İktisâdî kurtuluş olmadan, siyasî kurtuluş gerçekleşmez.
İktisâdî kurtuluş, fertleri ve toplumları fakirleştiren faiz, israf ve gelir dağılımındaki adaletsizlikten kurtulmakla; veren el yani ihracat yapan, alan elden yani ithalat yapandan üstün anlayışını yaygın hale getirecek genel bir eğitim seferberliğini gerçekleştirmek; vergiyi kârdan değil maldan alan zekâtı mecbur etmek, infak duygusunu teşvik etmek; gelir dağılımını bütün bölgelere yaygın hale getirmek, iktisadî suçların cezasız kalmamasını sağlamakladır.
Önce fakirlik sebeplerini ortadan kaldırmak sonra zenginlik sebebini var etmek gerekir. İslam sisteminde, faiz haram, alışveriş helaldir; israf yasak, iktisat esastır; verebilecek zenginlik, alan fakirlikten üstündür; adalet farz, zulüm haramdır; suçluya göz yummak haram, suçluya ceza vermek adalettir.
Bugün “batı medeniyeti, zirveye ulaşınca, faizin yüzdesi sıfır olacaktır” der İngiliz Keynes. İslam ise asırlar önce medeniyetin temeli olan Medine’de Medine döneminde Kitap yani Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet yani sahîh hadîslerle medeniyetin zirvesini, faizi sıfırlayarak atmıştır.
Faiz ne kadar ise, enflasyon o kadardır. Faizi kaldırmak, enflasyonu kaldırmak, ezme ve ezilmeyi kaldırmak, zengin olanın fakirin cebindekini hırsızlamayı kaldırmaktır. Faizin yerine helal alışverişi, orta direği oluşturan kârdan değil maldan alınan vergi olan zekât sistemini getirmiştir.
İslam, haksız yere birilerinin malını yememek, ihtikâr ve karaborsa yapmamak, müşteri kızıştırmamak, pazarlık üzerine pazarlık yapmamak, çaresiz kalan kişinin malını düşük bir fiyatla almamak, üretici ile tüketici arasına girerek artı değer katmadan durumu fırsat bilerek kazanç sağlamamak gibi mübadeleye esaslar getirmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm, alışverişin helal, faizin haram olduğunu; faiz alan ve verene Allah ve Rasûlünün harp açmış olduğunu; alışverişin Allah ve Rasûlünün helal ve haram ettiği dairede rıza yoluyla yapılabileceğini; meşru olan malların üretimin yapılabileceğini, insana zararlı olanların üretilemeyeceğini; israfın haram, infakın orta yolu izlemek şartıyla teşvik edildiğini esaslara bağlamıştır.
Alışverişin helal, riba/faizin haram olduğunu bildiren delil şudur:
“Hâlbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır.” (Bakara sûresi 2/ 275)
Riba yani artış, esasında faizde değil sadakalarda yani orta direği oluşturan zekât sisteminin uygulamasında olduğunu bildiren iktisâdî hastalıklara şifa olan âyet-i kerîme:
“Allah faizi mahveder, sadakaları artırır.” (Bakara sûresi 2/276)
Hamdi Yazır, bu ayetin tefsirinde şöyle der:
“On lira, on lira ile hem ölçülmek, hem de on bir lira yerine konulmak gibi hak ve hakikatin zıddına bir çelişki vardır. Bunun için ribâ, gerçekte hakka değer vermek ve hayat hakkı tanımak istemeyen ve nihayet kendi çıkar ve isteklerini hakkın gerçek ölçüsü ve temeli saymak isteyen kısır görüşlü kimselerin şiarıdır. Bunun için ribâya taraftar olanlar, daima hukukî mevzuatı, Hakk'ın ölçüsüyle ölçmeyip beşeriyetin kanunlarını, hakkın ve gerçeğin yegâne ölçüsü sanan ve her şeyi kendi kişisel çıkarları açısından görenler arasında bulunur. Cenab-ı Allah da ribânın, insanların koyduğu kurallarla değil, ilâhî hükümlere dayalı olarak haram olduğunu ve bundan dolayı bunu helal sayanların saradan kurtulamayarak en sonunda cehennemi boylayacaklarını ve yalnızca tövbe edip bundan vazgeçenlerin kurtulma ümitleri olduğunu beyan buyurmuştur. Artık bu kadar büyük bir zarar olan ribâyı bir kâr, bir kazanç sanıp da arkasından koşmamalıdır. Sonra ribâcıların zannettiği gibi, ribâ malı arttırır da sadakalar eksiltir değildir. Tam tersine, Allah, malı arttırır sanılan ribâyı derece derece eksilte eksilte nihayet mahveder. Ribâ içinde ayın on dördü gibi parlak görünen servetleri, hilal gibi küçülte küçülte nihayet gözle görünmez hale getirir de buna karşılık; malı eksiltir sanılan sadakaları "irba" eder, yani gitgide büyütür ve çoğaltır, nemalandırır. Ribâ, mal üretecek hayatları kurt gibi yiye yiye bitirir, nihayet sermayelerin de batmasına sebep olur. Hâlbuki sadakalar ecir, hayat ve bereket olur.” (Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, II, 251-252. Azim Dağıtım, İstanbul.)
Faiz almak ve vermek Allah ve Rasûlünün harp açmış olduğunu bildiren delil şudur:
“Ey iman edenler! Eğer mü’minler iseniz Allah’tan korkun, faizden arta kalanı da bırakın. Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Rasûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tövbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.” Bakara sûresi 2/278-279)
Alışverişin Allah ve Rasûlünün helal ve haram ettiği dairede rıza yoluyla yapılabileceğini bildiren delil:
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin.” (Nisâ sûresi 4/29)
Bâtıl; hırsızlık, hainlik, gasbetmek, kumar, faiz, geçersiz (haksız) değiştirmeler ve sefihlik, israf ve bütün meşru olmayan sebepler ve maksatların hepsini, yani hem kazanma sebebini ve hem harcama şeklini kapsar. (Yazır, Hamdi, a.g.e., II, 551.)
İsraf, şeytan ahlakıdır ve israfta asla hayır yoktur. İsrafın yerine infak vardır hem de en yakın akrabadan başlayarak. Çünkü israf huzursuzluk, infak ise huzur getirir. Bunu bildiren ayet de şudur:
“Akrabaya, hakkını ver; yoksula da, yolda kalmışa da. Ama saçıp savurma! Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” (İsrâ sûresi 17/26-27)