Haberin Kapısı
2023-11-27 14:31:36

İTTİFAK VE İHTİLAF, İTTİFAK VE İFTİRAK

İbrahim Cücük

27 Kasım 2023, 14:31

1. İttifak, ihtilaf ve iftirak ne demektir?

2. İttifakın meşru olanı ve meşru olmayanı; ihtilafın meşru olanı ve meşru olmayanı.

3. İftirak ehli ve iftirakın tehlikesi.

4. Meşru olmayan ihtilaf ve iftirak durumunda bize düşen görevler.

Bir kurumda veya bir cemaat yapılanmasında yahut bir teşkilatta; hedefi, yolu, misyonu, vizyonu, prensipleri belli olsa bile fikirlerde, anlayışlarda ve davranışlarda farklılıklar ve farklı görüşler bulunabilir. Çünkü her insan ayrı bir insandır; farklılıklar ve farklı fikirler olabilir. Bu normaldir. Normal olmayan, fikirlerin farklılığı değil, ayrı bir baş çekmeye götüren farklı davranışlardır. İşte bu durumda çareler vardır ve çarelere müracaat edilmelidir. Çözülmeyen hiçbir problem olmaz, yeter ki çözüme niyet edilsin ve yeter ki istişare kurulunun ortaya koyduğu çözüm çarelerine uyulsun, şeytan ve adamlarının işini kolaylaştıran nefse uyulmasın!

1. İttifak ve ihtilaf ne demektir?

İttifak; uygunluk, aynı düşüncede olma manasına gelen “vifâk” kökünden gelir ve birleşme, uyuşma, sözleşme manalarına gelir.

İttifak, ittihadı getirirse hedefe ulaşılır. İttihâd; bir olma, birleşme, aynı fikirde olma, birlik, birden fazla şeyin kaynaşıp tek şey halini alması manasındadır.

İhtilaf; karşı ve zıt manasına gelen “hılâf” kökünden gelir ve ayrılık, uymayış, uymama, anlaşmama, aykırılık manalarına gelir.

İftirak; başkalık, iki veya daha çok şey arasındaki ayrılık, ayırma, ayrılma, seçilme manasına gelen “fark” kökünden gelir ve ayrılma, dağılma, perişan olma manasındadır.

2. İttifakın meşru olanı ve meşru olmayanı; ihtilafın meşru olanı ve meşru olmayanı.

a) İttifakın meşru olanı; önce niyetin Hakka uygun, Hakta uygunluk ve Hak üzere olması sonra Hak üzerinde birleşme, uyuşma olmasıdır.

Niyet hak olunca gerçekten dil ve bedenin amelleri de hak üzere olur.

Dil ve bedenin amelleri, kalpteki niyetin tercümanları ise bir değeri olur, yoksa münafıklık olur. Hz. Ali'ye (r.a.) dil döken Haricî’ye Hz. Ali, “söz hak, niyet batıl” demiştir. Hz. Ali, onun niyetinin batıl olduğunu, takip ettiği çizgisinden, hareketlerinden ve bazı uygulamalarından bilmektedir.

b) İttifakın meşru olmayanı; Hakka uymayan, Hakka uygun olmayan ve Hak üzere olmayan, dolayısıyla da batılda birleşme, batıl üzere uyuşma olanıdır.

Niyet hak bile olsa, dil ve bedenin amelleri batıl ise, batıla uygun, batılın işine yarıyorsa, batıl üzerinde ittifak ediyorsa elbette bu ittifak meşru değildir. Diyelim ki söz ve hareket hak üzere ama niyet batıl ise, zamanla o batıl niyet, söz ve hareketi de bozar ve zehirler. Çünkü her kap, içindekini dışına sızdırır.

c) İhtilafın meşru olanı; niyet, hak üzere olan söz ve fikirler ile hakikatin birçok yönünü ortaya koyandır.

Fikirler müzakere edilirken aykırı fikirler serdedilebilir, birçok yönler belirtilebilir. Müzakerelerin sonunda ne karar alınmışsa, farklı düşünen kişi kendi farklı fikrini bırakır, alınan kararı da kendi fikri gibi kabul eder ve böylece ittifak ve ittihad edilir. Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın Uhud harbi için kendi fikrinin aksi çıkıp o fikirde karar alınınca hemen kendi fikri imiş gibi alınan karara ilk uyan olmak için harp zırhını giyip çıkması, meşru olan ihtilafa en güzel misaldir. Meşru olan ihtilaf, birbirine düşman olan değil, birbirine dost olan paralel doğrulardır. Meşru hedefe yönelen, meşru fiilleri ortaya koyan otobanın birbirine paralel olan şeritleri gibidir.

Meşru olan bu ihtilafta rahmet vardır. Ehl-i Sünnet içinden yirmi kadar mezhep çıkmıştır. Hepsi de meşru mezheptir. Sadece dört mezhep devam etmiştir. Kendilerini bağlayan üst kimlik icmâ olmuştur. İcmâya aykırı olmamak ve delili olması şartıyla farklı ictihad yapılmıştır.

Mezhep imamları birbirlerini hürmetle ve minnetle yâd etmişlerdir. Mezhepler arasındaki kavgalar âlimleri arasında değil cahilleri arasında olmuştur. Çünkü âlimler müzakere ederler, cahiller ise münakaşa ve kavga ederler.

d) İhtilafın meşru olmayanı; niyet hak bile olsa, fikirlerinin aksi, karar haline gelince muhalefet edip ayrı bir baş çekilmesidir.

Hakka aykırı olduğunu gösteren fiilin yanlışlığı, niyetin de batıl olduğunu gösterir. Eğer tövbe eder de yanlış fikrinden ve yanlış fiilinden dönerse kabul edilir. Ancak yayılmış bir günahın tövbesini de âleme duyurmalıdır.

İmam-ı Rabbânî (k.s.) der ki “yayılmış bir günahın tövbesini de yaymak gerekir.”

Meşru olmayan bu ihtilaf, iftiraka götürür. İftirak, birbirine düşman olan grupların ihtilafıdır, düşmanın işine yarayan gruplaşmadır.

3. İftirak Ehli ve İftirakın Tehlikesi

İftirak, birinin ak dediğinin, diğerinin kara dediği; birinin hak dediğinin diğerinin batıl dediği, birbirine fiilen düşmanlık eden kimselerin birbirlerinden ayrılmalarıdır. İşte tehlike de haktan batıla kaymaları ve fırkaların birbirlerine düşman olmalarıdır.

İbnü’l-Kevâ, Hz. Ali’ye (r.a.), “Sünnet nedir, bidat nedir; cemaat nedir, fırka nedir?” diye soru sordum. O da şöyle cevap verdi diyor:

“Sen meseleyi iyi kavramışsın, cevabını iyi anla! Allah’a yemin ederim ki sünnet, Muhammed’in (s.a.s.) sünnetidir; Allah’a yemin ederim ki bid’at, sünnetten ayrılan şey (sünneti atıp sünnet olmayanı sünnet yerine koymak); cemaat, Hak ehlinin hak üzere birleşmeleridir az da olsalar; fırka, bâtıl ehlinin birleşmeleridir çok da olsalar.”

(Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahâbe, I, 4-5)

Cemaat, hak ehli için; fırka, bâtıl ehli için kullanılmaktadır.

Hak ehli; aklı Kitap ve Sünnet’e yani vahye tabi kılan kimselerdir.

Bâtıl ehli; Kitap ve Sünnet’ten ayrılan veya Kitap ve Sünnet’i bâtıl tevillerle saptıran kimselerdir.

Kur'ân-ı Kerîm, fırkalaşmayı ve fırkalaşmanın zararını şöyle ortaya koymuştur:

“Onlar, (Allah’ın emredip davet ettiği) dinlerini (kendilerine dini ölçü almayı terk ederek) aralarında parça parça ettiler, fırkalara böldüler. Her güruh (kendilerinin hak üzere olduğunu sanarak) kendilerinde olanlardan memnun ( ve mesrur)durlar.”

(Mü’minûn sûresi 23/53); Enbiyâ sûresi 21/93)

Mutlak doğru kaybolunca veya Allah’ın gönderdiği dini kendi hevalarına göre tevil edince, herkes kendi yanlışını doğru zannetmeye başlar.

Ölçüyü kaybedenler, kendilerini ölçü zannetmeye başlarlar. Çünkü ölçüyü kavrayanlar daima gelişirler, ölçüye sahip olmayanlar daima değişirler.

Her grup, “En haklı biziz!” diyebilir, hatta “En doğru biziz!” diyebilir. Ama “Sadece biz hak ehliyiz!” diyemez.

Her cemaat, her grup, Sahabenin icmâına, ulemanın ittifakına uyarsa, hak üzere olur ve hak üzere devam eder.

3. İftirak Ehli ve İftirakın Tehlikesi (Devamı)

Mü’minleri iftiraktan koruyup Hak’ta ittifakı sağlayan en yüce, en ulvî ve en doğru olan, Allah’ın kitabında ittifak etmektir.

Kur'ân-ı Kerîm, Evs ve Hazrec kabilelerini oluşturan Ensar’ın şahsında bütün Müslümanlara hitaben:

“Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır biçimde takvalı olun/korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölünüz. Hepiniz topluca Allah'ın ipine yapışın, fırka fırka olup ayrılmayın; Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz, (Allah) kalplerinizi (İslam’a ısındırıp) uzlaştırdı, O'nun nimetiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz, (Allah) sizi ondan kurtardı. Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki, hidayet üzere devam edesiniz.”

(Âl-i İmrân sûresi 3/102-103)

Ebedî âlem olan cennetin elde edilmesi imanla ölmeye bağlıdır. İmanlı olarak ölmenin yolu, imanın gereğine göre yani Müslüman olarak yaşamaya, Müslüman yaşamanın yolu Kur'ân-ı Kerîm’e uymaya, Kur’ân’a uymak da ancak Kur’ân’ın bütününe uymaya ve bütün Müslümanlarda beraberce ayrılığa ve fırkalaşmaya düşmeden İslam’ı uygulamaya bağlıdır.

İslâm’ı cemaat olarak yaşamanın yolu, İslâm’ın helal ve haramlarına göre hayatın düzenlenmesine bağlıdır. Burada önemli olan, İslâm cemaatini teşkil eden bir fert olabilmektir. Hem de aynı anlayış ve davranışa ermiş bir kitlenin ferdi…

İnsanlar, hevalarında değil ancak en yüce gerçekte birleşebilirler. Nasıl ki Allah’tan başka hak ilah olmadığında bütün Müslümanlar birleşiyorsa, Allah’ın Kur'ân-ı Kerîm’inde ve gönderdiği Rasûlünün sünnetinde birleşmeleri gerekir. Yoksa Müslümanlar hem bu dünyanın hem âhiretin huzurunu kaybederler; düşmana da yem olurlar. Çünkü şeytan, fırka fırka olanları birbirlerine düşman etmede ve düşmanlara da yem etmede çok başarılıdır.

Şeytan ve şeytanın adamlarına karşı çare, hak üzere beraber olmakta ve ayrılığa düşmemektedir. Buna dair Hz. Peygamber Efendimiz ne güzel buyurmuştur:

“Muhakkak ki şeytan, ayrılıp yalnız kalan koyunu yakalayan kurt gibi (ayrılıp yalnız kalan) insanın da kurdudur. Ayrılmaktan ve ayrı kalmaktan sakının! Cemaate, (İslâm) toplumuna ve mescide yapışın.”

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 233, 243)

Dikkat edilirse hadîs-i şerifte çare olarak üç şey emredilmiştir:

1) İslâmî bir cemaat,

2) Diğer İslâmî cemaatlerle üst kimlik olan icmada ittifak etmek,

3) Mescide devam etmek.

Başka bir hadîs-i şerîfte de şöyle emredilmiştir:

“Allah’ın eli cemaatle beraberdir, şeytan ise cemaatten ayrılıp muhalefet edenle beraberdir.”

(Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 218)

Müslümanların kurtuluşu; sabırda, Allah’a ve Rasûlüne itaatte sebat etmede ve aralarında ayrılığa ve fırkalaşmaya götürecek çekişmekten sakınmadadır.

İşte bu durumu Allah Teâlâ şöyle emretmektedir:

“Allah'a ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, yoksa korkuya kapılırsınız, rüzgârınız (kuvvetiniz/devletiniz) gider. Sabredin, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”

(Enfâl sûresi 8/46)

“Cennetin yolunu arayan, cemaate sarılsın, Şeytan, tek kişiyle beraberdir.”

Hz. Ömer (r.a.)

Cemaatin her bir ferdi en yüce gayede ve en yüce gerçeklerde birleşirse, ayrılıktan sakınırsa ruhlar da birlik oldu demektir.

Zaten “cemaat, insan vücutlarının topluluğu değil, ruhların birlik içinde toplanmasıdır” diyen ne güzel demiştir.

İhtilaflar İçin Çözüm:

İhtilaflar için çözüm, nefse uymak değil; hak yolda olduğu ve zulmetmediği müddetçe liderin başkanlığında birliği korumaktır.

Liderin başkanlığında birliği korumak; gücü korumak, huzuru ve galibiyeti korumak demektir. Birliği parçalamak, düşmana yardımdır bir bakıma!

Nefse uymak da bir bakıma dışarıdaki düşmanın içerideki ajanına uymak gibidir.

Karara muhalif olanlardan alakayı kesmemek, belki daha çok ilgilenmek, insan yerine koymak gerekir. Elbette kararlar çoğunluğa göre alınır, azınlığın hakları da korunur.

İbn-i Mes’ûd (r.a.), bir hutbesinde ihtilaftan kaçınmakla ilgili şöyle demiştir:

“Ey insanlar! İtaat ediniz, birlik olunuz. Çünkü itaat ve birlik Allah’ın kitabında emrettiği hususlardır. Bir ve beraber iken sizin hoşunuza gitmeyen hususlar, tek başınıza tefrika halinde iken hoşunuza gidenden daha hayırlıdır.”

(Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VII, 328.)

Bir zat anlatıyor:

- Ebu Zer’e (r.a.) bir hediye götürüyorduk. Rebeze’ye vardığımızda onu bulamadık. Bize,

“Hacca gitmek için izin aldı” dediler. Biz de Mekke yolunu tuttuk ve onu Mina’da bulduk. Biz onun yanındayken ona:

“Üçüncü halife Hz. Osman (r.a.), öğle ve ikindi namazını dört rekât olarak kıldırdı” dediler. Ebu Zer bu habere çok üzüldü ve Hz. Osman (r.a.) hakkında ağır bir söz söyledi. Ondan sonra:

“Ben burada Hz. Peygamber’in (s.a.s.) arkasında namaz kıldım. O iki rekât olarak kıldırdı. Ebu Bekir ve Ömer’in arkasında da kıldım, onlar da iki rekât olarak kıldırdılar” dedi. Sonra namaz kılmaya kalktı. Fakat dört rekât olarak kıldı. Ona:

“Mü’minlerin emîrini dört rekât kıldırdığı için eleştirdiğin halde, sen neden dört rekât olarak kıldın?” dediler. O, cevap olarak:

“İhtilaf kötüdür. Çünkü Allah’ın Rasûlü bize hutbe okuyarak, “Benden sonra bir halife gelecektir. Onu zelil etmeyiniz. Kim ki onu zelil ederse o, İslâm’ın hükmünü boynundan çıkarmıştır. Onun tövbesi ancak İslâm’da açmış olduğu yarayı tedavi etmekle olur. Bunu da ancak hatasından dönüp başlarında bulunan kimseye değer verenler arasında yer almakla yapabilir” buyurdu. Bize ancak şu üç hususta onlara itaat etmememizi emretti: İyiliği emretmemek, kötülüğü nehyetmemek ve din hükümlerini öğretmemekte” dedi.

(Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, V, 216.)

Hz. Peygamber (s.a.s.), Ebubekir, Ömer ve Osman (da hilafetinin başlarında) hacca geldiklerinde Mekke’de, Mina’da dört rekâtlı namazlarını iki rekât kılarlardı. Sonra Hz. Osman, hilafeti döneminde dörder rekât olarak kıldı. Bu, İbn Mesud’un kulağına geldi. O,

“İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn: Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve muhakkak biz O’na döneceğiz” ayetini okudu. Sonra kalkıp dört rekât olarak kıldı. Ona:

“Sen daha önce büyük bir musibetle karşılaşmış gibi istirca ettin (yani “İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn: Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve muhakkak biz O’na döneceğiz” dedin) sonra da namazını dört rekât olarak kıldın. Bu nasıl olur?” dediler. İbn-i Mes’ûd cevap olarak:

“İhtilaf şerdir, kötü şeydir” dedi.

(Abdurrezzâk, Kenzü’l-Ummâl, IV, 242.)

“Sen ben desin efrad, aradan vahdeti kaldır,

Milletler için işte kıyamet o zamandır.”

Mehmed Akif Ersoy

“Birlik içinde eriyen, her işte muvaffak olur.”

Çin Atasözü

“İnsanlar, sosyal bünyede bir bina meydana getirmek için birbirleriyle kenetlenen, birbirine destek olan yapı taşları gibi olmalıdır.”

Alexis Carrel

“Her türlü muhalif faaliyetin sonu olumsuzluktur, olumsuz ise bir hiçtir. Kötüye kötü desem, ne kazanırım? Ama iyiye kötü desem, o zaman da çok zarar vermiş olurum.”

Goethe

“Kötüler birleştiği zaman, iyiler de bir araya gelmelidirler; yoksa teker teker giderler.”

Burke

“Liderin en öncelikli işi, kendi enerjisini kontrol altına almak ve çevresindekilerin enerjilerine orkestra şefliği yapmaktır.”

Peter F. Drucker

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.