Dava adamı olan müslüman büyük bir makamdadır. Büyük makamda olana yakışan büyüklerin yolunu izlemektir. Büyüklerin en büyüğü Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’dir.

Affedeni Allah da affeder, bağışlayanı Allah da bağışlar. Âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَسَارِعُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ الَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنْ النَّاسِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ.

“Rabbinizden bir mağfiret ve takva sahipleri için hazırlanmış, eni gökler ve yer kadar olan cennete koşuşun. Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yutanlar ve insanları affedenlerdir. Allah iyilik yapanları sever.”

(Âl-i Imrân sûresi (3), 133-134.)

Affetmek ve bağışlamak, intikam ve hırsın esaretinden kurtulma alâmetidir. Müslümanı af ve bağışlamaya sevk eden şey, Allah’ın af ve bağışlamasını tercih etmesidir.

Doğru tercih yapan daima kazanır.

Dava adamı olan müslüman büyük bir makamdadır. Büyük makamda olana yakışan büyüklerin yolunu izlemektir. Büyüklerin en büyüğü Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’dir. O, insanları affetti Mekke’nin fethinde, işte o zaman gönülleri fethetmiş oldu, gerçek fetih o zaman gerçekleşmiş oldu.

Kötülüğü affedene Allah’ın sevap vadinin delili şu âyet-i kerîmedir:

{وَجَزَاءُ سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللهِ إِنَّهُ لاَيُحِبُّ الظَّالِمِينَ. وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِهِ فَاُولَئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَبِيلٍ إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِى اْلأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ اُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ . وَلَمَمَنْ صَبَرَوَغَفَرَ إِنَّ ذَلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الأُمُورِ.}

“Kötülüğün cezası (karşılığı) ona denk bir kötülük(le karşılık vermektir). Her kim affedip barışırsa onun mükâfatı Allah’a aittir (kat kat ve bol bol verir). Şüphe yok ki O, zulmedenleri sevmez. Kim zulme uğradıktan sonra kendini savunur/intikam alırsa, böyle hareket edenlerin aleyhine bir yol yoktur (bunlar kınanmaz ve cezalandırılmazlar). Ancak şunların aleyhine yol vardır ki, insanlara zulmederler ve yeryüzünde haksız yere saldırırlar (işte bunlar kınanır ve) böylelerine acı bir azap vardır. Fakat kim sabreder (kendisine yapılan kötülüğü) affederse, şüphesiz bu, azmedilmesi (çok önem verilmesi) gereken işlerdendir.”

(Şûrâ sûresi (42), 40-43.)

Hz. Âişe (r.anhâ)’ye zina iftirasında bulunan Mistah’a yemin ederek bundan sonra hiçbir ikramda bulunmayacağını söyleyen Hz. Ebu Bekir (r.a.)’e ve onun şahsında bağışlanma dileyen herkese hitaben şu âyet-i kerîme nazil oldu:

وَلَا يَأْتَلِ أُوْلُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُوْلِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ االلَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ.

“Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek için yemin etmesinler, affetsinler, hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah bağışlayandır, merhametli olandır.”

(Nûr sûresi (24), 22.)

İyilik eden kendisine iyilik etmiş olur, karşının ikinci bir yanlışına engel olmuş olur. İyilik edenin karşılığında Allah Teâlâ kalbini ona sevgiye sevk etmektedir. İşte âyet-i kerîme:

وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ. وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ.

“Ne (her) iyilik, ne de (her) kötülük bir olmaz. Sen, fenalığı en güzel şekilde def et; o zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün. Buna ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak büyük pay sahibi olanlar kavuşturulur.”

(Fussılet sûresi (41), 34-35.)

Hadîs-i kutsîde şöyle buyurulmuştur:

“Faziletlerin en yükseği, seninle ilişkisini keseni senin arayıp sorman, seni mahrum bırakana senin ihsanda bulunman ve sana zulüm edeni senin affetmendir.”

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 438.)

Müslim’in sadaka ve affa dair rivayet ettiği başka bir hadîs-i şerîfte ise Rasûlullah (s.a.s.):

“Sadaka hiçbir malı azaltmaz. Af sebebiyle Allah bir kulun ancak şerefini artırır. Ve bir kimse Allah için tevâzu gösterirse Allah onu ancak yükseltir.” buyurmuştur.

(Müslim, Birr, 69; Dârimî, Zekât, 35; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 386.)

Af sebebiyle Allah herkesin kalbinde onun sevgisini yaratır, dünya ve âhirette şerefini, ecir ve mükâfatını artırır. Affedeni Allah Teâlâ’nın affetmesi affın ne kadar önemli olduğunu göstermeye yeter.

Af Konusunda Dikkat Edilmesi Gereken Şeyler:

1) Kul hakkında ancak hak sahipleri birbirlerini affedebilirler, fakat başkaları, meselâ idareciler onlar adına affedemezler.

2) Kişilerin birbirlerini affetmeleri kemâl işidir, Allah’ın affına sebep olur. Zira affedeni Allah da affeder.

(Nûr sûresi (24), 22.)

3) Af, suçu ve suçluyu artırmamalıdır.

4) Afta yanılma, cezada yanılmadan iyidir.

5) Affetmek cennet ehlinin özelliklerinden, Allah’ın ve Rasûlü’nün sıfatlarındandır.

(Âl-i Imrân sûresi (3), 34.)

6) Kötülük, ancak kötülükle def edilecekse, başka çare de yoksa af değil, kötülüğe kötülükle karşılık vermek gerekir, harplerde olduğu gibi. Artık buna iyilik denir. Çünkü kötülüğü def etmek iyiliktir.

7) Af veya cezanın hangisi muhatap için faydalı ise o üstündür.

Kişilere yapılan merhametin üstünü insanların hayra yönelmesini temin edendir. Şu da bir gerçektir ki adaletin gereği olarak ceza vermekle kişi kötülükten kurtulacaksa, o ceza ile ona merhamet edilmiş olunur.

9. Hoşgörülü ve güler yüzlüdür

Mü’min olan kişi yumuşak huyu, tevazuu, tatlı sözlülüğü ve hoşgörülü olmasıyla önce kendisini sonra toplumun gönlünü kazanır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) hoşgörülü olmakla ilgili şöyle buyurmuştur:

“Satarken, satın alırken, alacağını talep ederken hoşgörülü davranıp kolaylık gösteren kimseye Allah rahmetiyle muamele eylesin.”

(Buhârî, Büyû’, 16; İbn Mâce, Ticârât, 28.)

Güleryüzlülük de hoşgörülü olmanın gereği ve göstergesidir.

Kâfir veya fâsık da olsa bize gereken, insanlara bize yakışan şekilde davranmaktır. Kalbinle onun küfrüne, fıskına kız, razı olma ve kalbinle lanet et ama yüzün gülsün!

Kalbini kalbimize yaklaştırmak için güleryüzle yaklaşalım.

Mü’minlerin yüzüne güleryüzle bakmak sadakadır.

İnsanlar birbirlerinin yüzüne güler, alaka gösterir, derdiyle ilgilenir, gerektiği zaman da hemen yardıma koşarsa o toplum huzur toplumu haline gelir.