Tezkiye lügatte, “temizlemek, geliştirmek, feyizlendirip büyütmek ve temize çıkarmak” manalarına gelir.
(Elmalılı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, IX, 244.)
Tezkiye tasavvufta, “nefsi, ona bulaşan kirve pastan temizleyerek nefs-i emmare mertebesinden nefs-i mutmainne mertebesine çıkarmak, ruhu manevi kirlerden arındırmak” demektir.
(Dinî Kavramlar Sözlüğü, s. 660, DİB Yay. Ankara 2015.)
Nefis tezkiyesi, Allah Teâlâ ve Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından kınanmış olan sıfatlardan nefsi temizlemektir. Nefis tezkiyesinin merkezi, kalptir.
Kalp, bir memleketin başşehri; aklın kendisine uyduğu iman da o memleketin reisi gibidir.
Kalp, Allah’ın ve Rasûlü’nün yerdiği sıfatlardan temizlenir de Allah’ın ve Rasûlü’nün övdüğü sıfatlarla sıfatlanırsa insan bütünüyle kurtulmuş olur.
Bunun delili şu hadîs-i şerîftir:
“Dikkat ediniz! Vücutta bir et parçası vardır ki o bozulursa bütün vücud bozulur, eğer o düzelirse bütün vücut düzelir. Dikkat edin o et parçası kalptir.”
(Müslim, Müsâkât, 107; Buhârî, Îmân, 39; İbn Mâce, Fiten, 14; Dârimî, Büyû’, 1.)
Tedâvide doktora ihtiyaç duyulduğu gibi, tezkiyede de öncüye ihtiyaç vardır. Zira Allah Teâlâ’nın rızası, râzı olduğu yolla elde edilir.
Râzı olduğu yol, râzı olduğu zat ile elde edilir, râzı olduğu zat ise Rasûlullah (s.a.s.) ve asrın insaf sahibi âlimlerin ehildir dediği Rasûlullah’ın varisi olan âlimlerdir.
İşte deliller:
“Andolsun ki sizin için, Allah'a ve ahiret gününü ümit eden ve Allah'ı çok zikredenler için Rasûlullah’ta güzel bir örnek vardır.”
(Ahzâb sûresi 33/21.)
“Muhakkak, âlimler peygamberlerin vârisleridir.”
(Tirmizî, İlim, 19.)
Hz. Peygamber (s.a.s.)’e vâris olan âlim, ilmiyle risaletine, takvasıyla velayetine vâris olan kimsedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de tezkiyeye dâir âyetlerden birkaçı:
“Muhakkak, temizlenmeye çalışan kurtulur.”
(A’lâ sûresi 87/14.)
Âyet-i kerîme, her türlü kınanmışlıktan kurtulmaya çalışan, gayret eden kimsenin er veya geç sonunda mutlaka kurtulacağını müjdeliyor. Çünkü çalışan mahrum olmaz. Şu da bir gerçektir ki vüsûl usûl iledir. Zira her çalışan vâsıl olmamıştır, ama vâsıl olanlar da çalışanlardır.
Va’z ve öğüdü dinleyip temizlenen, feyiz alan, kalbini şirkten ve kötü ahlâktan, bedenini maddi ve manevi pisliklerden temizleyip iman ve ihlâs, gusül ve abdest ile arınan ve zekâtını verip Allah’ın huzuruna temizce çıkmak için çalışan, kendini fenalıklardan kurtarıp murada erer.
(Elmalılı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, IX, 159.)
“O nefsi temizleyen kimse gerçek kurtuluşu buldu. Onu (korumayıp günahlarla alçaltarak) gömen (yahut Allah’ın öyle alçaltıp gömdüğü günahkâr ve alçak nefis) gerçekten zarar edip hüsrana uğradı.”
(Şems sûresi 91/9-10.)
Bu âyet-i kerîmeden önce Allah Teâlâ yedi şeye yeminde bulunmuştur. Yani bu yedi şeye yemin olsun ki nefsi tezkiye eden/manevî kirlerden temizleyen kurtulur; kalbi, yerilen kirlerden temizlemeyen dünya ve âhiret huzursuzluktan kurtulamaz, muradına eremez, vâsıl-ı ilallâh olamaz, demektir.
“Kim (küfürden ve şirkten, günah ve kötü ahlâk kirlerinden) temizlenirse kendisi için temizlenmiş olur. Dönüş Allah’a aittir.”
(Fâtır sûresi, 35/18.)
“Nitekim kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi (şirk ve günah kirlerinden) temizleyen, size Kitap ve Hikmeti ve bilmediklerinizi (ve bilemeyeceklerinizi) öğreten bir Rasûl gönderdik.”
(Bakara sûresi, 2/151.)
Bu âyet-i kerîme, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hayatının peygamber olarak gönderilişinden vefatına kadar olan kısmındaki görev ve faaliyetini üç bölüm olarak ele almaktadır:
a) Allah’ın (c.c.) âyetlerini okuması, açıklaması, İslam davetini ortaya koyması, lâzım olan her şeyi içine alan Kur’ân-ı Kerîm’i açıklaması,
b) Kalplerdeki küfrün, şirkin pisliklerini Allah’ın izniyle temizlemeye gayret etmesi; kalpleri tezkiye etmesi, temizlemesi, nefsin, İslâm’ı tatbike müsait hale gelmesi için onu terbiye etmesi, kalpteki beğenilmeyen sıfatları beğenilenleriyle değiştirmeye çalışması,
c) Kitabı ve Hikmeti (Sünnet) insanlara öğreten bir eğitimci olarak onları amel etmeye sevk etmesi, insanlığa her şeyin hakîkatini öğreten ve hakîkate uyarlı ve duyarlı hale getiren bir terbiyeci olmasıdır.