يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللهِ تَوْبَةً نَصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّئئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ
وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ.
“Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamber'i ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları, önlerinde ve yanlarında koşar da, "Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü sen her şeye kâdirsin" derler.”
(Tahrîm sûresi, 66/8.)
Ramazan ayı yaklaştı. Zihnen, aklen ve bedenen hazır olmalıyız.
Ramazan rahmet ayıdır ancak rahmetten istifade edene.
Ramazan ayı, Kur’ân-ı Kerîm’in indiği aydır ancak istifade edene. Berekettir, bölüşmektir, kardeşliğin ispat ayıdır Ramazan.
Ramazanda bütün bu güzelliklere kavuşmak için bu ayı tövbe ayı yapmak gerekir.
Bu aya, Hakka ve halka karşı yaptığımız yanlışlara tövbe etmiş olarak girmek gerekir.
Tövbe, dönmektir, dönüş yapmaktır, işlediğimiz günahları terk etmeye, terk ettiğimiz emirleri yerine getirmeye dönmektir.
Kur’ân-ı Kerîm’e dönmek, Hz. Peygamber’i izlemeye, onu örnek almaya dönmektir tövbe.
Kur’ân-ı Kerîm’in hem lafzını hem manasını okumaya, anlamaya, anlatmaya, uygulamaya dönelim.
Ramazan ayının da Mart ayının da birinci günü oruca başlayacağız.
Orucu bütün organlarımıza; bedenimize, zihnimize, aklımıza tutturmaya azmedelim.
Sunduğum âyet-i kerimede Rabbimiz bize nasûh tövbeyi buyurmaktadır.
Nasûh tövbe iki manadadır:
a) Dönmemek üzere yapılan tövbe
b) Beden organlarımızla ve kalbimizle yapılan günahlara tövbe.
a) Dönmemek üzere yapılan tövbe
"Muâz b. Cebel (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.s)'e,
"Ey Allah'ın Rasûlü! Nasûh tövbe nedir?" diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.s.) de buyurdu ki:
"Kulun yapmış olduğu günaha pişmanlık duyup ve Allah'a özrünü arzedip sonra da sütün memeye geri dönmediği gibi o (günaha) dönmemesidir."
(Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VIII, 227.)
Hz. Ali'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "O, bir çöl arabının
"Ey Allah'ım senden beni bağışlamanı diliyor ve sana (günahlarımdan dolayı) tövbe ediyorum" (Kenzü’l-Ummâl, II, 3808.) dediğini işitmişti de ona,
"Ey adam! Tövbede dil çabukluğu yalancıların tövbesidir" demişti. Adam, "O halde tövbe nedir?" deyince de, Hz. Ali (r.a) ona şöyle cevap vermişti:
"O tövbenin altı özelliği vardır. Geçmiş günahlara pişmanlık duymak, farzları iade etmek, mazlumun hakkını vermek, düşmanlarla helâlleşmek, bir daha ona dönmemeye azmetmek ve nefsi günah içerisinde büyüttüğün gibi Allah'a itaatte eritmek ve ona günahların tadını tattırdığın gibi, itaatin de acısını tattırmaktır."
(Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, VIII, 165. Azim Dağıtım, Sadeleştiren Heyet.)
Tâbiînin büyüklerinden Süfyan b. Uyeyne (rh.a.) şöyle demiştir:
“Tövbe-i nasûhun alâmeti dörttür: Dünyalığın azlığı, nefsin zilleti, Yüce Allah’a taatlerle yaklaşmanın çokluğu, yine de taatlerini az ve noksan görmektir.”
Sâlihlerin büyüklerinden olan Aliyyü’l-Havvâs (k.s.) şöyle demiştir:
“Kim tövbesinde mustakîm olur, dünya hakkında da zâhid (dünyanın gaye ve engel olmasını terk eder) ise, diğer makamlar ve sâlih ameller kendisinde toplanır.”
b) Beden organlarımızla ve kalbimizle yapılan günahlara tövbe
Beden organlarıyla tövbe, beden organları ile işlenen günahlara tövbedir.
Kalp ile yapılan tövbe, kalple işlenen günahlara tövbedir.
Kalple işlenen günahlar; riya, ucup, kibir, hased, dünya hırsı, açgözlülük, cimrilik, öfke, kin vs. gibi.
Bedenle işlenen günahlara tövbe edip de kalple işlenen günahlara tövbe etmeyen kimse, dışı süslü, içi pislikle dolu tuvalete benzer.
Nasıl ki üzerinde pislik bulunarak namaza kalkan kimse, Allah’a yaklaşamadığı gibi, kalbindeki pisliklerle de Allah’a manen yaklaşması tövbe etmedikçe mümkün olmaz.
Allah Teâlâ, şu âyet-i kerîmede günahın gizlisini de açığını da yasaklamaktadır:
وَذَرُوا ظَاهِرَ الْإِثْمِ وَبَاطِنَهُ إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الْإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ.
“Günahın açığını da, gizlisini de bırakın! Muhakkak ki günah kazananlar, yaptıklarının cezasını çekecekler.”
(En’âm sûresi 6/120.)
Bu âyet-i kerîmedeki nehiy çok kapsamlıdır. Açıkta ve gizlide işlenen günahları kapsar. Bedenle işleneni de kalple işlenen hased, kin, kibir, riya, ucup, hırs, cimrilik, öfke gibi günahları da içerir. Ayrıca haramlığı şüphesiz olan günahları ve şüpheli olan günahları da kapsamına alır.
İstiğfar ve tövbede yegâne örnek Hz. Peygamber (s.a.s.)’dir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
وَاللهِ إِنِّي لَاَسْتَغْفِرُ اللهَ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ فِي الْيَوْمِ أَكْثَرَ مِنْ سَبْعِينَ مَرَّةً .
“Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim.”
(Buhârî, Deavât, 3; Tirmizî, Tefsîru sûre (47); İbni Mâce, Edeb, 57.)
Diğer bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ تُوبُوا إِلَى اللهِ وَاسْتَغْفِروُهُ فَإِنِّي أَتُوبُ فِي الْيَوْمِ مِائَةَ مَرَّةٍ .
“Ey insanlar! Allah’a tövbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben O’na günde yüz defa tövbe ediyorum.”
(Müslim, Zikir, 42; Ebû Dâvûd, Vitir, 26; İbni Mâce, Edeb, 57.)