Dalgalar gelse de, gelen geçer…

Dünya bir sahil... Bizlerse, kıyıya vurmuş küçük gemicikler… Her gelen dalga bir haber, her esinti bir imtihan…
Bazen rüzgâr arkandan eser, kolayca yol alırsın. Bazen ise karşıdan çarpar; sendeletir, sarsar, hatta dağıtır.

Fakat bir sır var: Kalbin Umman gibi olursa, hiçbir fırtına seni batıramaz.

Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurur:
“Şüphesiz dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi orada halife kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır...”
(Müslim, Zikir 99)

Yani dünya tatlıdır; ama bu tat, bir tuzaktır da...
Dalgaya takılan kıyıya varamaz. Gelen geçer. Kalıcı olan, sabrın, teslimiyetin ve gönlün genişliğidir.

Büyükler der ki:
“Kalp, deniz gibi olmalı; üstünden ne geçerse geçsin, derinliği bozulmamalı.”

Ne büyük bir hikmettir bu… Zira deniz, üstünde fırtına kopsa da derinlerinde sükûnet taşır.
Dış âlemde kıyamet koparken, iç dünyanda bir ‘Rahmânî huzur’ taşıyabilmek… İşte kemal budur.

Şeyh Sâdî-i Şîrâzî Rahmetullahi Aleyh der ki:
“Dünya bir denizdir, şehvetler onun dalgalarıdır, insanlar o denizde boğulmuş balıklardır; ancak takva gemisine binen kurtulur.”

Bu yüzden gönlümüzü her sabah tevekkül ipine yeniden bağlamalıyız.
Nefsin fırtınaları, insanların dilleri, zamanın rüzgârları birer dalgadır.
Kimisi üstümüzü ıslatır, kimisi geçip gider.

Fakat Umman olan kalp, hepsine sabırla bakar ve der ki:
“Geçicisin ey dert, sen de bir misafirsin… Hoş geldin, geç bakalım.”

Kur’ân’da şöyle buyrulur:
“Sizi boş yere yarattığımızı ve sonunda bize döndürülmeyeceğinizi mi zannediyorsunuz?”
(Mü’minûn, 115)
“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zannediyor?”
(Kıyâme, 36)

Çağrımızdır:
Ey gönlü incinen, rüzgârda savrulan dost!
Gel bu hafta içindeki Ummana in…
Gönlünü her şeyin üzerinde tutan Rahmân’a aç.
O’nunla sabret, O’nunla derinleş, O’nunla genişle…
Unutma: Gelen geçer, ama Allah seninledir.

“Ol gönlün Umman gibi…
Ne gelen coştursun, ne giden yıksın.”

Yeter ki sen, O’ndan yana sabit durasın...