8. İnfâk anlayışı orta direğin oluşmasına ve herkesin yardımlaşma anlayışı ile birbirine yardım etmesine, neticede herkesin zenginlikten istifade etmesine sebep olur.
Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Allah bu dini kendisi için seçmiştir. Dininiz ancak sehavet/cömertlik ve güzel ahlâkla düzelir. Dikkat edin! Dininizi işte bu ikisi ile süsleyiniz!.”
(Münâvî, Feydu’l-Kadîr, II, 209.)
Eğer sehavet sahibi zenginler mallarını toplumun temel iki sınıfı ulemâ ve ümerânın yetişmesine sarf etseler, güzel ahlâk sahibi insanlar da topluma model/örnek olsalar işte o zaman huzur toplumu olur.
Dinin ıslahı dindarının ıslahıyla, dindarının ıslahı ilmiye sınıfının ıslahıyladır.
İlmiye sınıfı düzelirse toplum düzelir.
İlmiye sınıfının yetişmesi, ilmiye sınıfını yetiştirecek müesseseye bağlıdır. Bu müesseseler de ancak cömert zenginlerin infâkıyla meydana gelir.
9. Muttakîlerin özelliklerinden önemli birini kazanmış ve mü’minlere karşı görevlerinden önemli birini yapmış olur.
Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz şeylerden infâk ederler (Allah yolunda harcarlar.)”
(Bakara sûresi 2/3.)
İman İslâm’da temeldir, namaz o binanın ibadet konularını içine alan bir direği, zekât iktisadî konuları içine alan diğer bir direğidir. Hem namaz, kulu Allah’a bağlar. Zekât ve daha kapsamlı olan infâk, kulları birbirine bağlar, zenginle fakir arasındaki uçuruma engel bir köprü sağlar. Bu konuda Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Zekât İslâm’ın köprüsüdür.”
(Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ ve Müzîlü’l-Elbâs, I, 439.)
Zekât aynı zamanda mü’mine dost olduğunu isbat etmektir. Dost dostla alâka kurar, alakanın bir yolu da zekâttır. Şu âyet-i kerîmede belirtildiği gibi:
“Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileri (dostları)dir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Rasûlune itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hüküm (ve hikmet) sahibidir.”
(Tevbe sûresi 9/71.)
Bu âyet-i kerîmede mü’minlerin özellikleri ortaya konmuştur. Şöyle ki:
a) Mü’minler birbirlerine velilik yani sahiplik ve dostluk edecekler,
b) Mü’minler dostluk, sahiplik alâmeti gereği birbirlerine İslam’ın iyi gördüğünü emredecek, kötü gördüğünü yasaklayacaklar,
c) Marufun yani iyiliğin başında namaz gelmektedir ki önce namaz kılarlar sonra zekât gelmektedir ki, zekât verirler buyurmuştur,
d) Namazın önce zikredilmesi, kulun ilk görevinin yaratıcısına olması gerektiğini ifade eder. Zekâtın arkasından zikredilmesi mü’minlerin birbirlerine maddi yönden merhamet etmesi gerektiğini ifade eder.
e) Arkasından “Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler.” buyurması, görevlerin sadece iyiliği emir kötülüğü nehiy, namaz ve zekât değil her konuda Allah’a ve Rasûl’e itaat edilmesidir. Bütün hayatlarını Allah’ın Kitabına ve Rasûlünün Sünnetine göre düzenleyecekler demektir.
Müslümanlar bir yere inanç ve eserleriyle, ahlâk ve iyilikleriyle hâkim olurlarsa, o hâkimiyetin devamını istiyorlarsa şu dört şeye özellikle zekâta dikkat etmelidirler.
Şu âyet-i kerîmede anlatıldığı gibi:
“Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah’a varır.”
(Hacc sûresi 22/41.)
İktidara gelebilmenin belki iktidarda kalmanın şartları şöyle belirtilmiştir:
a) Çirkinliklere ve kötülüklere engel olan namaz,
b) Sosyal dengeyi sağlayan, orta direği oluşturan ve ezenler ve ezilenler diye birbirine düşman iki sınıf haline gelmesine engel olan zekât,
c) İyilerin çoğalmasını, kötülerin azalmasını belki yok olmasını sağlayan iyiliğin hâkim, kötülüğün mahkûm olmasını sağlayan marufu emir, münkeri yasaklamak.