Hakan Albayrak, bundan yaklaşık 10 yıl kadar önce Mağripli çocukların öfkesini hissederek şöyle bir şiir yazmıştı: 

her şey bir rüzgâra bakıyor ağabey
bakma esrar çekip mayıştıklarına
bir gün var ya bu mağribli çocuklar
bir gün yakacaklar paris’i

gerçekten de Hakan'ın beklediği hareket Mağripli çocuklardan geldi... Belki bir kehanet ve belki de bir kerametti ama bu hayırlı mı oldu? hayırsız mı oldu? ona bakmalıyız:.. 

Öncelikle Mağripli çocuklar Paris'e mülteci olarak gitmediler, hatta göçmen olarak bile gitmediler. Onlar, ülkelerini işgal eden emperyalist Fransa'nın götürdüğü hatta çaldığı çocuklardı. Onlar, Parisin gettolarında yaşama mücadelesi vermeye çalışan, ayrıldıkları toplumla bağları zayıflamış, yeni katıldıkları topluma da entegre olamamışlardı. Bir çoğu suça bulaşmış veya uyuşturucunun yalnızlığına kucak açmıştı... 

Onlar, uyanmışlar mıydı? yoksa her halukarda zelil yaşamaktansa izzetli ölmeyi mi tercih etmişlerdi?

Yoksa, Roma'yı yakan Neron gibi bitsin bu çirkeflik mi demişlerdi... 

Geçmişte Abbasiler döneminde Bağdat'ta da zenci isyanı çıkmıştı. Çünkü zenciler ölümüne çalıştırılıyorlardı ve onlar da çalışarak ölmektense mücadele ederek ölmeyi tercih edip isyan çıkardılar. Belki öldüler ama sistemin de kendisini sorgulamasına yol açtılar... 

Mağripli çocuklar da belki tükenecek ama sistem kendisini sorgulayıp düzeltecek mi? yoksa batılıların her zaman yaptığı gibi suçu dışarda arayıp saldırganlaşacak mı? zaman gösterecek... 
Komplocü zihinler, bunların bir el tarafından koordine edildiklerini ve amacın Avrupada artan mültecilere karşı yasaları sertleştirme ve Avrupalı halkları ürkütme olduğunu söyleseler de zaman bize olayları daha iyi açıklayacaktır... Fakat neden Londra, Berlin değil de Paris?... Halbuki en büyük mülteci ve yabancı barındıran ülke Londra... 

Avrupada her zaman değişim Fransa üzerinden yapılmıştır. Fransız ihtilali, 1830 ve 1848 ihtilalleri, milliyetçilik, laiklik vb... tüm yeni dönüşümler Fransa üzerinden sahnelenmiştir. Sanki Fransa, Avrupa'nın değişim için uyguladığı bir labaratuvar olmuştur... Bu olaylar nasıl bir aklın ürünü veya nelere yol açacak zaman gösterecektir. 

Ülkemizdeki Suriye karşıtları Pariste olanları örnek gösterip mültecilere dikkat etmezsek onların da Fransa'daki gibi davranacaklarını söylese de bu çok afaki olup korku pompalamanın bir versiyonudur. Çünkü bizdeki mültceiler, bizim sömürümüzün eseri değil, başkaların ürettiği cehnnemden kaçıştır. Fakat yine de biz Fransızlaşırsak, mültecileri küçümser, kendimizi beğenirsek, çocukları ucuz iş gücü, erkekleri köle gibi çalıştırır, kadınlarını ikinci eş, metres, odalık alırsak bir süre sonra kendi yaktığımız ateşde can veririz. Bu değişmeyen sunnetullahtır. Zulüm, birgün zalimi de yakar... Bu nedenle bizim daha dikkatli olmamız gerekir. Korkanlar, Fransızlaşanlardır. Biz üstat Sezai Karakoç misali Şam bizim, Bağdat bizim, Kahire bizim, Mekke-Medine bizim; tıpkı İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa'nın oların olduğu gibi diye BİZ bilincine sahip olursak başkaları bizden korkacaktır... 

Yakarsa dünyayı garipler yakar... demiş Müslüm baba ve Fransa'yı garip Mağripliler yakıyor... Fransa, yeni bir dünyaya gebe... bu dünyayı mağriplilerin ateşi yaktı...