a) Örneklik ve önemi
1. İlimde örneklik
2. Terbiyede örneklik
3. Meslekte örneklik
4. İdare ve yönetimde örneklik
b) Örnekler
1. Mutlak örnekler
2. Mukayyed örnekler
a. Çok yönlü örnekler
b. Birkaç sahada örnekler
c) Örneklerden istifade etmek
1. Örneklerin ilminden ve tecrübesinden istifade ederek
2. Örnekleri izleyerek
3. Örnekleri örnek alarak
4. Örneklerin nasihatlerine, tavsiyelerine ve öğütlerine kulak vererek
a) Örneklik ve önemi
İnsanı en iyi bilen, en merhametli ve en faydalı olan, insanı yaratan ve insan için içinde bulunduğumuz evreni yaratıp hizmet ettiren, kâinatın yaratıcısı ve yöneticisi olan Allah Teâlâ, insan için en büyük lütuf, lazım ve faydalı olan Kur'ân-ı Kerîm’in fihristesi Fâtiha sûresinde, günde kırk defa namazda “Bizi sırât-ı mustakîm (üzer)e hidâyet(de devam ve kemali nasîb) et! Kendilerine nimetler verdiğin kimselerin (peygamberlerin, sıddîklerin, şehidlerin ve sâlihlerin) yolunda (devam ve kemâli nasîb et), gazaba uğramış (özellikle Yahudiler) ve sapıklar (özellikle Hıristiyanların yolunda) değil” diye okuyoruz.
Her gün kâinatın sahibinin huzuruna çıkıyor kırk defa hidayette devam ve kemali istiyoruz.
Elbette hidayetin devam ve kemali, sırât-ı mustakîm yani itikad, ibadet, ahlak ve ahkâmda İslam üzere olmakla sağlanır.
Sırât-ı müstakîm; itikad, ibadet, ahlak ve ahkâmda eğrisi olmayan, ifratın ve tefritin olmadığı vasat/orta yol demektir.
Yolun doğrusu, doğruların yoludur.
Doğru hedefe, doğru yolla, doğru örnek olan doğru öncülerle, doğru yolcularla ve doğru prensiplerle ulaşılır.
Doğru ve nihâî hedef, insandan da insana hizmet için yaratılan dünya ve ebedî kılınmış olan cennetten de üstün olan Allah’tır, Allah’ın rızasıdır.
Doğru yol, sırât-ı mustakîmdir.
Doğru öncüler yani örnekler, peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlihlerdir.
Doğru prensipler; itikadda tevhîd-i ülûhiyete ve tevhîd-i rubûbiyete uygun iman anlayışı, amelde istikâmet yani ifrata ve tefrite düşmemektir.
Yolun büyüklüğü, yoldaki yolun öncüsü yani her sahada örnek kılınan kâmil/kemale ermiş, mükemmel/kemale erdirilmiş ve mükemmil/kemale erdirici olan peygamberler ve peygamberleri izledikleri müddetçe örnek olan sıddıklar, şehidler ve sâlihlerle anlaşılır ve ortaya çıkar.
Örnekleri izleyenler, iz bırakabilir ve izlenirler; örnekleri örnek alanlar, örnek olabilirler.
Örnekleri olmayan toplumlar, örnek insan yetiştiremezler, çoban değil ancak sürü yetiştirirler. Köşe taşları değil dolgu malzemesi oluştururlar.
Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şahsında bizlere örnekleri örnek alma hakkında; Yusuf sûresine giriş yapmadan Hûd sûresinin son tarafında şöyle emretmektedir:
“Peygamberlerin haberlerinden kalbini güçlendireceğimiz (ve sebat vereceğimiz) kıssaların hepsini sana kıssa olarak anlatıyoruz.”
(Hûd sûresi 11/120.)
Demek ki insan kalbinin oturaklaşması, itminanı ve güçlenmesi, kalpteki güzelliklerin kalbe yerleşmesi için örnek insanların farklılıklarının bilinmeleri ve fark edilmeleri gerekmektedir.
Cüneyd-i Bağdâdî şöyle demiştir:
“(Büyük zatların) hikâyeleri, Allah Teâlâ’nın ordularından bir ordu gibidir ki Allah o hikâyelerle dostlarının kalbine sebat verir.”
Kendisine, buna dair Kur'ân-ı Kerîm’den bir şâhid/delil var mı? denilince “Peygamberlerin haberlerinden kalbini güçlendireceğimiz (ve sebat vereceğimiz) kıssaların hepsini sana kıssa olarak anlatıyoruz” (Hûd sûresi 11/120.) âyet-i kerîmesini delil olarak sunmuştur.
(Muhâsibî, Risâletü’l-Müsterşidîn, tahkik: Abdulfettah Ebû Ğudde, s. 12, Darusselam, 2000.)
İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe ise şöyle demiştir:
“Âlimlerin hikâyelerinden ve onların güzelliklerinden bahsetmek bana fıkıhla ilgili çok şeylerden daha sevimlidir. Çünkü bunlar, o zatların âdâbı ve ahlâkları ile ilgilidir.” Bu sözünün Kur'ân-ı Kerîm’den delili de şu iki âyet-i kerîmedir:
“İşte bunlar (kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verilen peygamberler), Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. O halde sen de onların yoluna uy!”
(En’âm sûresi 6/90.)
“Andolsun ki onların (peygamberlerin) kıssalarında olgun akıl sahipleri için bir ibret vardır.”
(Yûsuf sûresi 12/111); Muhâsibî, a.g.e., s. 12.)
Tâbiînin büyüklerinden Süfyan b. Uyeyne (rh.a.) şöyle demiştir:
“Sâlihler anılınca rahmet iner.”
(İbn-i Salâh, Marifetü Envâı Ilmi’l-Hadîs, s. 209.)