3. Âlim çeşitlerini bilmek
İslâm’ın ve Müslümanların maslahatına olan her âlime ihtiyaç vardır.
Kur’ân-ı Kerîm’in üzerinde durduğu her sahada ilme ve âlime ihtiyaç vardır.
İslâm âlimleri tedrîs, teblîğ, te’lîf ve iftâ ehli diye kısımlara ayrılırlar.
Tedrîsât yapan âlimler, fabrika yapan fabrika gibi âlim yetiştiren âlimlerdir. En önemli âlim çeşidi bunlardır.
Teblîğ yapan âlimler, İslâm’ın halk tarafından anlaşılması ve yaşanması için emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker görevini yerine getirmeye çalışanlardır.
Te’lîf yapan âlimler, halk tabakasıyla aydının kalplerinin etrafında adeta hudut bekleyen eserlerin yazılmasına gayret edenlerdir.
İftâ ehli âlimler ise asrın problemlerine cevap bulan, sorulan konulara fetva verenlerdir.
Âlimin, toplumda Allah'ın emir ve yasaklarının tam anlamıyla uygulanıp uygulanmadığını, yöneticilerin Allah'ın hükümlerini uygulamada titiz davranıp davranmadıklarını kontrol edip bu hususta yöneticileri uyarması gerektiği gibi; bu konuda halkın da dikkatini çekmesi gerekir.
4. Âlim yetiştirmek
Âlime ihtiyaç, güneşe ihtiyaç gibidir. Onun için Hz. Peygamber (s.a.s.):
“Âlimin ölmesi, gece gündüz devam ettikçe İslam’da kapanmayan bir gediktir.”
(Dârimî, Mukaddime, 32; Şeybânî, İbn Ömer, Temyîzü’t-Tayyib mine’l-Hadîs, s.179.)
5. Âlimlerden istifade etmek
Âlimlerden istifade etmek neden önemlidir?
Önce ölçüyü kavramak, sonra da o ölçüye göre amel etmek içindir. Ölçüyü kavramak ise, vasıtayla olur. Bu vasıta ölçüyü kavrayan ve kavratan âlimlerdir. Onun için ölçüyü kavramadan yalnız başına kitap okumak kadar zararlı bir şey yoktur. Zira ölçüyü kavrayan daima gelişir, ölçüyü kavramayan daima değişir.
Âlim, ümmetin ileri gelen şahsiyeti demektir.
Âlim, her hususta İslâm'ın izzetini koruyan, İslâm'ın hâkimiyeti için gayret sarfeden, Allah'ın ahkâmını uygulama hususunda ihmalkâr davranan yöneticileri her zaman hak yola çekmeye çalışan kimse demektir.
Âlim, yöneticiler zulüm ve adaletsizliğe sapınca onlardan ayrılan ve onlara karşı İslâmî bir tavır takınan kimsedir.
İslâm âliminin, Allah'ın emirlerini çiğneyen yöneticilere yaltaklık eden İsrailoğulları âlimlerinden ayrı bir özellik taşıması, İslâmî izzetin gereğidir. Bu tavır İslâm âliminin takınması gereken bir tavırdır. İmam-ı Â'zam Ebû Hanîfe, İmam Ahmed İbn Hanbel gibi vb. âlimlerin tavrı ve hassasiyeti bu idi.
İslâm âlimi, hevâ ve hevesine uyup kendi arzuları istikametinde dîne ilâvelerde bulunan kimse değildir.
İslâm, âlime büyük değer vermiştir. İslâm, âlimin izzet ve haysiyetini korumuş ve ona gereken mevkîi vermiştir.
"...Allah'ın kulları arasında ondan en çok korkan âlimlerdir."
(Fâtır: 35/28).
"Bilmiyorsanız ilim erbâbına sorunuz."
(en-Nahl: 16/43.)
Bu ayetlerde Kur'an'ın âlimler hakkındaki hükmü en açık bir şekilde belirtilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), âlimleri birçok hadislerinde övmüştür. En çok övdüğü âlimler ise ilimleriyle amel edenler olmuştur. (Dârimî, Mukaddime, 27.)
İnsanları ilimleriyle irşâd edip, onlara ilmini duyuran kimseyi Allah toplum içinde sözü dinlenir kimse kılar.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 162, 223-224.)
Buna karşılık ilmiyle dünyaya talip olan âlimler de yine Rasûlullah tarafından yerilmiştir.
(Tirmizî, İlim, 6.)
Müslüman daima Hz. Peygamber'in dua buyurduğu gibi, Allah'tan dünya ve ahiretine yararlı bir ilim ister.
(Müslim, Zikir, 73; Ebû Dâvud, Vitir, 32; İbn Mâce, Mukaddime, 23.)
İnsanların en hayırlıları âlimlerin en hayırlılarıdır.
(Dârimî, Mukaddime, 34, 55.)
"Âlimler peygamberlerin vârisleridir"
(Buhârî, İlim, 10; Ebû Dâvud, İlim, 1; İbn Mâce, Mukaddime, 17.)
Rasûlullah âlimlerin toplumu yönlendirme hususunda peygamberlere vekil ve halef olduklarını beyan etmiştir.
İlmî bir seviyeye sahip olan âlime, Allah katındaki değerinden dolayı itaat, Allah'ın emrine itaattir.
Hak yolda ve hayra götüren bir hususta âlimin yaptığı tavsiyeye uymak mü’minler için farzdır. Bu farziyet ancak âlim, Allah'ın razı olduğu bir hususu tavsiye ederse söz konusudur.
Allah'ın razı olmadığı ve Allah'ın emretmediği, dinde olmayan bir bid'atı tavsiye eden âlimin tavsiyesine uyulmaz. Böyle bir bid'ate çağrıldığında reddetmek ise mü’min için farzdır. İslâm'da olmayan bir hususu dine sokmak ve kendinden bir hüküm koymak Rububiyyet iddiasında bulunmak demektir.
Allah'ın emir ve yasakları dışına çıkıp İslâm dışı tâğûtî nizamları uygun görerek tâğûtî nizamlara yapışmak nasıl küfür ise, âlimlerin hevâ ve heveslerine uyarak koydukları hüküm ve gösterdikleri gayr-i İslâmî yol ve ibadetlere yönelmek ve bu ibadetleri dinden kabul etmek de küfürdür.
Bu duruma göre İslâm âlimi, toplumu yönlendiren ve Allah'ın hükümlerinin uygulanmasında titizlik gösteren bir rehberdir.
Âlimler, ilimlerinin gereği olarak toplum içindeki görev ve fonksiyonlarını daima hatırlamak zorundadırlar. Ümmetler, âlimlerinin doğru yolunu izledikleri ve doğru yolda oldukları müddetçe ayakta kalırlar.