İnşallah bu yazımızda , özellikle Nakşibendi Tarikatında büyük önem taşıyan rabıta konusunu işleyeceğiz. Rabbimizden inayetini ister Yüce Zatına sığınırız.
Bu tarikatın büyüklerince maksuda en hızlı ve en sağlıklı kavuşturan bir yoldur rabıta. Nasıl böyle olmasın ki , insan olarak herhangi bir şeye ilgi alaka duyduğumuz zaman istemeden de olsa o şeyin şeklini tasavvur ederiz. Sevilmeye , ilgi alaka kurmaya en layık olan ise , her şeyin yaratıcısı terbiye edicisi ve her şeyi ayakta tutan , varlığı Yüce Zatından olan , sonsuz nimetleriyle bizleri nimetlendiren kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah Celle Şanühü olduğuna göre en çok onu tasavvur ederiz etmeliyiz. Ama nasıl
? Şekilsiz , keyfiyetsiz , şuunsuz , hiçbir şeye benzemeyen , akıl ve idrakin ötesinde olan Rabbimizi nasıl olurda bir suret imiş gibi tasavvur ederiz. Haşa , zaten eğer aklımıza hayalimize gelen bir şeye o Allah' dır diye düşünüp ibadet edersek Allah korusun o küfürdür. İnsanı kafir yapar. Demek ki bir vasıtaya bir rehbere ihtiyaç vardır. Hemen bu konu ile ilgili bakalım Şeyh Seyda El Cezeri kaddesallahu sırrehu Ed Dabıta Fır Rabıta adlı eserinde ne buyurmuş :
''Salik denilen mürid, seyr-i sülukunun ilk etabında Rabbini ve yaratıcısını tanıma gücüne sahip değildir ki aradaki vasıtaları atabilsin. Onun içindir ki Allah’a varmak için vasıtalara ihtiyaç duymaktadır. Eğer doğrudan yaratıcısını anlayabilme ve tanıyabilme gücüne sahip olsaydı elbette vasıtaya gerek kalmayacaktı. Başlangıçta Rabbini tanıma gücüne sahip olmayan mürid, Rabbini eğer doğrudan düşünmeye kalkarsa hadis (sonradan yaratılan) ve mahlûk bir nesneyi kendisine “Rab” olarak düşünebilir ve bu nedenle küfre saplanabilir. O halde insan, önce müşahede altına alınabilen ve düşünce merkezine girebilen vesilesi olacak şeyhini tasavvur etmelidir. Ta ki bu vasıtayla Rabbinden füyuzat alabilsin ve feth-i ilahi ona nasib oluncaya kadar buna devam etmelidir. Biz hiçbir zaman şunu inkâr etmiyoruz: Asıl olan direkt ve vasıtasız olarak Allah’ı düşünmektir. Bunun en mükemmel yöntem olduğunu kabul ediyoruz. Fakat biz vicdani ve zevki yönden kesin olarak biliyoruz ki bu, mürid için sülukun ilk aşamalarında mümkün değildir. Zira cahil bir insan Rabbini ararken, hayal edebileceği ilk şey, daha önce hayatında gördüğü ve kâinatta müşahede ettiği şeylere benzer bir nesne olabileceği endişesidir. Zira mürid, hem cahil hem de deneyimsiz olduğundan gördüğü bu ilk objeyi rab olarak kabul edebilir. Böylelikle şirke girer ama küfür konusunda da özür kabul edilmez. İşte bu endişeden dolayı süluka başlarken müridi direkt Allah’ın zatını düşünmeye değil de belki bağlı bulunduğu mürşid-i kâmilin suretini ve şeklini düşünmeye teşvik ediyoruz. Bunun için rabıtayı önemli görüyoruz. Yani müridi –hâşâ– şirke değil, şirkten kurtarmak için bu rabıta yöntemini öneriyoruz. Zira yaratılmış vasıtaların hayale alınıp, tümünün Allah’ın mahlûku olduğuna inanmaya başlayan bir mürid, bu merhaleyi rahatlıkla aşar ve artık vasıtasız Allah’ın mefkûresine geçtiğinde kadim (ezeli ve ebedi) ile hadis (sonradan yaratılmış) olanlar arasındaki farkı daha iyi kavramış olacaktır. ''
Şeyh Seyda El Cezeri kaddesallahu sırrehu aynı kitabının bir başka bölümünde ise rabıtanın önemini ve gerekliliğini , usulunu şöyle anlatıyor:
'' İlk etapta allame, konulara derinlemesine nüfuz eden, Hz. Mevlana Halid-i zi’l-Cenaheyn (k.s)’in kardeşinin oğlu mevlamız Şeyh Es’ad Sahip (r.ah) tarafından kaleme alınan “Nuru’l-Hidaye ve’l-‘İrfan” adlı eserinden alıntı yaparak konuya girmek istiyoruz. Çünkü O rabıta konusunda ilmi bir yol izleyerek araştırma yaparak enfes bir şekilde ortaya koymuştur. -Allah sırlarını mukaddes eylesin, hayır ve bereketinin de bize yansımasını sağlasın!- Özet olarak şöyle ifade etmiştir; “Şüphesiz ‘Rabıta-i Şerif’ için, hem akli hem de nakli deliller mevcuttur. Her şeyden önce rabıta bir vesiledir ve Allah’a varmak için kendisine başvurulan bir vasıta (sebep)’dır. Hiçbir zaman amaç ve gaye değildir. Maksat, Allah’a varmak için rabıtayı vesile kılarak kalbi gaflet ve havatır (düşünceler)’dan kurtarmaktır. Yani kalp önce havatırdan kurtulması gerekir ki Allah’a varabilsin. Böyle olunca kural olarak vesileler, maksatların hükmünü ve değerini kazanırlar. Zira akyise-i hamse (beş çeşit kıyas)’den biri olan tecrübeyle sabit olmuştur. Bundan dolayı bizler rabıtayı yaparken ağyardan, masivadan ve Allah’ın dışındaki her şeyden arınırız. Yani kalbin gafleti ve havatırı zail olur. Sadece bir masiva hariç ki o da ucu Resul-i Ekrem (s.a.v)’e kadar uzanan silsile yoluyla devam eden Sadat-ı Kiram (Tarikat Pirleri)’ın hayal ve düşüncesi kalmaktadır. Bir müddet sonra bunlardan da uzaklaşarak Allah-u Teâlâ’ya ulaşırız. Yani bu vasıtaların hepsi zail olup, tek Zat-ı Akdes hazretlerinin huzuru kalır. Artık bu safhada Allah’ın dışında hiçbir şey düşünülmüyor ve tevhid inancının gereği olarak O’nun kurbiyet ve yakınlığı kalıyor. Yukarıda zikredilen Sadat-ı Kiram silsilesinin rabıtada ilk etapta yer alması ve zihnimizde canlandırılmasının nedeni kalbimizi gafletten temizlemek içindir. Bu temizleme ameliyesi tamamlandıktan sonra Zat-ı Akdes’e ulaşırız. Yoksa onlar hedef ve gaye değiller. Eğer hedef –hâşâ– onlar ise, o zaman şirk olur. Tevhid inancına sahip olan bir kimse asla bunu düşünemez. İşte rabıta denilen hadise budur. Burada, netice itibariyle Allah’tan başka hiçbir şey talep edilmemekte, hedef ve gaye Allah’a varmaktır. Diğer tarikat önderlerinin ve hatta Resul-i Ekrem (s.a.v)’in hayali bile bir vasıtadan öteye geçmemektedir. Burada tevhid inancı, bütün açıklığı ve berraklığı ile ona hiçbir şey karışmadan tecelli edildiği ve vahdaniyet unsurunun gerçekleştirildiğidir. Rabıtayı yapan bir kimse kalbinden Allah’ın dışındaki her şeyi atmakta, muhabbet, iştiyak ve zevkle Allah’ın zatında hulul (cesede girme) ve ittihad (bir olma)’a saplanmadan yok olup gitmektedir. Rabıta ameliyesinin süresi tarikat önderlerinin beyan ettikleri gibi en az beş dakikadır. Daha uzunda olabilir. Netice olarak şunu söyleyebiliriz rabıta, yani başta Peygamber ve tarikat önderlerini derece derece düşünmek, hayal etmek ve zihni bir ameliyede tasavvur etmek, vesile (sebep) kabilindendir. İlk etapta kalbin temizliğini, sağlamak ve Allah’ın huzuruna varmaya uygun bir hale gelmesi için bu vasıtalar ve sebepler düşünülmüştür. Fıkıh kaynaklarımızda genel bir kural mevcuttur. O da “Vesileler (araçlar ve sebepler) maksatların hükmünü kazanırlar.” Yani maksadın hükmü farz veya vacip ise, o maksada, o farza ya da vacibe ulaşabilmek için kullanılan araç veya sebepler de onun gibi farz veya vacip olur. O halde maksat ve hedef Allah’a varmak ise ki öyledir, buna vasıta olan rabıta ve diğer vesileler de onun kadar önem arz etmektedir.''
Sanırım rabıtanın önemini ve gerekliliğini yeterince anlamış olduk. Rabıtaya devam eden mürid mürşidi vasıtasıyla Rabbinden feyz ala ala Rabbine daha çok yakınlaşır daimi huzura ve kurbiyete nail olur.
Rabıtanın yapılışı hakkında biraz daha ayrıntılı bilgi verip inşallah yazımızı bitireceğiz. Gavse Sakaleyn Şeyh Halidi Zül Cenaheyn Hzleri nin Risalei Halidiyye eserinin tercümesinden rabıta ile ilgili bir bölüm:
'' 2- Rabıta Edebi: Rabıta "bağ, alaka, sağlamlaştırma, vuslat ve muhabbet" demektir. - Rabıtanın Yapılış Şekli: Kemal (en güzel) rabıta (şekli) şöyledir: Hayal hazinesi ki, iki gözün arasıdır, onunla mürşidin ruhaniyetinin yüzünü, bilakis iki gözü arasına bakmandır. Zira orası (iki gözü arası) feyiz kaynağıdır. Sonra (mürid,) mürşide tazarru (kendini alçaltarak, değersiz ve huşu' ile yalvarmak) ve tevessül (Mevla ile kendi arana mürşidini sebep) edindiğin halde, (iki gözünün arasından elde etmeye çalışarak) mürşidin ruhaniyetini (kendi) hayal hazinesine dahil ve orada hazır eyleye. (Ve sonra) kalbe ve derinliklerine yavaş yavaş aşağıya indiğini düşünüp, sen de arkasından yavaş yavaş giderek aşağıya inip, hayal (kalp) gözünden kaybetmeyesin (yani, onu hayalinden çıkarmamaya dikkat etmelisin). Hatta nefsinde gaip olasın (yani, kendini unutsan bile, onu unutmamalıdır). Çünkü kalbin derinliğinin bir sonu yoktur ve seyr-i ilallah (Arş'ın üstüne kadar olan manevî yürüyüş) kalpten erişilir. Eğer cemiî vukuf (kalbin bütün yönelişleri) bu rabıta ile olsa, nüzul yönünden (kalbin derinliklerine inmek) daha süratlidir. Çünkü kast edilen, (Allahü Teala'nın) Zat(ı)dır (Allahü Teala'ya ulaşmaktır); rabıta ise, senin için daima seyr-i ilallah'a vesiledir (sebeptir). ''
Allahu Teala Hazretleri bizi hakkıyla dostlarına ittiba edip onlardan tam istifade eden ve rabıta nimetinden tam faydalandırdığı ve Yüce Zatına daha bu dünyada iken kavuşan kullarından eylesin.Dua eder dua bekleriz.
Rabıta-i Şerife Nedir?
Paylaş