Toplumları binaya benzetecek olursak; insan, binanın tuğlalarını oluşturur.
Binanın sağlamlığı, temelin sağlam olması, tuğlaların sağlam ve tam olması, planın isabetli, mimarın ehil, ustanın tecrübeli olmasına bağlıdır. Her şey yerinde olsa da sadece tuğlalar sağlam olmasa, duvarlar sağlam olmaz ve neticede sağlam odalar teşekkül etmez. İşte insan tuğlalarının sağlam olması çok önemlidir.
İnsanın yetiştirilmesi; öğretim ve eğitimden geçirilmesi gerekir. Çünkü insan bozulunca her şey bozulur.
İnsan sağlam olursa her şey sağlam olur. İşte biz de kendimizi yetiştirmemiz; önce hedef ve niyetimizi düzeltmemiz, bilgimizi doğrultmamız, kalbimizi ayıplardan sâlim kılmamız, amellerimizi salih kılmamız gerekir. Mevlana “Eğri ok, doğru yol almaz” demiştir.
1. Şahsî konumumuzu bilmek
2. Varmak istediğimiz hedefi belirlemek
3. Hedefe doğru merhaleleri idrak etmek
4. Kâmil bir insanın özellikleri ile donanmaya çalışmak
1. Şahsî konumumuzu bilmek
Herkes önce insandır. İnsan, aklı ile meleklere benzeyen; öfke ve nefsânî arzularıyla hayvanlara benzeyen kâinatın özeti, kâinattaki her şeyin kendisine göre dizayn edildiği çok değerli ve kapsamlı bir varlıktır.
Akıllı insan, hayvanlarla müşterek yönünü terbiye ederek itidalde tutar, meleklerle müşterek yönü olan akl-ı selîmini hayvanlarla müşterek yönüne hâkim, gâlip ve idareci yapar.
Mü’min ise bütün insanlar arasında süzme ve seçkin bir konumda olan insandır. Mü’min, bu seçkin konumuna dikkat etmeli ve ona göre hareket etmelidir.
Bir şeyi kabul ederken de reddederken de delil lazımdır. Bu sözün delili şu âyet-i kerîmedir:
“Sonra Biz o kitabı, kullarımızdan (seçip) süzdüklerimize miras kıldık. Onlardan da nefislerine zulmeden var, muktesıd/orta yolu tutan var, Allah'ın izniyle hayırlarda ileri geçenler var. İşte bu büyük lütuftur.”
(Fâtır sûresi 35/32.)
Bu âyet-i kerîmeye göre mü’minler üç grupturlar: Zâlimler, muktesıd/orta yolu izleyenler ve sâbikûn/hayırda ileri geçenlerdir.
Zâlimler, nefsine zulmeder, kitaba varis olduğu halde gereği gibi okuyarak, düşünerek amel etmeyenlerdir.
Zulüm, bir şeyi maksadın dışına koymaya denir. Bu âyetteki zâlim, bedene, itaatin yerine isyanı koyan kimsedir.
Muktesıd, orta yoldadır, kâh amel ediyor, kâh etmiyor.
Sâbikûn/hayırda ileri geçenler, Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçer, imam, önder, reis başkan olur ki, işte asıl peygamber varisi olanlar, “Hayır yarışlarında, ta öne geçip kazananlar: Onlar öncüdürler. İşte onlar (Allah’a) en çok yaklaştırılmış olanlardır. Naîm cennetlerindedirler.” (Vâkıa sûresi 56/10-12.) övgüsüne ermiş bulunanlar onlardır. İşte büyük lütuf budur. Böyle hayırlarda ileri gidip öne geçmektir.
Kendimize bir bakalım; eğer zâlim isek yani itaat edeceğimize isyan eden kimse isek, muktesıd yani orta yolu izleyenlerden olalım. Eğer muktesıdlerden yani orta yolu izleyenlerden isek, sâbikûndan yani hayırda öne geçenlerden olmaya gayret edelim.