4. İş yapmadan önce plân yapmak
Hakka kulluk, halka insanlık yapabilmek için uzun vadede ömrü, kısa ve orta vadede zamanı plânlamak gerekir.
Mü’min, daima Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmaya dikkat etmelidir.
Allah’ın ilk yarattığı bize göre ilk yaptığı kaderi tespit için yani plânı yapmak için kalemi yaratmıştır.
Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah’ın yarattığı şeyin ilki kalemdir. (Allah Teâlâ kaleme): Yaz! buyurdu. (Kalem): Ne yazayım? dedi. Allah Teâlâ: Kaderi yaz; olanı ve ebede dek olacak her şeyi yaz! buyurdu.” (Tirmizî, Kader, 17.)
Diğer hadiste de Allah’ın gökleri ve yerleri yani kâinâtı yaratmadan elli bin sene önce yaratılacak her şeyin plânını tesbit edip plânladığını belirtmiştir. ( Tirmizî, Kader, 18.)
Zaman, hayatın, ömrün kendisidir. Ana sermaye zamandır. İşte bu sermayenin kıymetini bilmek gerekir. Zamanı kıymetlendirmek kıymetli işler yapmakla olur.
Dünyadaki plânlar yapılırken insanın dünyadaki konumu dikkate alınmalıdır.
İnsan, bu dünyada yolcu konumundadır. Bu yolcunun dünyada kalacağı süre, bir yolcunun konaklaması kadardır. Bu konaklama sonrasında da ebedî âlem olan cennet kazanılacaktır. Bu kısa zamanı bereketli ve faydalı kılabilmek için plânlı çalışmak gerekir.
Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.s.) benim omzumu tuttu ve bana:
“Dünyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi ol/davran.” buyurdu.
Abdullah b. Ömer (r.anhümâ) de şöyle dermiş:
“Akşama kavuştuğunda sabahı bekleme (hemen yürü, zamanım yok deme, durma)! Sabaha çıktığında da akşamı bekleme (nasıl olsa daha gençsin, hele vakit var deme, ağzını ayırma)! Sağlıklı günlerinde, hastalanacağın vakit için, hayatın boyunca da öleceğin zaman için tedbir al!” (Buhârî, Rikâk, 3; Tirmizî, Zühd, 25.)
Müslüman, her an ölüm gelebilir düşüncesiyle vasiyetini yanında yazılı taşımalıdır. Bu konuda da Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Vasiyet etmeğe değer bir şeyi bulunan Müslümanın vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi doğru değildir.” (Buhârî, Vesâyâ, 1; Müslim, Vasiyyet, 1, 4.)
Müslim’in bir rivâyetinde “üç gece geçirmesi” şeklindedir.
Abdullah b. Ömer (r.anhümâ) şöyle demiştir:
“Rasûlullah (s.a.s.)’ın bu sözünü duyduğumdan beri, yanımda vasiyetim olmadan bir gece bile geçirmedim.” (Müslim, Vasiyyet, 4.)
Borçlar: Hakk ve halkla ilgili olanlardır.
Ölümü daima hatırda tutmak ve daima da anmak gerekir. Zira ölümü düşünen, gideceği yere göre hayatını tanzim eder.
Bununla ilgili Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Lezzetleri/zevkleri bıçak gibi keseni - ölümü - çok hatırlayınız!” (Tirmizî, Zühd, 4.)
Abdullah b. Ömer (r.anhümâ) şöyle anlatıyor:
Ensardan bir adam gelip selam verdi ve:
-Yâ Rasûlallah! Hangi mü’min daha faziletlidir? diye sordu. Hz. Peygamber:
“- Ahlâkı en iyi olan mü’mindir” buyurdu. O zat yine:
- Yâ Rasûlallah! Hangi mü’min daha zekidir? dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.):
“- Ölümü en çok hatırlayıp ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapanlar zeki adamlardır” buyurdu. (İbn Mâce, Zühd, 31.)
Ölümü hatırlamak insana dünyayı terk ettirmemeli, dünyanın âhirete engel olmasını terk ettirmelidir.
Ölümü hatırlamanın en azından şu üç faydası vardır:
1) Hemen tövbe eder,
2) Dünya tamahkârlığını terk eder,
3) Dünya için kimse ile kavga etmez.
Mü’min her gün gerçek istikbal olan âhireti düşünmeli, azık hazırlığında olmalıdır. Bu durumu bizzat Allah Teâlâ şöyle emretmektedir:
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına (âhirete) ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşir sûresi, 59/18)
Bu âyet, insanın dünyada dünya için değil âhiret için var edildiğini ve âhirete yatırım için görevli olduğunu ortaya koymaktadır. Bugün, yarın içindir. Bugünde yarın kazanılıyorsa bugün değerlendirilmiş olur.
Yolcu olduğunu idrak edenin, yoldaki yolcunun hedefinin âhiret olması kaçınılmazdır. Hem ahirete mani olan dünyaya önem vermemek, hem de ölüme hazırlıklı olmak lazımdır.