Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de insanları ikiye ayırmıştır: Avam ve havas.
Avam, müctehid olmayan; havas, müctehid olan kimsedir.
Avam için Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Bilmiyor iseniz zikir (Kur’ân ve Hadisten hüküm çıkaran içtihad) ehline sorun!”
(Enbiyâ sûresi, 21/7.)
Havassa da Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“..Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah'a/Kur’ân'a ve Rasûl'e/Sünnet'e götürün, eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız. Bu hem hayırlı hem netice itibariyle daha güzeldir.”
(Nisâ sûresi, 4/59.)
İmam Rabbanî (k.s.), bu konuda şöyle demiştir:
“Hükümleri tespitte muteber olan dört delil vardır. Bu dört delilden başka hiçbir delil şeriatın hükümlerini koyamaz. İlhamlar helal ve haram hükmünü koyamaz. Evliyanın keşifleri farzı ve sünneti belirleyemez. Velâyet-i hâssa sahipleri de müçtehidleri taklit etmekte bütün müminlerle aynı derecededirler. Onların keşif ve ilhamları bu hususta avamdan ayrılmalarına sebep olmaz. Zünnûn-i Mısrî, Beyazid-i Bestâmî, Cüneyd-i Bağdâdî ve Şiblî (rahimehümüllâh) müminlerin avamından olan Zeyd, Amr, Bekir ve Halid ile müçtehidleri taklit etmekte beraberdirler. ”
(Kişmî, Muhammed Hâşim (trc. Faruk Meyan), İmam-ı Rabbânî ve Yolundakiler, s. 230.)
Fıkıh kelimesi de lügat açısından "bir şeyi bilmek" manasına olup sonradan şeriatı bilmeye has kılınmıştır. Fıkıh kelimesi "ince idrâk, âyet ve hadislerin inceliklerine vâkıf olmak" manasında kullanılmıştır. İşte bu manada Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Allah, kime hayır dilerse onu dinde fakîh (dinin inceliklerine vâkıf) kılar.”
(Buhârî, İlim, 10, Humus, 7, İ’tisâm, 10; Müslim, İmâre, 175, Zekât, 98, 100; Tirmizî, İlim, 4; İbn Mâce, Mukaddime, 17.)
Usûl-i fıkıh ıstılahında fıkıh, şer’î fer’î (amelî) hükümleri tafsîlî delillerinden çıkararak bilmektir.
(İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr Alâ Dürri’l-Muhtâr, I, 36, Mısır 1386.