Mü’min hem Allah ile ilgili emirlere, nehiylere hem de kullar ile ilgili haklara, beşerî ilişkilerle ilgili emir ve yasaklara dikkat etmelidir.
Hz. Âişe (r.anhâ)’den rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
" اِنَّ الْمُؤْمِنَ لَيُدْرِكُ بِحُسْنِ خُلُقِهِ دَرَجَةَ الصَّائِمِ الْقَائِمِ."
“Şüphesiz mü’min, güzel ahlâkı ile (çokça nafile) namaz kılanın, oruç tutanın derecesine ulaşabilir”
(Ebû Dâvûd, Edeb, 8; Tirmizî, Birr, 62. Hadîs sahihtir.)
Bu hadîs-i şerîfin bize söylediği dersler:
Mü’min hem Allah ile ilgili emirlere, nehiylere hem de kullar ile ilgili haklara, beşerî ilişkilerle ilgili emir ve yasaklara dikkat etmelidir.
Bir mü’min, Allah’a ait hususlara dikkat ediyor. Meselâ, gece ibadetle, gündüz de oruç tutmakta geçiriyor, fakat ahlâkı güzel değil, insanlara olan davranışında hukuka dikkat etmiyorsa, bu sebeple ahlâkı sevilmiyor. Bir diğerinin ahlâkı güzel, farzlara vaciplere, bazen de nafilelere dikkat ediyor. Haramlardan, mekruhlardan sakınıyor. Diğer mü’min kadar gündüz sâim, gece kâim değil, ama, insanlarla ilgili davranışlara dikkat ediyor. İşte bu mü’min güzel ahlâkı ile diğerinin derecesine ulaşıyor.
Abdullah b. Amr (r.anhümâ)’dan, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
أَرْبَعٌ إِذَا كُنَّ فِيكَ فَلاَعَلَيْكَ مَافَاتَكَ مِنَ الدُّنْيَا : حِفْظُ أَمَانَةٍ، وَصِدْقُ حَدِيثٍ، وَحُسْنُ خَلِيقَةٍ، ووَعِفَّةٌ فِي طُعْمَةٍ.
“Eğer sende şu dört özellik varsa dünyadan kaybettiğin önemli değil: Emaneti korumak, doğru sözlülük, ahlâk güzelliği ve yemede haramdan korunup helâli gözetmektir.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 177.)
Hadîste geçen “emânet”ten maksat; Din, Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîfler, âlimlerin bıraktığı eserler, sahip olunan mallar ve çocuklar, ömür, insana emanet edilen sır, makam, üzerinde yaşadığı ülkesi, emri altında bulunan insanlar, insanın kendi maddî ve manevî cihazlarıdır.
“Doğru sözlülük”, lisanı korumak, yalan ve iftiradan uzak durmak, gıybetten, boş sözden, şaka bile olsa yalandan sakınmaktır.
“Ahlâk güzelliği”, Hz. Peygamber’in ahlâkıyla ahlâklanmaktır.
“Yemede haramdan korunup helâli gözetmek”, haram yememek ve şüpheli şeylerle de gıdalanmamaktır.
Hadîste “iffet” kelimesi, haramı ve şüpheliyi terk etmeyi, yeterli miktarı aşmamayı, helal yemeği çoğaltmamayı da kapsar.
(Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, I, 461.)
Bu dört şeyle hem dünya hem âhiret huzuru kazanılır. Dünya bir tarafta, bu dört haslet de bir tarafta olsa, insan da dünyayı bırakıp bu dört özelliği alsa, gerçekte kaybetmiş olmaz. Bu dört haslet olursa zaten dünya ve âhiret kazanılmış olur. Dünyanın kaybedilmesi, bu dört haslet karşısında pek önemli bir kayıp sayılmaz.
Bir şiirde şöyle geçer:
“Gam değildir gide dünya, kala din
Gam odur ki kala dünya, gide din!”
Dinin maksadı, kişiyi önce kâmil insan sonra kâmil müslüman etmektir. İşte bu dört özellik, mü’mini kâmil kılar ve Allah’ın rızasını kazandırır. Netice itibariyle hem dünyada hem de âhirette mutlu olur.
Sözü doğru olan, emânete riâyet eden, ahlâkının güzel ve lokmasının helâl olmasına çalışan insanlardan oluşan bir yer cennet olur. O yerin ehli de cennet ehlinden olur.