3. Üstad edinin
Üstad, iki kısımdır:
1. İlim üstadı,
2. Terbiye üstadı.
1. İlim üstadı:
Herkese farz-ı ayındır.
2. Terbiye üstadı:
Herkese farz değildir. Nefis terbiyesini kendi başına yapamayana farz olur.
Terbiye üstadı, asrın insaf sahibi âlimlerinin hüsn-i zan edip ehliyetli ve kemal sahibi dediği âlim ve ârif olan kimsedir.
Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de insanları ikiye ayırmıştır: Avam ve havas.
Avam, müctehid olmayan; havas, müctehid olan kimsedir.
Avam için Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Bilmiyor iseniz zikir (Kur’ân ve Hadisten hüküm çıkaran ictihad) ehline sorun!”
(Enbiyâ sûresi, 21/7.)
En büyük veli de olsa ictihad ehli değilse müctehide yani âyet ve hadisden hüküm çıkaran kimseye sorması gerekir.
Bu konuda yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu yayarlar; hâlbuki o haberi Peygambere ve içlerinden emir sahibi olanlara götürselerdi, onlardan istinbâta (âyet ve hadislerden hüküm çıkarmaya) kadir olanlar onu anlar bilirdi. Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, pek azınız dışında, şeytana uyardınız.”
(Nisâ sûresi 4/83.)
Havassa Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“..Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah (Kur’ân)’a ve Rasûl (Sünnet)’e götürün, eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız. Bu hem hayırlı hem netice itibariyle daha güzeldir”
(Nisâ sûresi 4/59.)
Özetle eğer müctehid değil avamdan ise müctehide sorar, müctehid ise âyetler ve hadislere müracaat eder.
Hiçbir kimse hüküm koyamaz.
Hükmü, ancak Allah Teâlâ koyar.
Müçtehid, ictihad usûlü ile âyet ve hadisden hüküm çıkarır.
Âyet-i kerîmeleri anlamak için tefsirlere, hadîs-i şerîfleri anlamak için şerhlere bakmak gerekir. Ancak tefsiri doğru anlamak için tefsir usulünü, hadisi doğru anlamak için hadis usulünü, fıkhı anlamak için fıkıh usulünü anlayıp kavramak gerekir. Bunlardan önce de bunları seviyeli bir âlimden öğrenmek, kitaplardan anlayacak seviyeye gelince de kitaplara müracaat etmek gerekir.
4. Haftada bir, faydalı bir ilim meclisinde bulunun
Bilgileri sahîh ve amellerinde sünnet-i seniyye bulunan, niyetlerinde ihlas-ı tâmme olduğu hüsn-i zan edilen bir ilim meclisinde sekîne, rahmet ve melek bulunur.
Bu esnada elde edilen bu güzelliklerin, yalnız başına okurken elde edildiği az olur.
Bunun delili şu hadîs-i şeriftir:
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Bir cemaat Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.”
(Müslim, Zikr, 38; Ebû Dâvûd, Vitr, 14; Tirmizî, Kırâat, 12; İbn-i Mâce, Mukaddime, 17.)