Ahlâklı Olmanın Orta Seviyesi Olan Rıfk:
Rıfk ile muamele etmek hakkında Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Kime rıfktan bir nasip verilmişse o kimseye dünya ve âhiret hayrından bir nasip verilmiştir. Kim de rıfktan mahrum ise dünya ve âhiret hayrından mahrumdur.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 159.)
Yardımlaşma, affetme ve birbirlerine tevazulu davranmak hakkında Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Sadaka hiçbir malı azaltmaz. Af sebebiyle Allah bir kulun ancak şerefini artırır. Ve bir kimse Allah için tevâzu gösterirse Allah onu ancak yükseltir.”
(Müslim, Birr, 69; Dârimî, Zekât, 35; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 386.)
Ahlâklı Olmanın En Üst Seviyesi:
Ahlâklı olmanın en üst seviyesi, kötülük edene bile iyilik etmek, zulmedeni affetmek, alakayı kesenle alaka kurmak ve kendimize ne yapılmasını istiyorsak aynısını yapmak, yapılmamasını istiyorsak yapmamaktır.
İşte bu konularda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız ve onlar haksızlık yaparsa biz de haksızlık yaparız diyen taklitçi(ler)den olmayın! Fakat insanlar iyilik yaparsa sizin de iyilik yapmanıza, şayet kötülük yaparlarsa siz de kötülük yapmamanıza kendinizi hazırlayınız!”
(Tirmizî, Birr, 63.)
Hadîs-i kutsîde şöyle buyurulmuştur:
“Faziletlerin en yükseği, seninle ilişkisini keseni senin arayıp sorman, seni mahrum bırakana senin ihsanda bulunman ve sana zulüm edeni senin affetmendir.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 438.)
Dinin dört umde hadîs-i şerifinden birisi olan hadîsde Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Sizden biriniz kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.”
(Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72; Tirmizî, Kıyâmet, 59; Nesâî, Îmân, 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime, 9.)
Bir başka hadîs-i şerîfte Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Kim, cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulmayı isterse, ölümünü, Allah’a ve âhirete inanmış olarak karşılasın. Bir de başkalarına karşı, kendisine nasıl davranılmasından hoşlanıyorsa öyle davransın.”
(Müslim, İmâre, 46; Nesâî, Bey’at, 25; İbn Mâce, Fiten, 9.)