tecrübesinden ve takvasından razı olduğu danışman veya ilim ve irfan sahibi kişilerle istişare etmelidir.

İstişâre, Allah’ın emri, Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın çok önem verip uyguladığı sünneti ve Allah’ın övdüğü Sahâbe’nin özelliklerinden birisidir:

وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ

“…Onlarla iş hakkında istişâre et! Bir kere de azmettin mi artık Allah’a tevekkül et (güvenip dayan). Şüphesiz Allah, kendine tevekkül edenleri sever.”

(Âl-i İmrân sûresi 3/159.)

İstişare eden, önce Allah’ın (c.c.), Hz. Peygamber’e (s.a.s.) ve Hz. Peygamber’in şahsında her bir mü’mine olan emrini yerine getirmiş olur.

Allah Teâlâ, emrini yerine getirene -istişare adabını yerine getiren- mü’mine ilham eder, o da konunun önünü arkasını, gerisini ilerisini görür de o zaman o işi yapmaya azmeder.

Mü’min, azmetmeden önce, yapacağı şeyi bilir, bilince tefekkür eder, neyi nasıl yapacağını, niçin yapması gerektiğini düşünür, sonra tasavvur eder, bütün yapacağı işleri ayrıntısına kadar şekillendirir, sonra kasteder, yapacağı şeye inâbe eder yani o işe kalbiyle yönelir, daha sonra azmeder. Azmedince iradesiyle fiile yönelir ve yapar.

İşte burada mü’min azmedince aklına, gücüne değil Allah’a tevekkül eder, dayanır ve Allah’ın da yardımını görür. Çünkü mü’min Allah’a tevekkül edince, Allah tevekkül eden mü’mini sever, sevince ikram eder, ihsan eder, ilham eder.

Bu farklılığı gören mü’min, başarıyı Allah’a nispet eder "elhamdülillâh" der. Bu da dilin şükrü olur. Şükreden kula Allah Teâlâ, nimetini artırır, tevfîkini refîk eder.

وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ

“…Bunların işleri aralarında müşâvere (ile)dir

(Şûrâ sûresi 42/38.)

فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

“Eğer bilmiyorsanız ehl-i zikre (ehl-i ilme) sorun.”

(Enbiya sûresi 21/7.)

İlme müracaat, ilim ehline müracaatla olur.

İlim ehlinin dediği ile amel edilmesinin üç şartı şunlardır: İlim ehlinin Müslüman olması, sahasında uzman olması ve İslam’ın o konudaki hükmünü bilmesidir.

“Müşâvere eden, önünü gördüğü gibi arkasını da görür.”

II. Abdulhamid

5. Yapacağı her işi; ilim-irfan, tecrübe ve basîret sahipleriyle düşünmeli sonra halka mal etmeli.

İlim, âlimde; irfan, ârifte bulunur.

İlim arayan kişi, âlim arayandır. İrfan arayan kişi de ârif arayan demektir. Şu da bir gerçektir ki, ilimsiz irfan muhal, irfansız ilim vebaldir.

İlimle amel eden zamanla irfan sahibi olur. Zaten ilimle amel edilmeyince ilim hükmen yok demektir.

“Bilginlerle beraber düşünmeli, halkla birlikte hareket etmelidir.”

Berkley

İlim, ışığa benzer; akıl ise göze benzer. Işık olmayınca göz göremez. Göz olmayınca da ışıktan istifade olmaz. Aklın doğru ve isabetli çalışması, doğru ve isabetli bilgiyle olur. İlim doğru, yeterli ve isabetli olmalı; akıl da salim olmalıdır.

Aklın nûru vardır, ortaya konulanı ayırt etme gücü vardır; fakat haramı-helali, hakkı-bâtılı ortaya koyma gücü yoktur.

“Tecrübe bilgiden üstündür.”

İbn-i Sinâ

Basiret, takva sahibinde bulunur. Takva ise Hakka ve halka karşı hassas davranmaktır.

“Takva, dikenli tarlada ayağına diken batmadan yürümektir”

Ebû Hureyre (r.a.)

6. Daima değişen değil, daima gelişen kâmil bir idareci olmak, ilim ve irfandan disiplinli bir şekilde istifade etmek için dün ve bugün lehinde ve aleyhinde olanı tanımalı.

Her gün yükselmek için, bize lazım olan ilimde ilerlemek gerekir.

İdareci, ölçüye sahipse daima gelişir. Zira ölçüyü kavrayan daima gelişir, ölçüyü kavramayan daima değişir.

Dünü yani uzun süre lehimize olan tarihi ve tarihtekileri ve ayrıca bugün lehimizde ve aleyhimizde olanları bilmek gerekir.

Dün ne idik? Şahıs olarak, kurum olarak, millet ve Müslüman olarak...

Dünkü yanlışlarımız nelerdir? Dünkü doğrularımız nelerdir?

Şahıs ve kurum olarak ne olduk ve ne hale geldik?

Bugün ne olduk?

Millet ve Müslüman olarak ne ile karşılaştık? Yarın ne olacağız? Bugünü doğru okuyabiliyor muyuz?

Bugün doğru olanı doğruca yapıyor muyuz?

Yarına hazırlıklarımız var mı?

Yarın ile ilgili idealimiz nedir ve bu idealle ilgili plan ve projelerimiz ne oranda uygulanmaktadır?

Şahıs, kurum, millet ve Müslüman olarak çare nedir?

Dünü, ders ve ibret almak; hata yapılmışsa, hatayı öğretmen bilip ders almak, doğru yapılmışsa daha iyisini yapmak için öğrenmek lazımdır.

“Dünden öğren, bugünü yaşa, yarın için umut et!”

Wilhelm Wiggles

“Şimdiki zaman ancak geçmişin aydınlanmasıyla kavranabilir.”

Goethe

“Bugün halledemediğimiz bir sorunun nedeni, dün onu doğru yapmak için zaman ayırmamış olmamızdır.”

Harrington

Bugünü, kendi nefsimizi, neslimizi, kurumumuzu, millet ve Müslüman olarak toplumumuzu ölçü ile kıyas ederek halimizi tespit etmek; yarın bugün ile kazanılacağı için doğru sistemi doğruca kurmak, kurumumuzu da sisteme uyarlı ve duyarlı hale getirmek için bilmek ve idrak etmek.

“Bugün, dün ne olacak diye üzülmüş olduğum yarındır.”

Joseph M. Cotter

“Bir bugün, iki yarına bedeldir.”

Benjamin Franklin

“Bugün, dünün öğrencisidir.”

Puplilius Cyrus

“Geleceğin bütün çiçekleri bugünün çiçekleri içindedir.”

Çin Özdeyişi

“Bugünle yarın arasında uzun bir zaman vardır; keyfin yerindeyken henüz tedarikli olmayı öğren.”

Goethe

“Dün, iptal edilmiş bir çektir. Yarın, emre yazılı bir senettir. Bugün ise peşin paradır. Bugünden yararlanınız.”

Kay Lydas

“Geleceği satın alabilecek tek şey, bugündür.”

Samuel Johnson

Yarını, dünü ve bugünü doğru okursak ve doğruca hazırlık yaparsak; hazırlığın gereğini de yerine getirirsek, “yarın bizim olur” düşüncesiyle misyonu doğru, vizyonu yerinde ve üstün, önceden basîretle bakarak kestirebilmek.

“Yarını, bugünden daima daha müsait farz etmekten doğan bu masumiyetin cezası, o işin asla yapılamamasıdır.”

Peyami Safa

“Halk-ı gâfil kemâl-i keselinden bir laf eder: Yarın olsa da bir işlesem. Bilmez ki bugün dünkü günün yarınıdır, bugün ne işlemiştir ki yarın ne işlesin.”

Muhammed Pârisa Hz.leri

“Yarınlar için hazırlanmanın en iyi yolu, bütün zekânızı, bütün şevkinizi bugünün işini en mükemmel şekilde yapmaya hasretmektir.”

Dale Carnegie

“Dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa yarını kaybederiz.”

W. Churcihll

7. Şahsı ve çevresi ile birlikte; akılları öfkelerine galip, şefkatli ve merhametli davranan, dosta-düşmana karşı âdil, israftan sakınan, gerekli olan masraftan da sakınmayan, övgülere aldanmayan; değerli, seviyeli tenkit ve fikirlere açık olup tenkit ve faydalı fikirlerden istifade eden; dünya ve dünyalık şeylere tokgözlü, gönlü zengin, dünyayı âhirete vasıta kılan kimse olmalı.

Öfke, aklın emrinde olan bir silah olursa faydalıdır ve elzemdir de.

Şefkat ve merhamet, ilâhî şefkati ve merhameti celbeder.

Düşmana bile adalet, düşmanın dost olmasını sağlayabilir; dosta bile adalet olmazsa dostu da kaybettirir. Çünkü adalet, toplum binasının ve toplumdaki otoritenin temelidir.

İsraftan sakınmayan hem bu günü hem yarını kaybeder. Çünkü israfçılık, şeytana kardeşlik yapmaktır. En nankör, şeytandır ki kendisindeki nimetlerin sahibi olan Allah’a karşı nankörlük yaptı ve hem dünyayı hem âhireti kaybetti.

Akıllı adam, yerilmeyi övülmeye tercih eder. Yerilmeyi kabul etmek, hataları görüp gidermeye sebep olur; övülmeyi yerilmeye tercih etmek de hatalarını görmemeye sebep olur.

“Tenkitler ve fikirler, büyük ruhlu insanları besler ve kuvvetlendirir, küçük insanları öfkelendirir.”

Napolyon

“Büyük insanı dost edinmek isterseniz tenkit ediniz, küçük insanı dost edinmek isterseniz methediniz.”

Şeyh Sadi-i Şirâzî

İnsanlar, kendilerini tercihleri ile ortaya koyarlar.

“Kerîm insan, Allah’a isyanı tasvip etmez; hakîm insan da dünyayı âhirete tercih etmez.”

Yahya b. Muaz (rh.a.)

8. Örnekleri örnek alarak örnek olmalı, kendisini daima sâlih ve muslih, kâmil, mükemmel ve mükemmil olanlarla kıyas etmeli.

Örnekleri örnek alanlar örnek olabilirler. En büyük örnekler, peygamberler sonra sıddıklar, şehidler ve sâlihlerdir.

Sadece sâlih olan yarım sâlihdir. Muslih de olursa o zaman tam sâlih olur. Sâlih, sadece kendisini ıslah edendir; muslih başkasını da ıslah edendir. Zira sadece sâlih olanlar kendilerini ilahî azaptan kurtaramamışlardır.

Kâmil, şahsında kemale ermiş kişi, mükemmel yani kemale erdirilmiş, mükemmil yani kemale erdirici kişi demektir.

Büyüklerle kendisini kıyas eden, kendi küçüklüğünü görebilir. Kendisini küçüklerle kıyas eden ise kendisini büyük zanneder, bu da büyük sıfatlara sahip olmaya engel olur.

9. İktidarın ve otoritenin devamını, adâlet, cesaret, siyaset ve faziletle sağlamaya hassasiyet göstermeli

Adâlet; farîza, nâfile, misil, istikâmet, doğru tutmak, doğrultmak, işlerde orta yol; ifratın ve tefritin ortası, zulmün zıddı olan insaf, eşit kılmak, dengeli olmak, denge kurmak, ceza, karşılık, suçluya ceza, suçsuza mükâfat vermek gibi manalara gelir.

(Sa’dî, Ebû Ceyb, el-Kâmûsu’l-Fıkhî, s. 243-244; Cürcânî, et-Ta’rîfât, s.147.)

Adâlet, bireysel ve sosyal yapılanmada birlik ve düzeni, hakkaniyet ve eşitlik prensiplerine uygun yaşamayı sağlayan erdem, davranış ve hüküm vermede istikâmeti yani doğruluğu takip etmek, kim haklıysa onun lehine hüküm vermek, zengin-fakir, mü’min-kafir, dost-düşman herkesi eşit kılmak, sosyal yapıda denge kurmak gibi manalara gelir.

(Çağrıcı, Mustafa, “Adâlet” mad., D.İ.A., I, 341.)

En iyiyi en iyi bilen, en büyük ilim ve hikmet sahibi Allah Teâlâ, en üstün ve lazım olan her bilgiyi öğrettiği Kur'ân-ı Kerîm’inde önce ehliyet sonra adâlet, daha sonra da itaati emretmiştir:

“Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür. Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ülü’l-emre (âlimler ve âmirlere) de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Rasûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.”

(Nisâ sûresi 4/58-59.)

Adalet olmaz da sadece ehliyet olursa o kişi toplumun başına bela olabilir. Tilki, kümesi iyi biliyor diye herhalde kümese idareci yapılmaz. İşte mustakim yani adil olmayan idareciler de tavukları yiyen tilkiler gibi hazineyi yer bitirirler.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Sultanın bir günlük adaleti, Allah’a karşı yapacağı yetmiş yıllık nafile ibadetinden daha üstündür”

(Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, No: 11932; Heysemî, Mecmea’z-Zevâid, V, 198.)

“Allah’ın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı Kıyâmet gününde, Allah Teâlâ şu yedi sınıf insanı kendi gölgesinde gölgelendirir.

(Birincisi) âdil imam (devlet başkanı olan idareci…”

(Buhârî, Ezan, 36; Müslim, Zekât, 91; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 439; Tirmizî, Zühd, 53.)

“İnsanların, kıyamet gününde Allah’a en sevimli olan ve konum bakımından onların O’na (Allah’a) en yakın olanı âdil devlet başkanıdır. İnsanların, kıyamet gününde Allah’a en sevimsizi ve konum bakımından en uzağı (rahmetten en mahrum olanı) zâlim devlet başkanıdır.”

(Tirmizî, Ahkâm, 4; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 22.)

İskender, Aristo’ya sorar: Lider için adâlet mi daha mühimdir yoksa cesaret mi? Aristo: “Adalet olduğu zaman cesarete gerek kalmaz” der.

Büzürcmihr’e: Liderin büyüklük ve kudreti nasıl belli olur? diye sorulunca şöyle demiştir:

“Liderin büyüklük ve kudreti, şu üç şeyle belli olur:

a) Etrafını korumak ve sınırlarını korumak

b) Âlimlere ikramda bulunmak ve tazim göstermek ile

c) Fazilet sahibi insanları sevmek ile.

İskender, bir sefere çıkacağı sırada, hikmet ehli bilginlerinden birisine: “Bana öyle hikmetli bir şey söyle ki onu bütün işlerimde düstur edineyim ve onunla işlerimi güzel yapayım” dedi. Bilgin:

“Ey hükümdar! Kalbine herhangi bir şeyin sevgisini ve nefretini sokma! Çünkü kalbin özelliği, isminden de anlaşılacağı gibi, her yöne kolayca çevrilir. Her zaman düşünerek hareket et; düşünmeyi kendine vezir yap! Aklını yakın dost ve danışmanın yap! Daima uyanık olmaya gayret et! İstişaresiz bir iş yapmaya başlama! Adaletten ve insaftan asla sapma! Eğer bunları yaparsan, bütün her şey senin peşinden gelir, sen de onları dilediğin şekilde kullanabilirsin.”

Lider, vakarlı ve hilim sahibi olmalı, aceleci, temkinsiz ve hafif meşrep olmamalıdır.

(İmam Gazâlî, Yöneticilere Altın Öğütler, terc. Hüseyin Okur, Semerkant yay. İst. 2014, s. 162-163.)

Âdil Nuşirevan’ın veziri Yûnan, içinde bir takım tavsiye ve öğütlerin bulunduğu bir mektubu kendisine gönderir. Mektupta şöyle yazılıdır:

“Ey bu âlemin hükümdarı! Şu dört şeyi yanından hiç ayırmaman gerekir: Akıl, adalet, sabır ve hayâ. İçinizdeki hasedi ve kibri, göğsünüzü daraltan cimriliği ve düşmanlığı yok edin.”

(İmam Gazâlî, a.g.e., s.164.)

10. Hakkı kazanmak için iman ve sâlih amelin şartı iyi niyet ve Sünnet’e uygun olmaya dikkat etmeli; halkın rızasını kazanmak için de din, akıl, can, mal ve nesil emniyetini sağlamaya son derece hassasiyet göstermeli.

Allah’ı yani rızasını elde eden kişi her şeyi elde etmiş, Allah’ı kaybeden ise her şeyi kaybetmiş demektir. Allah’ın rızası ise, kalpte iyi niyet, ihlaslı ve samimi olmak, amel ve ahlakta Hz. Peygamber (s.a.s.)’i örnek alıp izlemektir.

Abdullah b. Ömer’in (r.anhümâ) âlim ve zâhid oğlu Medine’nin yedi fakihinden biri olan Sâlim, halife Ömer b. Abdülazîz’e yazdığı mektupta şöyle demişti:

“Şunu iyi bil ki, Allah Teâlâ’nın kuluna yardımı, kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa, Allah’ın ona yardımı da tam olur. Niyeti ne kadar azalırsa, Allah’ın yardımı da o kadar azalır.”

(Riyazu’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Heyet, Erkam yay., İstanbul 1997, I, 94)

Halkın rızası ve sevgisi de Allah’ın razı olduğunun alametidir. Zira bir âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“İman edip sâlih işler yapanlara, onlar için Rahmân (çok merhametli olan Allah, gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.”

(Meryem sûresi 19/96.)

Sâlih işlerin en önemlisi, önce Allah hakkı, sonra kul hakları ile ilgilidir.

Halkın rızası için din emniyeti ile ilgili dini öğrenme ve öğretme, dini yaşama ve tebliğ edilmesine imkân temin etmektir.

Akıl emniyeti için akla zarar veren şeylerden; sarhoş edici yiyecek, içecek ve akla zarar veren yanlış bilgilerden aklı korumak, doğru bilgilerin anlaşılmasına çalışmaktır.

Can emniyeti için, iç ve dış düşmanlardan korumak, öldüreni öldürmekledir.

Mal emniyeti için, aşırı ve yersiz vergiler koymayarak, hırsızları, gaspçıları ve hile ile insanların mallarını alanları cezalandırarak korumakladır.

Nesil emniyeti için, nesli zinadan koruyarak, zina edenleri cezalandırarak, nikahı kolaylaştırarak ve iffetli olmayı destekleyerek korumakladır.

11. İktidarda kalabilmenin şu şartlarına ve gerekli olanlara dikkat etmeli:

a) Aklın temyiz ve tefrik edip isabetli düşünebilmesi için doğru ve isabetli bilgiye sahip olmak, kalbe ışık olacak irfan ve hikmet ehli olmak

“Sultanlara ilâhî gölge/Allah’ın yeryüzündeki gölgesi denir. Bu, şu on altı sıfatla kendisini gösterir: Akıl, ilim, keskin zekâ, olayları doğru kavrayabilme, sağlam bir vücut, doğru tahmin yeteneği, yiğitlik, cesaret, temkinli olabilme, güzel ahlâk, zayıflara insaf, halkına karşı sevgi, liderliğini gösterebilme, ihtimallere yer verme, yerinde müdahale, fikirde isabet”

İmam Gazâlî (rh.a.)

b) Kim haklı ise düşmanı da olsa ona karşı âdil olmak ve kim haksız ise dostu da olsa zulmüne engel olup cezalandırmak,

“Dost ve düşmanınıza adaletle muamele ediniz. Müslüman olsun olmasın herkese adaletli davranın. Müslümanlar kardeşleriniz, Müslüman olmayanlar ise sizin gibi birer insandır.”

Hz. Ali (r.a.)

c) Hakkı hâkim kılmada bütün sıkıntılara sabırlı olmak,

“Nefsini sabretmeye alıştırabildiysen, ona zaferlerini müjdele!”

Hz. Ali (r.a.)

d) Yalnızken de toplum içinde iken de hayâlı olmak

İnsanlar, idarecilerinin gidişatından etkilenirler. İdarecilerin hayâlılığı topluma sirayet eder.

“Dört vasfa sahip olan kârdadır: Bunlar, doğruluk, hayâ, güzel huy ve şükürdür.”

Abdullah b. Abbas (r.anhümâ)

e) Mahrumiyete sebep olan hasetten, yalnızlığa iten kibirden, hayırlara engel olan cimrilikten, kalbi daraltan yersiz düşmanlıktan ve hiddetten kalbi pâk etmek

Büyük lider, iç ve dış temizliğine dikkat eden, içi dışından büyük olan kimsedir.

Hikmet ehli âlimler demişlerdir ki: Şu üç şey çirkin şeylerdir; fakat bunların şu üç kişide olması daha da çirkindir:

1) Hiddet kötü bir şeydir; onun sultanda olması daha kötüdür.

2) Mal hırsı kötü bir şeydir; onun âlimde olması daha kötüdür.

3) Cimrilik kötü bir şeydir; onun zenginde olması daha kötüdür.

f) İslâm’ın ve aklın kabul ettiği marufu emretmek, İslâm’ın ve aklın reddettiği münkeri yasaklamaya gayret etmek, münkeri ve çirkinlikleri engelleyen namaza, fakir-zengin arası uçurumlara köprü olan zekâta önem vermek

Kur'ân-ı Kerîm, kendilerine iktidar verilenlerin, iktidarlarının devamını sağlayan şu dört şey üzerinde durmuştur:

“Onlar (o mü’minler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek onlar namazlarını dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, ma’rûfu/iyiliği emrederler, münkerden/kötülükten nehyederler. İşlerin âkıbeti Allah’ındır (O’na döner).”

(Hacc sûresi 22/41.)

Şuurlu ve huşulu kılınan namaz, Allah ile iletişimin en güzel yolu, Allah’a kulluğun en kapsamlısı, kul olmanın en güzel isbatı, kişiyi münker ve çirkin olanlardan en iyi koruyan bir emirdir.

Zekât, toplumu birbirine bağlayan, fakirle zengin arasındaki uçurumu kaldıran bir köprü, kalpte mal sevgisinin put olmasını engelleyen, hem malı hem kalbi temizleyen bir emirdir.

İslâmî hayatın devamlılığını sağlayan, İslâm’ı hayata mal eden marufun emri ve münkerin nehyi, iyiliğin ve iyilerin hâkimiyetini, münkerin nehyi de kötülüğün ve kötülerin mahkumiyetini ifade eder.

İdareciliğin ve idarenin bir emanet olduğunu, idarecide devam etmeyeceğini idrak etmek gerekir. Şayet saltanat, idarecilik devam etseydi zaten şimdikilerin eline de geçmezdi.

“İnsanlar içinde makam sahibi olmaya ve memleketi yönetmeye en fazla hak sahibi olanı, kalbinde adâlet duygusu yerleşmiş, evinde din ve fazilet bulunan kişidir. Onun görüşü, din ve akıl sahiplerinin görüşüne dayanır, sohbeti akıllı kimselerle olur, istişaresini güzel görüş sahipleriyle yapar.”

İmam Gazâlî (rh.a.)

12. İdareci tedbiri elden bırakmamalı, kendisinden ve idaresi altındakilerden gaflet etmemeli.

Tedbir eden zarar etmez, gaflet eden zararlardan emin olmaz.

“İnsanlarla güzel dostluk kurmak, aklın yarısıdır; güzel soru sormak, ilmin yarısıdır; güzel tedbir almak, maîşet ve geçimin yarısıdır.”

Hz. Ömer (r.a.)

“Basîretin başı acabadır.”

II. Abdülhamid

Tedbir sadece başkan için değil, en yakın çevresi için de önemlidir.

“Bir kişinin aldığı tedbir, tek bir kişinin gücü gibidir. İki kişinin aldığı tedbir, iki kişinin gücü gibidir.”

Nizamülmülk

“Güvenlik ve ihtiyat birbirleriyle barıştırılamaz diyorsun. Bu bir yanlıştır ve sen onları birleştirebilirsin. İhtiyatı, yalnız senin elinde olan şeylere ve güveni de elinde olmayan şeylere tatbik et. Böylece hem ihtiyatlı hem de emin olursun.”

Epictetos

Gaflet ile hıyanet, netice itibariyle birdir. Hain, silah deposunu düşmana teslim eden; gafil de uyuyan kimsedir, düşman yine gelip silah deposunu teslim alır. Netice silahlar gitti.

Ebvezir şöyle demiştir:

“Devlet başkanının şu üç kişiyi görmezden gelip hatalarını affetmesi doğru değildir:

1) Memleket işlerini bozan, idareye karşı ayaklanan;

2) Sultanın haremini/hürmet ve şerefini çiğneyen;

3) Sultanın ve devletin sırrını ifşa edip casusluk yapan kimse.”

13. Emin, ilminden ve aklından istifade edilen, takva ve edebinden huzur duyulan yardımcılar edinmeli.

Peygamberler bile yardımcıya ihtiyaç duymuşlardır. İşte bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber (s.a.s.):

وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ

“Onlarla (hakkında âyet inmeyen) her iş hakkında istişare et!” (Âl-i Imrân 3/159) diye emrolunmuştur.

Hz. Musa (a.s.) ise şöyle istedi:

وَاجْعَل لِّي وَزِيراً مِّنْ أَهْلِي. هَارُونَ أَخِي اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي. وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي.

“(Ey Rabbim!) Bana ailemden bir vezîr/yardımcı ver. Kardeşim Harun’u; onun sayesinde arkamı kuvvetlendir ve onu işime ortak kıl!”

(Tâ Hâ sûresi 20/29-32.)

Ezdüşir b. Bâbek’e: “Sultana en fazla faydası dokunacak kimdir?” diye sorulunca; Ezdüşir:

“Kendisi ile istişare edebilecek, tedbiri elden bırakmayan, kararlı, güvenilir, akıllı ve sâlih bir yardımcıdan başkası olamaz” der.

(İmam Gazâlî, Yöneticilere Altın Öğütler, terc. Hüseyin Okur, Semerkant yay. İst. 2014, s. 198.)

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Allah, bir emîr/lider için hayır dilediği zaman ona hayırlı, doğru (doğru konuşan ve doğru iş yapan) bir yardımcı verir. Eğer o (başkan yapılması gereken bir işi) unutursa (bu yardımcı, unutulan işi) ona hatırlatır. Eğer başkan bu işi kendisi hatırlatırsa (o zaman da bu yardımcı o işin yapılması hususunda) başkana yardımcı olur. Eğer Allah onun hakkında başka bir şey dilemişse ona kötü (huylu) bir yardımcı verir. Eğer (yapılması gereken bir işi) unutursa (vezir bu işi) ona hatırlatmaz. Eğer (başkan bu işi kendiliğinden) hatırlatırsa (o zaman da bu yardımcı o işin yapılmasında) ona yardımcı olmaz.”

(Ebû Dâvûd, el-Harâc ve’l-İmâre ve’l-Fey’, 4, Hadis no: 2932.)

“İşlerinde yardımcına değer ver. Çünkü o, sende yapılması uygun olmayan bir iş gördüğü zaman, seni uyarır, yanlışına katılmaz.”

Lokman Hekim

“Yardımcının icraatının başarılı ve gidişatının güzel olabilmesi için şu beş şeye ihtiyacı vardır: Uyanıklık, ilim, cesaret, doğruluk ve sır saklama.”

İmam Gazâlî

“Bir vezirin/yardımcının sakin, sonuç almak için beklemesini bilen, cesaretli, yiğit, güzel sözlü, güler yüzlü, hayâlı, gerektiğinde susan ve yerinde konuşan bir kimse olması gerekir.”

Ezdüşir b. Bâbek

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.