a) Zulmün tarifi
b) Zulümden ve zâlim durumuna düşmekten daima sakınmak
c) Zulme rıza göstermenin hükmü nedir?
d) Zâlime nasıl karşı çıkılır?
1. Zulmün ne olduğu ve zâlimin kim olduğu ortaya konulur
2. Zâlimlere karşı, askerî ve siyâsî birlik devreye girer
3. Mazlumlara yardım edilir
a) Zulmün tarifi
Zulüm, bir şeyi yerinden başka yere koymaktır. Şeriatta zulüm, haktan batıla geçmektir ki buna cevr denir. Başkasının mülkünde tasarruf etmek ve haddi aşmaktır diye de tarif edilmiştir.
(Cürcânî, et-Ta’rîfât, s. 144.)
Bu tariflere göre, bir kişinin kalbinde iman bulunması gerekirken küfür ve şirk bulunursa bu kişiye kâfir ve müşrik zâlim denir.
Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Lokman, oğluna öğüt vererek; Yavrucuğum! Allah’a şirk/ortak koşma! Muhakkak ki şirk, büyük bir zulümdür, demişti.”
(Lokman sûresi (31), 13.)
Eğer kalbinde iman bulunur da amelinde itaat bulunması gerekirken günah bulunursa bu kişiye günahkâr zâlim denir.
Her kâfir, zâlimdir ama her zâlim, kâfir değildir. Çünkü kalbinde küfür ve şirk bulunan kimse, kâfir olan zâlimdir.
Kalbinde zulüm yani şirk ve küfür yok da bedeninde yani dilinde ve uygulamalarında zulüm varsa işte bu kimseye kâfir zâlim denmez, günahkâr zâlim denir.
Diğer bir tarife göre zulüm, bir kimsenin meşru hakkına tamamen veya kısmen tecavüz etmektir. Zulmedene zâlim denir. (Erdoğan, Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, s. 496.)
Tarihten beri iki türlü zulüm daima olmuştur. Zulüm deyince daha ziyade ikinci tarifte geçen zulüm akla gelmektedir. Bu ikinci tarife göre zulüm, başkalarının meşru haklarına tecavüz etmektir.
b) Zulümden ve zâlim durumuna düşmekten daima sakınmak
İslâm’da hem kalbî hem bedenî zulüm yasaklanmıştır. Kalp ve kalıp, Allah’ın mülküdür ki kişiye geçici olarak emanet olarak verilmiştir. Kalpte bulunması gereken, Allah’a, Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Hz. Peygamber’in getirdiğine iman; kalıpta bulunması gereken, imana uygun sâlih ameldir.
Eğer kalpte şirk bulunursa, kalbe zulüm; eğer bedende fısk/itaat sınırından çıkma olan günah bulunursa bedene zulüm olmuş olur.
Aynı şekilde başkasının mülkü olan, can, akıl, din, nesil ve mal güvenliği ellerinden alınır da bu haklara tecavüz edilirse bu da zulümdür ki en göze çarpan bu zulümdür.
Cabir’den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Zulümden sakının! Çünkü zulüm, kıyamet gününde (zâlimler için) karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de sakının! Çünkü cimrilik, sizden öncekileri helâk etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevketmiştir.”
(Müslim, Birr, 56.)
İnsanlara zulmetmeyi ancak kalplerinde Allah korkusundan mahrum olanlar, âhirette hesaba çekileceği gerçeğini düşünmekten mahrum olanlar yaparlar.
Zulme de daha çok cimrilik iter. Zira cimrilik, kişileri mal ve makam hırsına iter ve her türlü günahı işlemeye; haramları helal saymaya, dinden uzaklaşmaya, nice büyük günahları işlemeye sevk eder.
Zulüm, dil ile de el ile de yapılmaktadır. Eğer kalbe Allah korkusu yerleşirse dil ve bedenden sadece doğru olan çıkar. Şayet kalpte Allah korkusu ve hesap düşüncesi yoksa o kişinin dilinden hakaretler, kalp kırmalar, sövmeler, iftiralar, yalanlar ve gıybetler çıkabilir; elinden de her türlü zulmü ifade eden kötülükler çıkabilir. Zira dil ve beden kalbin tercümanıdır ve her kap da içindekini dışına sızdırır.