Nasihatleri kendimiz için dinleyelim, “bunu bana söylüyor” diyelim. Ama nasihatlerden istifade edebilmek için de Allah Teâlâ’dan yardım isteyelim.
Nasihatleri okuyup geçmeyelim, tekrar edelim, duralım düşünelim, okuduğumuzu hazmedelim, belki anlayışı seviyeli bir kimseden faydalı yorumlarını alalım.
Ayrıca, “Ya Rabbi bu nasihatlerden beni faydalandır” diye Allah’a yalvaralım.
Abdullah b. Mes’ud (r.a.) birisine şu nasihatlerde bulunmuştur:
“Allah Teâlâ’ya hiç bir şeyi ortak koşma! Kur’ân’dan ayrılma ve o nereye giderse sen de oraya git. Senden uzak ve sevmediğin bir kişiden de gelse hakkı kabul et! Bâtılı ise sevdiğin bir dostundan ya da bir yakınından da gelse getirenin üzerine at ve onu kabul etme!”
“Üç şey ve bir de dördüncüleri vardır ki bunlar üzerine yemin etmiş olsaydım yeminim boşa gitmezdi. Birincisi, Allah Teâlâ, İslâm’dan nasibi olanlarla olmayanları bir tutmayacaktır. İkincisi Allah Teâlâ bu dünyada yardımcısı olduğu kişileri kıyamet gününde de yardımsız bırakmayacaktır. Üçüncüsü kişi sevdikleriyle haşronulacaktır. Dördüncüsü yine yemin etsem yeminimin boşa çıkmayacağı bir şeydir ki kim bu dünyada bir müslüman kardeşinin ayıbını örterse Allah Teâlâ da kıyamet gününde onun ayıplarını örtecektir.”
Ebu’d-Derdâ (r.a.) şöyle demiştir:
“Siz hayırlılarınızı sevdiğiniz ve hakkınızda verilen hak hükümleri kabul ettiğiniz sürece hayırdasınız demektir. Biliniz ki hakkı kabul eden kişi onunla amel etmiş gibidir”
“İnsanlara, sorumlu tutulmadıkları şeyleri yüklemeye kalkmayınız. Onları, Rableri namına hesaba çekmeyiniz. Ey Ademoğlu! Sen yalnızca kendi nefsine ve ameline bak. Çünkü başkalarının işlerini araştıran kişi uzun sureli üzüntülere ve asla dinmeyen bir öfkeye duçar olur.”
Übeyy b. Ka’b (r.a.) şöyle demiştir:
“Allah Teâlâ kendisi için bir şeyden vazgeçen kullarına onun yerine, hiç beklemediği bir yerden çok daha hayırlısını verir. Kim de bu konuda gevşeklik gösterirse Allah Teâlâ onu hiç beklemediği bir yerden çeşitli sıkıntılara duçar eyler”
“Mü’min şu dört şey arasındadır: Başına bir şey geldiğinde sabreder; kendisine bir şey verildiğinde de şükreder. Konuştuğunda doğru söyler, iki kişi arasında hükmetmesi gerektiğinde adaletle hükmeder. Allah Teâlâ onun hakkında “Nûr üstüne nûrdur (nû’run ala nûr)” (Nûr sûresi 24/35) buyurmaktadır. Onun için şu beş şey; konuşması, ilmi, bir yere girişi ve bir yerden çıkışı ve kıyamet gününde son varacağı yer nurdur. Kâfir içinse şu beş şey; sözleri, amelleri, girdiği, çıktığı ve kıyamet gününde varacağı yer karanlıktır”
“Sakın seni ilgilendirmeyen şeylere karışma. Düşmanından uzak durduğun gibi dostlarından da sakın. Ölen kimselere gıpta ettiğin noktalar hâriç yaşayan kimselerin hiçbir şeyine gıpta etme. İhtiyacını onu önemsemeyen kimselere açma ve böylelerinden hiçbir şey isteme!”